Varoluş Dergisi

“ZİHİN, BEN SEN DEĞİLİM”

Öğrenciler toplandı. Bugün üstatla ders günüydü. Hepsi çok heyecanlıydı, hem yeni şeyler öğrenecek hem de içlerinde biriken dertlerin çözümleri için akıl alacak, sonrasında sorunlarını bir bir çözeceklerdi.

Defterleri kalemleri hazırladılar.

Derken hoca geldi, sakince yerine oturdu.

Hocanın nasılsınız sorusu ile öğrenciler tek tek söz alarak konuştular ve sohbet başladı.

İlk öğrenci: “Hocam benim derdim çok büyük, içim sıkılıyor, işimde sorunlarım var, içeri girdiğim an duvarlar üstüme üstüme geliyor” dedi. “Ustam vicdansız birisi, paramı zamanında vermiyor, çok çalıştırıp az para veriyor, böyle giderse sağlığım bozulacak, hayatım mahvolacak, hanımla da aramız berbat, bana bir çözüm söyleyin ne olur.” diye ekledi.

Üstad: “Zihin, sen sensin, ben sen değilim de” dedi.

Sessizlik sardı ortalığı. Kimse pek birşey anlamamıştı.

Diğer öğrenci söz aldı.

“Hocam, benim derdim daha da büyük. Hiç geçmeyen ağrılarım var, onların yüzünden yaşamdan soğudum. Başkasının sıkıntısı para pul sıkıntısı, elbet geçer, ama bu sağlık. Elden gitti mi bir daha geri gelmez. Ne yapayım ben bana bir akıl verin nolur.” dedi.

Üstat:  “Zihin, sen sensin, ben sen değilim de” dedi.

Yine bir sessizlik aldı ortalığı, baştaki heyecan azalmıştı öğrencilerin içinde. Sıkılmaya başladılar istedikleri cevapları alamayınca.

Başka bir öğrenci aldı sözü bu sefer.

“Hocam benim derdim kimseninkine benzemiyor. Daha da beter, sevdiğim beni terk etti, çok acı çekiyorum, yaşam bana dar geliyor, hayatın bir anlamı kalmadı. Bu üzüntü beni yıktı, doğrulamıyorum. Bana bir çare bulun ne olur” dedi.

Üstad:  “Zihin, sen sensin, ben sen değilim de” dedi.

Diğer öğrenciler de benzer dertlerinin çözümleri için sorularını bir bir üstada sordular ve hep aynı cevabı aldılar.

“Zihin sen sensin, ben sen değilim”

Hem pek şey anlamayan hem de sorunlarına çare bulamadıklarını DÜŞÜNEN öğrenciler, memnuniyetsiz bir şekilde ortamı tek tek terk ettiler.

Aradan bir hafta geçti, öğrencilerden birisi üstadı tekrar ziyarete geldi.

Üstad öğrencinin gözlerindeki ışıktan anladı, öğrenci durumu anlamıştı.

Anlat bakalım dedi.

“Hocam dediğinizi yaptım.” dedi. “Zihin gitti, O kaldı. O zaman da bana da anlatacak bişey kalmadı” dedi. “Zihin perdesi kalkınca gördüm, aradığım cevap zaten önümdeymiş, düşünmeme, dert diye kederlenmeme gerek yokmuş meğer.”

“Aferin”dedi üstat ama arkadaşlarına yol göstermesi açısından da anlatmasını istedi.

Öğrenci şöyle dedi.

“Geçen gün sizin yanınızdan çıktıktan sonra evime gittim. Eve bir girdim, ne göreyim. Ev darman duman, her yer her yerde. Çocuğuma evi toplamasını söyledim, o reddetti. Ona “ev toplamak çok eğlencelidir, ben çok severim” dedim. Çocuğum bana “o sensin, ben sen değilim“dedi. İşte orada ne dediğinizi ANLADIM. Her ne olursa olsun, her ne yaşarsak yaşayalım zihnimizde oluyor. Her an yeni şeyler yaşıyoruz aslında ama zihin o an yaşananlara o an gibi bakamıyor ve olaylara eski öğrendiklerinden anlamlar yüklüyor ve isimlendirip bize söylüyor. Düşüncelerin dili ile duyguların gücü ile bizimle konuşuyor. Biz de şimdi yaşananı görmek, o ANı dinlemek yerine, zihne kulak verip onu dinliyoruz. Yetmezmiş gibi ona inanıyoruz. Böylece kendimizi aciz, hasta, fakir veya tam tersi zengin, ağa, paşa zannediyoruz. Aklımıza düşünceler geldiğinde, yüreğimize duygular indiğinde “zihin sen sensin diyerek onun o AN’a dair yargılarını kabul etmeyerek, dikkati kendimize vererek, kendimize yep yeni deneyimler yaşatıyoruz. O ne derse desin, hepsi onun yargıları, zihinde birikmiş yargılar. Tıpkı benim çocuğuma söylediğim gibi. Ev toplamak BENİM İÇİN eğlenceli, BENİM ZİHNİMDE öyle, benim zihnimde eğlenceli diye kayıtlı. Halbuki bu gerçek değil, sadece benim yorumum. Ben dağınıklığı görünce zihnimin dağınıklığa verdiği anlamı, çocuğuma yapması için söyledim, ben de kayıtlı olanı o ANa aktardım. Aslında sadece bir seçenek sundum. Ama çocuğum uyanıktı ve o ANdaydı, benim olaya verdiğim zihnimde kayıtlı olan tepkiyi, bu yargıyı, sadece bir seçenek olan seçeneği çocuğum dinledi ama kabul etmedi, seçmedi ve KENDİ KENDİNE yepyeni bir deneyim deneyimledi. Bundandır hocam hayattaki her soruma benim de tek cevabım, her soruna tek panzehirim “zihin sen sensin, ben sen değilim” anlayışı. Bu anlayışla, zihnin de kendinde olanlarla bana bir seçenek sunduğunu, kendi bildiğini bir öneri olarak bana söylediğini gördüm, onun da söz hakkı vardı, ama ben onun seçeneğini seçmek zorunda değildim. Çok kolay olmadı onunla anlaşmak, çok alışmıştı, hep aynı şeyi söylüyor, aynı tepkiyi veriyordu. Ama ben de kararlı durdum, ben de hep aynı cevabı verdim. İlk zamanlarda, onun dediklerini yapmadığım her an hiddetlendi, üstüme geldi, hatta “sen zihinsin, ben sen değilim” dediğimde, peki sen kimsin dedi? Ben de ben özgür olanım, karar verenim, bana sunulan seçeneklerden o AN benim için en iyi olanı seçen EFENDİYİM dedim ve zihnimden, onun yargılarından o AN, orada özgürleştim. Zihnim de önce önümde eğildi, sonra adeta secde etti. O kulluğuna bense kendi gerçeğime geri döndüm. Ayrılık bitti, bir oldu, savaş bitti, özgürlük geldi.

Anladım şimdi, gördüğüm gerçeği ve herşeyin yerini. Teşekkür ederim, yüreğinize bereket …” dedi.

Bir düzine öğrenciden sadece bir tanesi anlamıştı gerçeği ama esas eğitim zaten böyle bir şeydi. Sır anlamadaydı, yoksa ezberleyecekti ve esas çözüm asla gelmeyecekti ve öğrendi…

“Zamanı gelen herkes, zamanı geleni, zamanı gelince anlayacaktı.”

Emine NALÇACI MAVİŞ

 

Emine Nalçacı Maviş

4.10.1984 Ankara doğumlu. Lisans/Yüksek Lisans dahil tüm eğitimlerini Ankara'da aldı. Çocuk diş hekimi oldu. Ankara, Sinop, Düzce’de çalıştı. Evlendi. İstanbul’a geldi. Bilincine ışık yakarak, hayata bakışını, böylece hayatını değiştiren Reiki Hocası İsmail Bülbül ile tanıştı. Şu an Reiki 3b öğretmeni oldu. Reiki’yi bilime katmalıyım isteği ile Yeditepe Üniversitesi Fizyoloji bölümünde doktoraya başladı. Böylece bir kez daha insanın mükemmel yaratıldığına şahit oldu. Reiki Okulu’nda öğrendiği öğretilerin soyutluğunun doktora bilgilerinin somutluğu ile desteklendiğini görünce yürüdüğü yolun doğruluğundan emin oldu. Düşüp kalkmalarından sonra o yolda koştuğunu hissediyor. Dönüp duruyor bakalım. Allah sonunu hayır etsin. Bu arada bir kızı, bir oğlu oldu. Onlar ve yaşadığı hayat sayesinde sevgiyi, sabrı, merhameti ve tüm güzellikleri hayatına katmaya çalışıyor. 2022 sonu itibarıyla Usui Reiki Grandmaster 5&6.Aşama olmuştur.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler