Markette beni tanıyıp benden “ergenlik” ile ilgili dergide yazı yazmamı isteyen okuyucumuz için araştırma ve deneyimlerimi yazdım. Komplike ve hassas bir konu olduğu için ciddi durumlarda uzmana başvurulması gerekmektedir.
Ergenlik (kızlarda 1-2 yıl daha erken) 12-20 yaş arasını kapsayan fırtınalı bir süreçtir. Tüm bedende değişiklik olması hızlanırken, ruhsal ve psikolojik gelişim bunun gerisinde kalabilmektedir. Ailenin tutumu, eğitim, çevresel faktörler ve çocukluk sürecindeki deneyimler, fırtına sonrası durumu belirlemekte önemlidir.
Çocukluk döneminde kendini hem cinsi ebeveynin yerine koyabilir, kıskançlık geliştirebilir ya da ilahlaştırabilirler. Ergenlikte ise onu anlamayan geri kafalı oluverirler. Ebeveynlerin tutumuna göre; boyun eğici, kabullenici bir kişilik ya da karşıt tepkiler geliştirilebilir veya umarsız bir karaktere bürünebilirler.
Bildiğiniz gibi insanların erişkin hale gelmesi yıllarca sürdüğü için, uzunca bir süre anneye bağımlı kalırlar. 6 aylıktan itibaren dış dünyayı keşfetme dürtüsü; anneden ayrılık ile bağımlılık dualitesini başlatır. Bu durum ergenlikte özgürlük dürtüsüyle pik yapar.
Analitik psikolojinin kurucusu C.Gustav Jung’a göre: “Anne; çocuğun ilk, erişkinin son dünyasıdır. Ruh imgesinin ilk taşıyıcısı her zaman annedir; ondan ayrılmak hassas ve eğitim yönünden çok önemli bir konudur. Babanın dış dünyanın tehlikelerine karşı bir koruyucu gibi hareket etmesi, anne de onu ruhunun karanlıklarından kaynaklanan tehlikelere karşı korur. Bu yüzden bu ayrılığı organize etmek üzere ilkel insanlar arasında ayinler düzenlendiğini görürüz. ” (1)
Ne olgun ne de çocukturlar. Hem bilinçaltında hem de bilinçli yaşamda ebeveynlerine bağlılık bazen de bağımlılık sürerken; bir erişkin bedene sahip olma karmaşası yaşanır. Kendini ve fikirlerini çevresine, arkadaşlarına, karşı cinse kabul ettirme çabası bir yana, cinsel dürtülerle savaş bir yana… Bir yandan da ergenlikte en temel sorulardan “kimlik sorunu” başlar. Ben kimim? Gelecekte ne olacağım? Neden ben? Bu karmaşa içinde bazen çocuksu davranıp bazen bağımsız bir isyankar ve yıkıcı olabilirler. Travmatik çocukluk anılarının bilinçaltında olduğu ve yeterli sevgi ortamının yaşanmadığı ortam eklenirse, ailenin sert tutumları ile rüzgar ekip fırtına biçmek kaçınılmaz olur.
Yapılan çalışmalarda sosyo-ekonomik düzeyin düşük olması ile ergenlik döneminde suç oranının arttığı doğrudur ancak asıl nedeninde ailede sevgi ortamının olmadığı gerçeğidir. Sevgi yoksa duygusal gelişimde olmaz böylece zihinsel gelişimin anahtarı kaybedilecektir.
Ergenliğin önemli gelişmelerinden olan; hormonal ve bedensel değişiklikler bir takım cinsel dürtülere yol açar. Çevrenin etkisiyle çoğunlukla ahlaksal baskılanmalar, yanlış ve eksik bilgilenmeler bir ömür boyu süren etkiler yaratacaktır. Erkek çocukların ergenlikte cinsel dürtüleri daha ön planda olup mastürbasyona başvurabilirler. Bu durum; haz duyma, suçluluk ve utangaçlık ile karmakarışık duygulanım yaşayabilirler.
Kız çocuklarda ise adet görmenin hastalık, cinselliğin travmatik olduğu bilinciyle evlendiklerinde bu onlar için boyun eğici olabilir, kadın olmaktan, cinsellikten nefret edip kadınsal hastalıkları hayatlarına çeken bilinçaltı kaydı geliştirebilirler. Bu durumların önlenmesi doğru cinsel eğitim gerektirir.
“Cinsel eğitimin amacı, ergenin sadece gerekli olan bazı sosyal kurallara uyumunu sağlamak değil, aynı zamanda cinsel dürtülerin düzenlenmesini ve gelecekte bundan yaralanmasını sağlar. Yaşamında gerçekçi olarak önemini ve yerini bilmesi onun gelecekte mutlu bir yuva kurmasının önemli bir koşuludur. Bu durum cinsel olarak sorumsuz olunacağı anlamına gelmez. Sevgi ve saygı çerçevesinde kendini ve karşı cinsi tanımak; ileride yaşanacak karasızlık ve iç çatışmaları önleyecektir.”(Psk.Ö.Göknar) (2)
Sevgili anneler, babalar sizler nasıl zor zamanlar geçirdiniz değil mi? Sizin atalarınız… onların da ataları kim bilir neler atlattı? Aslında tüm deneyimlerimizin nesillerce aktarıldığını biliyor musunuz? Eğer mutlu, başarılı, kendine güvenen, kendinin ve toplumun hakkını gözeten bireyler istiyorsanız önce kendinizden başlamalısınız. Siz ne iseniz onlar sizin aynanız olacaktır. Ancak her zaman kuşak çatışmasının olması kaçınılmazdır. Bazı toplumlarda evlilik ve anne-baba olma öncesi eğitimlerin, sınavların olduğunu biliyor muydunuz? Evet, her çocuk sahibi olan, ebeveyn statüsünde olmayabilir.
Ayrıca şunu bilmeliyiz ki; “Her çocuğa uyan bir reçete yoktur. Çocuğun mizacını iyi bilmelisiniz. Mizaca, seviyeye, kültüre, zamana göre reçetemiz değişebilir. (Mizaç kavramı; doğuştan gelen duygusal, hareketlilik ve özdenetim gibi alanlardaki kişiler arası farklar)” (3)
Yasemin KAYA
Kaynakça;
1)Carl Gustav JUNG/ Feminen
2)Psk. Özcan Göknar / Bilinçli Çocuk Yetiştirme
3)Prof.Dr. Selçuk Şirin / Yetişkin Çocuklar
Yorum yap