Varoluş Dergisi

HOLOGRAFİK EVREN, ÇALIŞMA HAYATI VE TABİİ GERÇEKLER: ‘’FARKINDALIK 101’’

İş hayatı, yetişkin nesil için, gün içerisinde yapılan aktivitelerde en fazla zaman harcanan yüzdelik dilimi oluşturmaktadır. Öyle bir sistem kurulmuş ki, bazen kafalarımızı notlardan kaldıramayacak kadar meşguliyet halinde olabiliyoruz. Bu karmaşanın içerisinde her ne kadar sevdiklerimizi ihmal etmemeye çalışsak da çoğu zaman bu mümkün olmuyor. Günün erken saatlerinde başlayıp geç saatlere kadar yapılan mesailer, insanlığın insan olabilmek adına verdiği savaşın ne denli zor olduğuna çarpıcı bir şekilde ışık tutuyor. Ama bu daha hiçbir şey değil!

Çalışma saatleri konusunda farkındalığı yükselmekte olan milletler, elbette ki bu durumda bir çözüm arayışına girme mecburiyetinde kaldılar. Zamanın hızlandığının farkına varanlar, vakit değerlendirme konusunda insanların zor durumda kaldığını keşfediverdi. Görüldüğü üzere, kendini gerçekleştirememiş insanlar ile dolu olan toplumlar da varoluş krizini birbirleri ile yaşamaya başladılar. İşleri güçleri “kim ne yapmış, o benim hakkımda ne demiş, orada da bir olay vardı ama kaçırdım” gibi kalıplaşmış ifadeler çevresinde dönen olayları takip etme şeklindeydi. Tüm bu karmaşada, yaratılış gereği amacına ulaşmaya programlı insana ise hala bir şeyler eksik geliyordu. Hayat sadece takipten, haberlerden ve dedikodudan ibaret değildi. “Ben neden varım ve nereye gidiyorum” soruları kafalarında dönüp durdu. Yaratıcıdan uzaklaştıkça yerçekimine yenik düşüyorlardı. En acısı da vahim olan bu durumların farkında olup her günü aynı yaşamaya devam ettiler. Oysa ki ömürleri çok kısa bir zaman diliminde tükeniyordu. Bu ne verimsiz bir alışverişti!

Şu yüzyılda hala süregelen, gözlerimize inanmakta zorlandığımız, Kuran-ı Kerim yakma olayı ile kendi acziyetini kabul etmemekte ısrar eden insanlar da yok değil. Bu davranış ile kime neyi ispatlamakta olan veya hangi gerçekten kaçma davranışı gösterdiğini kendi benliğinde bile cevaplayamamış yani henüz keşfe geçememiş, uyanamamış, bitap ruhlar… Hala farkındalığı gelişmemiş bilinç ise tüm bu olayları bir ekran arkasından, yani hemen içeriden, büyük bir pişmanlıkla ve sessizce izliyor. Deyim yerindeyse hapis hayatı yaşıyor. Beden kalıbında kapana kısılmış. Bilinç, daha sonra bilinçaltı kayıtları oluşturarak, bunu atalardan gelen genler aracılığıyla yeni nesillere aktarıp duygu ve düşüncelerin, aslında hiç de istemeyerek, silsile halinde yayılımına neden oluyor. Çünkü kural böyle. Herkes inanan olamayacak. Amellerimiz çabalarımıza bağlı kılınacak. Günah işlenecek ve tövbe edilecek. Sınanma yaşanacak…

Şu yüzyılda doğan çocukların algı seviyelerinin fazlaca gelişmiş olduğu aşikardır. Değişen koşullara kolayca adapte olma güçleri içlerinde mevcut fakat dışarıdan bakıldığında fark edilen çok önemli eksikleri bulunuyor. Saygı ve sevgi. Bir de kurallara karşı gelmek, kendi gerçekliğini serbest bir şekilde yaşama isteği… Belki de uyanamamanın verdiği büyük rehavet… Ya da neyi nasıl yapacağını bir türlü bilememek… Atalardan gelen dolanıklığa takılmak… Allah muhafaza kaybolmak… Belki de içten içe önce yolu kaybetmek, sonra da yeniden bulmayı ümit etmek… Gerçeği aramak…

İş yaşamında, insanın merkeze konduğu ve değerli olduğu bir dünyayı kim istemez? Tekamül gereği farklı konularda uzmanlık verilen her bir bireyin tüm bu olaylarla sınanması şaşırtıcı değildir. Herkes aynı bilinç düzeyinde olmayacak/olamayacaktır. Ne var ki dünya okulundan mezun olmaya söz veren, varlıkların en üstünü olan insanın tekamül sürecine doğrudan etki eden bazı kavramları tatbik etmesi yani kurallara uyması gerekmektedir. Nitekim diploma alabilmek için mezun olma şartı aranmaktadır.

Kurallar dediğimiz şeyler bizlere zaten daha evvel detaylıca en son kutsal kitapta açıklanmıştı. Biz ise maalesef ki Onu yorumlama yeteneğimizi geliştiremedik. Amaçsızca, hep istedik. İsteklerimiz olunca sıkıldık, başka taleplerde bulunduk, şükretmedik. İstekler kabul olmayınca da inkar ettik, yalan söyledik, birçok hakkı gasp ettik. Çevredeki görsel şölen ile hipnoz olduk. Bir işi yaparken karar aldığımız an ile eyleme geçtiğimiz anın arasında kayıp zaman olduğunu bile unuttuk. Unuttuk, çünkü insan demek unutan demekti…

Görev bilinci, sorumluluk, duygu vb. kavramların çok önemli olması dolayısıyla bunların tam aksine doğru yön alan arkadaşlarımızın ileride başarılı olabilmesi için en azından genel kalıpları kabul etmesi icap etmektedir. Belirli bir eğitimi takip etmek, gidiş yolunu kolayca bulmaya vesile olacaktır. Daha sonra kendi tali yollarınızı oluşturmanız ise mevcudiyetinize kattığınız değerle mümkün ve ulaşılabilir hale gelecektir.

İnsan hayatının aslında çok da uzun olmadığı günümüzde, bu dünyada yaptıklarımız ile anıldığımız gerçeği, bizleri tefekküre teşvik ediyor. Zaman bizim en değerli hazinemizdir. Bu yüzden bizim ve çevremizde tanışacağımız diğer insanların tekamül süreci için bize verilen vakti dikkatli kullanmak gerekmektedir. Harcanan zamanı geri getirebilecek bir sistem modeli henüz bulunamadığı için bu konuda özenli olmakta ısrarcı olmalıyız.

Azim kelimesinin muhteşem içeriğine bakıldığında sizler de yeni bir düşünce şekline geçiş yapabileceksiniz. Bugüne kadar gerçekleştirilen birçok çalışma, azim sayesinde ortaya çıkmıştır. Her bir duygunun sonuna da azim kelimesini yerleştirmek gerekmektedir. Azim, bir formüldeki olmazsa olmaz, tamamlayıcı maddedir.

Şu dönemin insanları olarak geçmişte yaşanan büyük zorlukları biliyoruz. Hemen hatırlayalım. El yazısı aracılığı ile tutulan notlar, takibi saatler sürecek rehberlere dönüşmüştü. Yine de hep özlem duyarız eskiye, eskilere… Şimdi ise birçok bilgisayar programı sayesinde kolayca veri takibi yapılabilmektedir. Benzer şekilde herhangi bir disiplin ile ilgili yapacağımız çalışmaları analiz etmek de giderek daha kolay olmaktadır.

Çok yakın zamanda dünyada hayata geçirilen uzaktan çalışma modelinin başarılı olduğu örnekleri duymaktayız. Çalışma saatlerini azaltan ülkeler, gene kendi ülkemizde de bunu gerçekleştirmeye çalışan şirketler bulunmaktadır. Şüphesiz insan kendine vakit buldukça içerideki gelişim süreci de hızlanacaktır. Birbiri ile tartışmaya girmek, sürekli haklı çıkmak istemek, daha çok dinlemek yerine konuşmak, hatalı davranış ve tutumlarda ısrarcı olmak gibi kalıpları kırmaya başlamak, asıl ulaşmak istenen noktaya varmayı kolaylaştıracaktır.

Çok detaylı işlenmesi gereken, bu denli tartışmaya açık bir konunun, genel kalıpları hatırlayarak belki de yeni yeni fark ederek anlaşılmaya çalışılması sebebiyle, kendi notlarımızı oluşturma yoluna gitmenin, uygun olacağı kanaatindeyim.

Hep yanlış insanları hayatıma çekiyorum diye düşünenlerden misiniz? Size göre yanlış olan birisi bir diğer kişilerin çok yakın dostu, ailesi, aşkı ve arkadaşı olabilmektedir. Sizce bunun sebebi ne olabilir? İnsan ilişkileri çıkmazı nereye gidiyor? Bu bahsi geçen soruları soran çoğunluk sadece birkaç yüz milyon kişiyi kapsamadığı için dikkatlice düşünmekte fayda var.

Herkes herkesle anlaşmak zorunda değil, öyle değil mi? Bu sebeple düşünce kalıplarımızı oluştururken insanları yargılama gibi büyük bir müdahalede bulunmadan hareket etmek elzem olacaktır. Burada hemen devreye girmesi gereken saygı kavramına da gereken önemi vermeliyiz. Tabii ki dinlemek, öğrenmek, not almak, tatbik etmek, yeniden not almak, denemek, yanılmak, yeniden dinlemek, farkında olmak, fikir beyan etmek vb. birçok kavram da iş hayatında başarıya ulaşmamızı sağlayacaktır. İnsan ilişkilerini geliştirmek, suçlayıcı davranışlardan uzak durmak, nazik olmak, çözümü aramak gibi başka başka davranışlar ise sizi kolayca olmanız gereken yere çıkaracak veya kalmak istediğiniz bölümlerde sağlıklı bir şekilde iş yapabilmenizi mümkün kılacaktır. Ta ki bu dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu anlama kabiliyetinizi geri kazanana kadar… Siz farkına dahi varamadan, zaman akıp gidecek…

İnsanlar ve davranış biçimleriyle ilgili verilen tüm örnekler, aslında başka başka insanlara üflenen esmaların tecellisi sonucu ortaya çıkmaktadır. Fakat bir araya gelebilmek ve yeniden tüm esmaları kapsayan Allah esması olabilmek için birlikte hareket edip tüm bu süreci ortak kaderde yaşamamız istenmiştir. Bu şekilde aramızdaki iş ilişkileri canlanacak, rabbimize giden hak yolunu bulma çabamızda bizlere idrak gücü sağlanacaktır.

Aslında var olan her şeyin olup bittiğini, şu anda bizim şahit tutulduğumuzu düşünmek ne kadar garip değil mi? Olan olmuş, giden gitmiş ve bize bir ekrandan izletiliyor. Vereceğimiz kararların da gidiş yönünü değiştirebileceği bilgisi gibi önemli bir kavram da bize öğretilmiş. Sonsuz olasılıklarda biten olayları karar verip değiştirmemiz de mümkün. Tabii ki tüm olasılıkların hepsi Allah katında biliniyor. Rab mertebesinden bizim seviyemize, dünyaya, müdahale olmuyor. Bizlerin davranışlarımızı değiştirmemiz, güzelleştirmemiz, kötülükler karşısında harekete geçmemiz bekleniyor/gerekiyor. Bu sebeple Resul yolunu, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) yolunu, güzel ahlakı takip etmemiz gerekiyor ki Rabbimizin lütfu, merhameti, kolaylığı ve imtihansız imtihanlarına nail olalım.

İnsan istedikten sonra her işi başarır. Yaratıcının bize yüklediği esmaları ortaya çıkarabilmek için bilinç seviyemizi yükseltmeli ve değişen dünya düzenine ayak uydurmayı ve uyanık olmayı öğrenmeliyiz. Kendimize, varlık mertebelerindeki yerimizi de hep hatırlatalım. Frekansımız arttıkça dönüşüm de kaçınılmaz olacaktır. Son yıllardaki frekans yükseltme metinlerine lütfen dikkat edelim. Aslında herkes Allah’ın ilmi ile hareket ediyor. Sadece henüz herkes, bunu yaptığının farkında değil. Bir şekilde Onun ilmi, bize farklı yollarla, bizim algıladığımız zaman şahit tutularak ispatlanıyor.

Hayatı anlamlandırabilmek için fizik, kimya, biyoloji, astronomi vb. ilim dallarını birlikte işlemek gerekmektedir. İlim ve bilim bir arada yorumlandığında anlaşılır olabilmektedir. Bizim, dünya hayatı diye düşündüğümüz şu limitli bölüm, aslında evren içerisinde bir evrendir. Yani çoklu evrenler vardır. Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim ise tüm bu bilgileri içermektedir. Bilinç düzeyine göre de her okuyana farklı bir kapı açmaktadır. Kapılarda durup bekleyecek miyiz, yoksa açıp içeri mi girecek? Sürekli kendimize bu önemli soruyu sormalıyız.

İçimizdeki duygular kimyaya, kimya ete yani bir sonraki nesil için oluşturulacak DNA’ya dönüşmektedir. Yaratılış gereği DNA’larımıza aktarılan kodlara göre bizlere esmalar üflendi ve biz bu yapıyı ruh olarak biliyoruz/algılamaya çalışıyoruz. Beden kalıbını kırmak ve has esmamızı ortaya çıkarmak için onu derinlemesine yaşamak ve birtakım sınavlardan geçmek gerekmektedir. Allah bize bir dizi zorluk vererek içimizdeki potansiyeli açığa çıkarmamızı istemektedir. Tüm esmalar ise tek noktada yani Allah esmasında birleşmektedir. Sonuç olarak bizim çıkabileceğimiz en üst mertebe burasıdır. Aslında etrafımızdaki her şey bir esmanın tecellisidir. Yani Allah her yerdedir. Bize düşen şey, her birimizde bulunan Celal ve Cemal esmalarını birleştirip Kemal’e ulaşmaktır. Dünyadaki asli görevimiz bize atanan esmayı rabbimize teslim etmektir. Aslında hepimiz Ene’l Hakk’ız. Hak’tan gayrı değiliz.

Çevremizde gördüğümüz her şey sadece üç boyutlu olan holografik bir yansımadır. Beden kalıbımız ise gerçeği görmemize engel olmaktadır. Bu sebeple maddedeki hakikati görebilmek için “secde et ve yaklaş” ayetine uygun davranmalıyız.

Bu paragrafları özellikle belirtmek istedim ki asıl amacımızdan şaşmadan, dünyadaki işlerimize de yönelerek, bir gün ahiret dediğimiz alana geçiş yaptığımızda pişmanlıkla uyanmayalım. Lütfen herhangi bir sebeple, dünyalık sevdalarımız için bir başka insanı da yargılamayalım. Eğer bunu yapmazsak rabbimize ait olan bir esma tecellisini eleştirmiş olup Ona şirk koşmuş oluruz. Benzer şekilde “mal, mülk biriktirme hırsı ve dünya sevgisi de bir nevi şirk” olmaktadır.

Neye çok fazla ilgi duyarsak o bizden alınacak ve gerçek olana, Allah’a ulaşabilmemiz için sınanma vesilesi kılınacaktır. Eşimiz vefat edebilir, işimiz batabilir ve çok sevdiğimiz bir kardeşimiz istemeyerek de olsa bizi yarı yolda bırakmış, duygularımızı incitmiş olabilir. İhtimaller denizinde gerçek olan, sadece Allah’ımız olacaktır.

Öyle ya da böyle, hepimiz bir şekilde yaratıcıya döneceğiz. Geride kalan nesle dünya kılavuzu konusunda faydalı rehberler bırakmak en büyük hizmetlerimizden biri olacaktır. Bizlerin yaptığı hatalar, onların sınavlarındaki cevap anahtarı olabilir. Allah’ım bize lütfunla, merhametinle, kolaylıkla kalplerimizdekini ver.

Tüm cihanlarda kazananlardan olmak dileğiyle,

Amin.

Tugay PEHLİVAN

Tugay Pehlivan

Beni kısaca tanımlayan kelimeler: Yazar, Çizer, Okur ve Gezer şeklindedir. İstanbul’da 1991 yılında dünyaya geldim. Yüksek Kimya Mühendisiyim. Hali hazırda esans ve aroma üreten bir firmada Parfümör olarak çalışıyorum. Reiki ile 2022 yılında tanışma fırsatım oldu ve böylece hayatıma büyük bir farkındalık geldi. Görsel sanatlara merakım oldukça fazladır. Yeni yerler keşfetmek, anı biriktirmek, yaratılış hakkında araştırma yapmak vb. aktiviteler benim için çok keyif vericidir. Işığı yaymak ve bütüne faydalı olmak hayat amaçlarım arasındadır.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler