Varoluş Dergisi

BIRAKMAYA DAİR

Doğa ana bizim annemiz, güneş babamız. Kabul edelim veya etmeyelim, Dünya’ya dışarıdan baktığımızda küçücük bir noktayız.

Bırakmak kelimesi kimi insan için korkutucu bir kavram iken, bunu başarabilen kişiler için, büyük bir ‘Mutluluk İksiri’dir… Bırakmak deyince sizin aklınıza gelen ilk şey nedir? İlk aklınıza gelen cevap halletmeniz gereken konuyu anlatır  veya doğru yolda olduğunuzun cevabını verir.

Hocam konuşmalarımızdan bir tanesinde, ‘Hayat inişli-çıkışlıdır. Kabul et ve devam et.’ demişti. Bu çok geniş ve aynı zamanda okunduğu gibi anlaşılır olan iki cümleyi doğa üzerinden naçizane örneklemek isterim.  Gökyüzü, güneş, yıldızlar, ay ve okyanusların birer döngüleri var. Döngü zamanı gelip değişmesi gerektiğinde doğa büyük bir kabul içinde dönüşür. Doğadaki diğer unsurlar güneşe, ‘Bugün doğma, yarın doğ lütfen’ derler mi? Mümkün mü bu? Veya ay döngüsünü tamamlayıp dolunaya dönüştüğü zaman,  ‘Niye yuvarlaksın sen, bu sefer şeklin başka olsun? derler mi? Hiç gerek duymazlar.  Çünkü doğa sonsuz bir kabul düzleminde evrilip durur.

İnsanoğlu teknolojik çağın içerisinde unutmaya başlasa da bizler doğanın bir parçasıyız. Doğa’dan bizi ayıran zihin yanılgılarımız ve egomuz. Doğa’nın kabul ediciliği bizim kodlarımızda var. Doğa ana bizim annemiz, güneş babamız. Kabul edelim veya etmeyelim, Dünya’ya dışarıdan baktığımızda küçücük bir noktayız. Zihin hapsine düştüğümüz an kendimizi ve dertlerimizi dünyalar kadar görüyoruz. Kimliklerimizi asıl benliğimiz zannediyoruz. Böyle olunca da hayatın inişli-çıkışlı doğasını reddeder olup hayata, insanlara ve kendimize cephe almaya başlıyoruz. Ben ve insanlar, ben ve hayat, ben ve siz, iyi ve kötü, pozitif ve negatif kavramlarını yaratır oluyoruz. Bu çağda bana göre en önemli şey unuttuğumuz doğamızla tekrar kavuşmak…

Başlangıç olarak ‘tutunmayı’ bırakmakla başlayabiliriz.

Bir düşünceye, bir insana, bir mekana, örnekler kişiye özgü ve sınırsız..

Tutunduğumuzda olacak şeylerin gerçekliğini değiştiremeyiz. Yalnızca süresini uzatmış oluruz. Hayat güzel bir senaryo, yapabileceğimiz şey elimizden geleni yapıp kabul etmek..

Peki bizi tutan nedir?

Sizlerin de cevabını bildiği gibi ‘Korku’.

Bilinmezlik korkusu, zarar görme korkusu, bir daha aynısını yaşar mıyım korkusu, ölüm korkusu.. Her kişiye göre sınırsızca ‘……… korkusu’ tanımlaması yapılabilir.

İnsan doğası gereği yeme, içme, cinsellik, avlanma, güvenlik dürtüleri ile donatılmıştır. Korku da en temel gereksinimleri elde edebilmek ve kendimizi koruyabilmek için ortaya çıkan bir ‘Ön-sezi’dir. Dönüştüğü sürece bize faydası bile dokunur. Dönüştürmediğimiz korkuyu önlemimizi almamıza rağmen devam ettirmek, onu tutmaktır ki bu tutma hali yaşamın devamlılığını kesintiye uğratır.

Korku bir damlaydı ve çok eski zamanlarda doğamızdan bu kadar kopuk olmadığımız için kendimizi dünyanın kollarına güvenle bırakabiliyorduk. Dünya ve insanlık yaş aldıkça, zihin daha da kuvvetlendi. Korku damlası şekil değiştirip koca bir olasılık deryasına dönüşüverdi.. Bu derya kişiye göre değişmekle birlikte, kişi sezgilerine değer verdikçe farkındalık artmaya başlar. Farkındalık arttıkça da, öze güven artar.

Öz’ü bir salyangoz gibi hayal edersek eğer, salyangozun en ortada biten kıvrımı hem özün hem korkunun kavuşum noktasıdır. Korkunun özü ve yaşamın özü aynı noktada birleşmektedir. Büyük bir ironi gibi dursa da, korkunun(ölüm)  bittiği yerde yaşam başlar. Nefes alarak yaşadığımızı zannetsekte beden solunumu yalnızca bedenin ve organların yaşamasını sağlar. Asıl yaşam korkuların azaldığı, korkunun bir ön-sezi olduğu farkındalığı bizde iyice oturduktan sonra başlar. Hayatı son günmüş gibi kıymet bilerek yaşamak kavramı spiralin ortasına yakın noktalarda bulunduğumuz zaman artar. Salyangozun her bir kıvrımı insan hayatının dönemeçleridir.

Zaman dilimi göreceli olan bu dönemeçlerde ilerlerken, korkuları küçük küçük aşarız. Spiralin orta noktasına (ölüm – yaşam birliği) yaklaşıldığında kıvrımlar dışarıdan görünmez hale gelir ve içe doğru daralmaya başlar. Bu dar noktalar nefes almayı güçleştirir ve ilerleme milim milim olur. Her milimde yavaşça ilerlemek nefessiz bırakırken bir yandan da spiral daraldığı için, bedene sığmama hali de yoğun bir şekilde ortaya çıkar. İlerleme kaçınılmazdır, çünkü arkada bir yığın enerji sırada beklemektedir.

Spiralin yolu nizamlı olduğu için, sırayı savma veya ‘Sen bekle ben geçeyim.’ durumu mümkün değildir. Yol gidişatı bu kadar düz iken mekanizmanın kendi alanı içinde değişkenleri vardır. Daralma ve merkeze gidiş yaklaştıkça, iyice sıkışma olurken, korkulardan özgürleşme ve coşku hat safhadadır. Spiralin merkezine gelindiğinde sıkışmadan dolayı -manevi açıdan algılarsak- korkunun ölümü gerçekleşir. Spiralin ortası (merkezi) tek bir noktaya vardığı için, kişi ölüm ve yaşamı aynı anda tatmış olur. O merkez noktaya ‘hiçbir şey’ sığamayacağı için, bedenden özgürleşme gerçekleşir. Merkez nokta itici bir kuvvetle dönüşen kişiyi kainata doğru fırlatır. Kişi büyük bir özgürlükle kainatın içinde bir gezgin olur. Sonsuzluk denizinde yüzerken, bedeni salyangoza emanet ettiği için, geri dönerken yanında kainatın bilgilerini getirip, spiral kıvrımlarındaki düzenin ilerlemesi için salyangoza bir nevi borcunu öder. Bu ödeme iki tarafında gönülden ve koşulsuz rızasıyla, bir yandan da düzenin işlemesi için kendiliğinden olur. Bir gün gelir, beden salyangozun merkez kıvrımlarına yakın bir yerinde olan ikametini düzenin devamlılığı için sona erdirme kararı alır, salyangozla sessizlik içinde vedalaşır ve ait olduğu yere, kavuştuğu kainata yıldız tozu gibi karışır. Yıldız tozu tabiri benim hayal gücümden çıkan bir tabirdir. Neye dönüştüğümüzü ve karıştığımızı gören birileri varsa da onlar salyangozun merkezine ulaşıp sonsuzluğa karıştılar. Tüm kainata karışan ruhlara buradan selam olsun.

Herkese hayat yolunda kabul ve kolaylıklar dilerim.

Not: Parçayı açıp  okunması tavsiye edilir. 🙂

 

Esra Yılmaz Aslan

2009 Yılında Reiki ile 2011'de de İsmail Bülbül hocamla tanıştım. Reiki 3b Öğretmeniyim. Kendimi tanıma evresini yaşarken insanlara faydalı olabilmek amacındayım.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler