Yine aylardan herhangi bir aydı, koşullar değişmiş, yazın kış gelmiş baharlar karışmıştı. Varoluş bana eve gitmenin 50 bin farklı yolu olduğunu göstermeye karar vermişti. Rabbim çok eğleniyorum dedim bir günümü bir günüme benzetme. Anda kal o zaman, bak sana neler göstereceğim dedi içimden bir ses. Sabah saat 05:30 du, hava yeni aydınlanmaya başlamıştı, atom (köpeğim) yanıma yaklaştı, resim çok güzel kalk gezelim dedi. Bu sefer güneş doğmadan çıkmıştık. Sürekli otları koklayan sağa sola koşturan atom o işleri bırakmış varoluşu dinliyordu hem de oturarak. Sanki sonunda anlamıştı Zerdüşt’ü.
Bir tepe vardı uzakta, taa uzakları görebiliyordu, hava yağmurluydu, çok kalamamıştık, her yere girip çıkmıştık. Ya orası, oraya neden hiç gitmemiştik, bir türlü kafamdaki haritaya uymuyordu gördüklerim, eksik mutlaka tamamlanmalıydı, oraya giden yolların hepsi belliydi onları görmüştüm ama neden tamamlanmıyordu harita. Ertesi gün oldu varoluş plan yapma dedi, yine planladığım saatte bambaşka bir şey yapıyordum, sonra yine plansızca yola çıktık, yine benim düşündüğüm yoldan değil bambaşka bir yoldan gitmiştik. Tepeye çıktığımızda karşıya baktık, atom orayı tanıdı, geçen gün gittiğimiz yerdi ve harita tamamlanmıştı. Demek ki varmak için yola düşmek lazım sayın okuyucu.
Aydın YAKUPOĞLU
Yorum yap