Sevdiğim kitaplardan biri; Solara’nın “Küçük Bir Gezegende Nasıl Büyük Yaşamalı”sı … Bu bir soruysa şayet, şu önermeye cevap veriliyor; “büyük yaşamak; görünmeyenin enginliğini, günlük yaşamda o bizim Yeni Normalimiz haline gelene dek fiziksel olarak bedenlemek.”
Söz büyüdür biliyorsunuz. Daha önce olumlama ve telkinin kendi kendini gerçekleştiren kehanet olması durumu ve gücünden bahsetmiştik. Bunu, birbirini etkileyen, bağlı, geçirgen ve akışkan olan düşünce, duygu, kelam, kader denkleminde ele aldığınızda, hangi uçtan tuttuğunuzun pek önemi yok, fakat bir uçtan gerçekten tutabilirseniz dönüşüm için çok değerli, olmazsa olmaz bir cevher olduğu aşikar. Mevlâna: “Kalp denizdir, dil kıyı, denizde ne varsa kıyıya o vurur,” der. Evet, kalp temizlenecek ki dil düzelsin, fakat dilinizi düzelterek de kalbi temizleyebilirsiniz. Yaşam yolcuğunda kullandığımız dil, kelimeler, cümleler, ton, üslup, ifade ve hikayeler nerde, nasıl durduğumuzla ilgili bize çok sağlam bir görüntü verir, beğenmiyorsak değiştirmek bizim elimizde.
Gün içinde bu değişimi, sessiz iç düşüncelerinize ve çok daha kolayı ağzınızdan çıkan sözcüklere farkındalık geliştirip dönüştürerek zamanla sağlayabilirsiniz. Genellikle negatif bir şey bile pozitif söylenebilecekken sözel olarak çok düşük frekanslı bir iletişim kuruyor, bunu yadsımıyor, alışkanlık haline getiriyor, sihirli kelimelere çok az yer veriyor ve toksik kelimeleri filtrelemeden seçiyoruz. Gündelik haberler, konuşma dili, şarkı sözleri yoğun miktarda zehirli kelam barındırır. Bir şeyin -sihir demekten hoşlandığım- yüksek bir frekansı barındırması, şifa içermesi için söyleyenin bizzat söylediğinin içinde yaşaması, ona şüphesiz iman etmesi, onu hal haline getirmiş olması, yani bedenlemesi tabii ki en etkilisidir ama bu olana kadar tekrarlarla yerleştirmeyi de kullanırız. Hocalarımdan birinin çok güzel bir sözü kulaklarımda; ‘inandığın için secde etmiyorsun, secde ettiğin için inanıyorsun” böyle baktığınızda olana kadar, -mış gibi yapma yasası çalışır, yani; ‘önce sahip ol ve sonra ol değil’, ‘önce ol ve sonra sahip ol’ yasası!
Farkındalığınıza getirdiğiniz ve tekrarladığınız şeyi, -başka şeyleri de tekrarlamayarak- olmaya başlarsınız, siz olmaya başladığınızda o şey çekim yasası olarak maddede tezahür eder.
‘Nasılsın?’ dendiğinde bir çoğumuz karşı tarafın frekansına göre frekans ayarlıyor, bu negatifse eğilip bükülüyoruz. Çünkü negatifin, öğrenilmiş çaresizliğin, bilinçaltının, toplumsal, kültürel kodlar gibi sözsüz şeylerin etkileme gücü çok yüksektir. Mesela düşük frekansta bir içerik size ‘nasıl gidiyor’ dediğinde, belki ‘bomba gibi, süper, muhteşem ötesi’ hissediyordunuz ve öyle de diyecektiniz, fakat birden ‘yuvarlanıp gidiyoruz işte, fena değil, idare ediyoruz’ frekansında bir şeyler dediniz ya da dilimize pelesenk olan, şekle değil, içeriğe bağlı negatif olabilen inşallah, maşallah, pek şükür, hayırlısı gibi bir kılıf kullandınız. Işıldamaya, kendi yaşamının sorumluluğunu almaya ve ayırt edebilirken birleştirici olabilmeye nazaran çok daha güvenli, basit alanlar vardır ve genelde bu tip vasat alanlara çekiliriz. Ya da biri tonla derdini anlatmaya başladı ve birden kendinizi onunla dert yarıştırırken buldunuz, tanıdık geliyor mu? Acaba, belki, ama, keşke, bakarız, deneriz, zaten, hep, hiç gibi düşük frekanslı ya da sorunlu kelimeleri çok sık kullandığımıza dikkat etmişsinizdir. İşlerin yolunda gitmesi için, ‘vaktinde gel’ yerine, ‘geç kalma’ gibi talihsiz bir cümle de çıkmış olabilir ağzınızdan ya da ‘güvendeyim’ yerine ‘korkmuyorum’. Üzerine tefekkür edilip dönüşmesi gereken örnekler saymakla bitmez. Onun yerine hem dilimiz daha çok alışsın, hem de yaşamımızda daha çok titreşsinler diye bazı sihirli kelimeleri örneklemek isterim… Güven, güç, sağlık, canlılık, neşe, akış, bilgelik, kabul, yaratım, aşk, sevgi, bereket, tutku, coşku, sadakat, sabır, destek, ilgi, şefkat, talih, sezgi, uyanma, gelişim, dönüşüm, kutsal, zarafet, şifa, yenilenme, bolluk, güzellik, iyilik, umut, gökkuşağı… Nasıl hissettiniz? Siz çoğaltın.
Sihirli yaşamak, sihirli hissetmek, sihirli düşünmek ve sihirli konuşmak, bunlar yaşadığımız dış koşullar ve gerçekliğe ait olan şeyler değil, öz benliğimizden çekip çıkartmamız ve gerçeklik ne olursa olsun demirlememiz gereken ve şayet adanırsanız gerçekliği eğip bükebilecek güçte yaratımlar. Bu yasaya aykırılık ve direnç, yani özünüzle uyumlu, hizalı olmadığınız her an size negatif bir tat olarak geri bildirilir. Bu tadı baz alarak neyi dönüştürmeniz, ayar çekmeniz gerektiğini anlarsınız. Eğer hangi kelimelerin sihirli hangilerinin olmadığından emin değilseniz, onun sizde bıraktığı lezzete bakın ya da çok basit bir enerji kas testi yaparak da bunu çok kolay anlayabilirsiniz. Alalade bir yaşam istemiyorsak alalade de konuşmamak gerek. Nasıl bir yaşam istiyorsak önce onu tasarlayıp dillendirmek gerek.
Ahu BİRLİK
Yorum yap