Varoluş Dergisi

SEVGİ İRONİSİ

“Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de; çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle sevdiğinizde,  “Tanrı benim kalbimde”  yerine, şöyle deyin: “Ben kalbindeyim Tanrı’nın”  ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına, çünkü sevgi yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda. Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka…”  Halil Cibran

Sevgi nedir ki o zaman? Bir kavramın ötesinde yüce bir enerji boyutudur. Korkunun karşısındadır. Hem de tüm korkuların…  Ebeveyn korkusu, değersizlik korkusu, kaybetme korkusu, ölüm korkusu…  Korku varken sevgi söz konusu olamaz.  İnsan insanı ehlileştirmek için bilerek ya da bilmeyerek korkuyu kullanır. Korkularımız, deneyimlediğimiz her haksızlıkla büyüyerek duygusal bedenimizde yaralar açar. Duygusal tepkiler genetik kodlarımıza işlenir. Bazı yaralar iyileşir, bazıları bedenimizi aşıp etrafa saçılır. Her eylemin bir sonucu vardır. Ancak korku; bunun sorumluluğunu üstlenmez. Sadece yıkıcıdır.

Sevgi bütünüyle sorumluluktur. Sevgi bedenimizin ve zihnimizin ötesinde ruhun kendini var etme biçimidir. Zihnimiz korkuyla hayatta kalabilir. Korku da bir enerjidir, zihnimizi ve egomuzu besler. Ancak bu gerçekten istediğimiz bir şey değildir. Sevgi her zaman inceliklidir; bütün kapıları açar. Korkuda yalnızca ‘ben’ vardır. Bencillik bütün kapıları kapar. Sevgide koşul yoktur; korkularımız ise hep koşulludur.

Nesillerce aktarılan korkulardan iyileşebilmek bireysel farkındalık ve zihin denetimi gerektirir.

Farkındalık kendi yaşamımızın sorumluluğunu almaktır; bunun için öncelikle “öz sevgi” gerçekleri olduğu gibi “kabul etmek” ve her zaman tekrar ettiğim; “bağışlayıcı” olabilmek önemlidir. Öz sevgi kendimize karşı olan koşulsuz sevgidir.  Kendimizi ve etrafımızdaki her şeyi olduğu gibi kabul etmektir.  Kendimizi yargılayıp sevmediğimizde başkalarının bizi sevmesini ve kabul etmesini beklemek bir ironidir.

“Kendinizi sevmezseniz, başkasını da sevemezsiniz. Ama sevgiye gereksinebilirsiniz ve size gereksinen birisi varsa insanların sevgi, aşk dediği olur. Ama bu sevgi değildir. Sahiplenicilik, bencilliktir, denetimi saygısızca ele geçirmektir. Kendinize yalan söylemeyin; sevgi değildir bu. Sizden kaynaklanan sevgi; mutlu olmanın biricik yoludur.” (Akış Mutluluk Bilimi- Boylam Psikiyatri Enstitüsü)

Peki herkes herkesi nasıl olduğu gibi sevsin? Herkesin hatalarını nasıl affedelim? Ancak bunu başardığımızda hiçbir şey bizi üzemez. Zaten üzülmek bizimle ilgili bir duygu…

Büyük imparator Marcus Aurelius şöyle yazmış: “Dışınızdaki şeyler size acı veriyorsa, sizi rahatsız eden o şeylerin kendileri değil, onlarla ilgili yargılarınızdır. O yargıyı silip atmak sizin elinizdedir. Yani olay veya kişi geçmişte ya da şimdi var olmaya devam edecektir siz üzülseniz de üzülmeseniz de…”

Ancak üzülüp yargıladığınızda neler olacak? Duygular ruhumuza ve hatta DNA’mıza işlenecek ve sadece bize değil sonraki nesillere de aktarılacaktır. Bu çok önemli. Yani bizi etkileyen, bilinçaltındaki olaylar değil ona kattığınız anlam ve duygulardır. Aynı olayı iki kişi yaşasa bile her biri ayrı bir duygu durum yaşadığında yıllar sonraki etkileri farklı olacaktır. Basit bir örnek vereyim;

Bir trafik kazasında arka koltukta oturan iki kişi var. Biri: “Çok kötü oldu, az daha  ölecektik, hiç aklımdan çıkmıyor…” diyerek içselleştirirken diğeri: “Çok şükür atlattık, sağlıklıyız.” diyerek hayatından çıkarıyor. Olumsuz duygu oluşturan kişinin yıllar sonra unutsa bile bilinçaltında bu korku yer edecektir; belki araç fobisi geliştirecek ya da benzer biri olayı hayatına çekecektir.

Affetmek de sizinle ilgili bir durumdur. Aslında sırtınızdaki yükü atmış olacaksınız. Bunu yapmak kimsenin haklı olup olmamasını gerektirmez. Kendinizi affettiğinizde, kendi özünüze ulaşacak, egodan ve zihnin korkularından kurtulacaksınız. Böylece öz sevginiz büyüyecektir.  Güvenli tohumların çatlayıp bir ağaç olması, acı verse de sonuçta gerçek benliğinizle varoluşunuzu göreceksiniz. Bağışlama önce zor gelebilir ancak zamanla alışkanlık; evrensel sevgiyle bütünleşmeye, hiçbir durumu yargılamadan değerlendirme deneyimine ulaştıracaktır sizi…

Yıllardır ilişkileri incelediğimde, zıt karakterlerin birliktelikleri dikkatimi çekmişti. Sonra belli yaşa gelince kişilerin benzerlerini aradıklarını gördüm. Spiritüel olarak incelediğimde; bizim birçok ruh eşimiz olduğunu öğrendim. Her biri hayatımıza bir deneyim için giren insanlar… Yani herkes mutlu bir aşk için hayatımıza girmiyor. Bazen bize aynalık ediyor (bu bilinçaltımızdaki bir korku da olabilir) bazen de karma borcu ödetiyor olabilir.

Aslında biri hayatımızdan çıkıyorsa dersimizi almışız ve hayatımızdaki görevi bitmiştir ve senaryo ya da rolün ne olduğu önemli değil… Bize yeni bir deneyim açılacaktır.  Bu bir olay sonrası da olabilir bir ilişki sonrası da. Kritik nokta bunu görebilmek. Bunun için dopdolu zihnimizi boşaltmamız gerekiyor. O da sadece sessizliğin sesini dinlemekle olur…  Meditasyonu hayatımızın her anına getirebilmek ile…

Ayrıca çok önemli bir durum da aynı şeylerin tekrarı… Anlayın artık, o konuda bir dersiniz var. Onların rolü bu… Görmeniz gerekeni gösterebilmek…

“Ha ben anladım, o sahtekardır.” değil tabi… Ders bu şekilde değildir. Bilinçaltınızdaki kaynak ile yüzleşmek, onu her haliyle kabul etmek ve bilinçli yaşamda dönüştürebilmek. Bunu yaptığınızda ya o kişi de dönüşecektir ya da hayatınızdaki rolü bittiği için hayatınızdan çıkacaktır.

Dönüşüm başladığında daha önce attığımız taşların düşmesine engel olamayız. Ama onları düşerken tespit edebilir, kucaklayıp kenara koyabiliriz ya da düşeceği yeri görebilir kenara çekiliriz. Sakin, farkında ve enerji boyutu yüksek bir izleyici bunları yapabilir.

Osho der ki; “Kimsenin mutluluğu ya da mutsuzluğu başkasına bağlı değildir.”  Kendi öz sevgi, saygı ve kabulünüz olmadığında dışsal sebeplerden etkilenmeniz kaçınılmazdır. Ayrıca herhangi bir ilişkinin (anneniz, çocuğunuz, partneriniz olabilir) sadece bir kısmından sorumlu olduğunuzu unutmayın. Diğer kısmı sahiplenip kontrol etmeye çalışmak ya da kendinizi suçlamak karşıdakini yok saymaktır.

Peki, doğru kadın ya da erkek kimdir?  Don Miquel Ruiz’e göre; “Sizinle aynı yöne gitmek isteyen, duygusal, bedensel, parasal ve ruhsal açılardan görüş ve değerlerinizle uyum içinde olan kişidir doğru insan. Koşulsuzca sevdiğinizde siz ve Tanrı içinizden akan ‘Yaşam Ruhu’ ile birleşir. Yaşamınız ruhun güzelliğinin ifadesi haline gelir. Yaşam düşten başka bir şey değildir. Yaşamınızı sevgiyle yaratacak olursanız düşünüz bir başyapıta dönüşür.”

Başyapıtınızın başkahramanı olarak sevgiyle ışıldamanız dileğiyle…

Kaynakça:

Ustaca Sevmek Don Miquel Ruiz

Akış- Mutluluk Bilimi Boylam Psikiyatri Enstitüsü

Yasemin KAYA

 

 

3 yorumlar

  • İnanılmaz keyf alarak okudum. Öyle güzel anlatılmış ki alıntılar öyle yerde konumlanmışki bir kaç defa içimizde yer etsin diye dönüp okumalı dedim. Yüreğine sağlık ?

  • İşaretler, ilişkiler, zannetmeler, yasalar üzerine de defalarca dönüp dönüp okunası dopdolu bir yazı olmuş teşekkürler.❤?

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler