Varoluş Dergisi

KİŞİSEL ALMANIN CİLVELERİ

Kişisel almak, olan bitenle ilgili tüm sorumluluğu üstlenmemize neden olarak karşımızdakine çok fazla gücümüzden vermemize neden olurken, bazen de bizi çevreleyenlerin perspektiflerini ve hassasiyetlerini göremememize ve onlarla kaliteli iletişim gelişen ve büyüten ilişkiler kuramamamıza neden olur.

İnsanın doğası acıdan kaçmaya ve arzunun peşinden koşmaya yatkındır. Fiziksel olaylarda bu açıkça gözlenebilir. Örneğin, canınızı yakabilecek durumları ön görür ve bu durumlardan kaçınırsınız. Karışıklık genelde kendisini daha çok duygusal acılar söz konusu olduğunda gösterir, çünkü duygusal konular fiziksel acılar gibi net ayırt edilemez, insanın duygusal dünyasında alanlar siyah beyaz gibi net ayrılmamaktadır.

İnsan sorunlu bir durum içerisindeyken, endişelidir, stres altındadır, kaybetmekten ve yanlış adım atmaktan, atacağı adım sonucunda ortaya çıkacak belirsizlikten korkar. Zihni karışıktır ve bu nedenle olaylara olan bakış açısında ciddi çarpıklıklar ortaya çıkar. Bunun neticesinde kişi, yaşadığı olayı objektif olarak algılayamadığı için nasıl cevap vermesi gerektiği konusunda netleşemez ve bunun yerine bir takım refleksler geliştirir. Yaşadığı olayları sürekli bir şekilde yakınma malzemesi yapmak, kendini kurban olarak görmek ve kişisel almak gibi işlevsiz alışkanlıklardır bunlar. Kişi olayı tam olarak tanımlayamadığı için kendisini çaresiz hisseder, yakınarak, ağlayarak kendini rahatlatmaktan başka yapabileceği bir şey olmadığına inanır.

Kendimize saygı duyduğumuz, kendimizi onurlandırdığımız, tatmin olduğumuz, hayallerimizi gerçekleştirdiğimiz bir hayat için en büyük sorumluluğumuz, başımıza gelenlere doğru bakış açısıyla bakmayı bilmek, gerçekte ne yaşadığımızı doğru şekilde anlamak, yaşadığımız şeyi net olarak tanımlamak, bize neden acı verdiğini, hangi öz değerlerimizle çeliştiğini ayırt edebilmek  ve gerçek ihtiyacımızı karşılamak için yaşadığımız olaya karşı hangi cevabın uygun olacağını doğru şekilde belirlemektir.

Peki nedir “kişisel almak”?  Ne zaman kişisel aldığımızı nasıl ayırt ederiz? Genel olarak kişisel almak, yukarıda bahsettiğim nedenlerle ortaya çıkan zihin karışıklığından dolayı, yaşanan bir olayın nedeninin kendiniz olduğunu düşünmektir, oysa ortaya çıkan durum tamamen karşınızdakilerle ilgili de olabilir. Her şey her zaman sizinle ilgili değildir.

Örneğin, kötü biten bir ilişkinin ardından kişinin kendini “uygun partner olmadığını nasıl fark etmedim ? ” diye suçlaması kişisel almak olarak değerlendirilebilir. Kişi bir ilişki niyetiyle yola çıkmış ve karşısındaki kişinin uygun kişi olmadığını fark ettiğinde, salt ilişki sürsün diyerek sessiz kalmamış ve ayrılma kararı almıştır. Burada problem, bu süreci yaşadığı için kendisini suçlaması, ilişkinin tüm sorumluluğunu kendi üstüne almasıdır. Oysa partnerinin kişiliğiyle ilgili hiçbir sorumluluğu olamaz, sadece kendisine uygun olup olmadığını değerlendirmektir sorumluluğu, ama ilk bakışta bu değerlendirmeyi yapabilmeyi beklemek çok yüksek bir hedeftir ve bu konuda başarısız ve suçlu hissetmek kişinin kendine haksızlık etmesi, diğerlerine kendisinden üstte değer vermesidir. Tüm bu duygular kişisel almanın neticesidir.

Farklı bir bakış açısı şöyle olabilirdi: “İlişkim olmasını istiyordum, uygun olabileceğini düşündüm, gördüm ki değilmiş, ayrıldım. Benim için önemliydi, uygun kişi olsaydı çok mutlu olurdum, yine de iyi oldu, deneme cesareti gösterdiğim için kendimle gurur duyuyorum.” Bu bakış açısında kişisel alma veya yargı bulunmamaktadır.

Eğer ilişki içerisinde kendinizi mutlak suçlu, sorumlu veya kurban gibi hissediyor ve durumu düzeltmenin sadece kendi sorumluluğunuz olduğuna inanıyorsanız bir noktada kişisel alıyorsunuz demektir. Bunun tam tersi olarak aşırı alıngan davranıyor, karşınızdakini dinleyemiyor, çabuk sinirleniyorsanız yine kişisel alıyorsunuz diyebiliriz.

Kişisel almak birçok farklı şekilde gösterebilir kendini. Sosyal yaratıklar olarak kendimizi parçası olduğumuz veya eşlik ettiğimiz, yolumuzun çeşitli şekillerde kesiştiği ilişkilerle tanımlarız. Çoğumuz, her gün, en yakınlarımızla veya sokakta karşılaştığımız tanımadığımız birçok insanla farklı şekilde ilişki kurarız. Bu ilişkilere verdiğimiz önem, bu kişilerle kurduğumuz ilişkinin seviyesini ve yoğunluğunu belirler. Bunlar arasında çok iyi geçindiğimiz kişiler olduğu gibi, bazılarıyla bağ ve iletişim kurmak daha zordur. Bu kişiler arasında da çoğu zaman olayları kişisel alma eğiliminde olanların yanı sıra, olaylara kişisel bakmayıp, ilişki odaklı olan, bağ ve iletişim kurmanın her zaman daha kolay olduğu kişiler de olacaktır.

Genel olarak, mutluluğumuzun duygusal, finansal ve benzeri konulardaki güvenliğimizin diğerlerine bağlı olduğuna inanırız. Çevremizdekiler destekleyici, özenli, cesaretlendirici olduklarında kendimizi tatmin olmuş hissederiz. Bağlantı içinde olduklarımız bize karşı yargılayıcı, eleştirel ve daha ötesi saldırgan ve suistimal edici olduklarında ise kendimizi bir yandan bu insanları hayatımızda farklı sebeplerden tutmak isterken,  diğer yandan ise kendi gerçek değerlerimize uygun yaşamak isteriz. Bu iki duygu arasında ikileme düşeriz. İşte tam bu noktada, bazen bu negatif kişiyi hayatımızda tutmak için kendimizden çok fazla vermeyi göze alır, sırf ilişki devam etsin diye bu kişiyi mutlu etmeye çalışır, huzur bozulmasın diyerek duruma ses çıkarmamayı seçebilir, kendi öz değerlerimizi göz ardı ederiz.

Karşımızdaki kişi bizi, yaşadığımızın olayın tek sorumlusu olduğumuzu düşündürmüştür. Dolayısıyla durumu düzeltme sorumluluğunu tek başına üstlenmişizdir. Bu bir kişisel alma örneğidir. Oysa gerçek, karşımızdaki kişinin yargılayıcı, eleştirel, saldırgan ve suistimal edici olduğudur. Onun böyle olmasında bizim bir sorumluluğumuz bulunmaz. Bizim sorumluluğumuz bu durumu fark etmek ve karşımızdakine uygun bir dille tutumunun ilişkiye zarar verebileceği noktaları gündeme getirerek, anlaşma zemini oluşturmayı teklif etmektir. Böylece ilişki sağlıksız bir rotada yol almaktan kurtulmak için bir şans yakalamış olur.

Diğerlerinin bizi nasıl gördüğü ile ilgili kontrolümüz yok denecek kadar azdır. Asıl, kendimizle ve olaylarla ilgili ne düşüneceğimiz ve bu olaylara nasıl cevap vereceğimiz kontrolümüz altındadır. Eğer olayları net görmek için kendimize biraz zaman verirsek, içinde bulunduğumuz durumla aramıza biraz mesafe koyarak, durumla özdeşleşmeden, konudan uzaklaşarak daha rasyonel bakabilir, böylece kişisel alma riskimizi azaltabiliriz

Kişisel almak, olan bitenle ilgili tüm sorumluluğu üstlenmemize neden olarak karşımızdakine çok fazla gücümüzden vermemize neden olurken, bazen de bizi çevreleyenlerin perspektiflerini ve hassasiyetlerini göremememize ve onlarla kaliteli iletişim gelişen ve büyüten ilişkiler kuramamamıza neden olur.

Bu duruma düşmemek için, karşımızdakiler incitici sözler söylediğinde, kişisel bir saldırı olmama ihtimalini her zaman göz önünde bulundurmalıyız. Belki sadece zor bir gün geçiriyor olabilirler veya hayatları genel olarak zor olabilir, ya da onlar için hayati önemde bir noktaya parmak basmış ve strese girmelerine neden olmuş olabiliriz.

Olaylar karşısında, her zaman bir es almak, duraklamak ve ne karşımızdaki kişinin ne de bizim kötü birisi olmadığımızı, niyetlerin iyi olduğunu hatırlamak, her iki tarafı ve ilişkiyi kişisel almanın cilvelerinden koruyacaktır. Böylece nezaket ve özen için yanıp tutuşan bizler, olayların hassasiyetlerimize dokunarak bizleri raydan çıkarmasına engel olabilir, ilişkilerin zarar görmesini önleriz, hatta bunun da ötesinde bu sayede çevremizdekilerle daha derin ve sağlam bağlar kurabiliriz.

Kimi zaman olayları kişisel almamak imkansız gibi görünebilir ama durumu netlikle görmeye çalıştıkça,  bizler olaylara reaksiyon göstermek yerine etkin cevap üretebilir hale geliriz. Zamanla, olan biten her şeyin bizimle ilgili olmadığını daha net fark ederiz. Böylece, olaylarla ilgili ani alınganlıktan kaynaklanan ani reaksiyonlar göstermeyip, soğukkanlılığımızı koruyabilir ve etkin rol oynayarak, olayları yönlendirebilecek, hatta sarsılmış güveni onarabilecek seviyeye geliriz. Bu farkındalık daha uzun vadede kendimize ve diğerlerine karşı daha fazla şefkat duyarak yaşamamızı sağlar.

Sınırları belirlemek ile ilgili gelecek yazımda görüşmek üzere…

Cemile Aslı Yılmaz

Yüksek Elektronik Mühendisi, 2 yabancı dil bilir. 22 yıl kurumsal iş hayatının ardından artık başka alanlarda katkı sağlamak istedi. Astroloji, Koçluk eğitimlerinin ardından bu alanlarda çalışmaya başladı. Reiki ile hayatında çok şey olumlu anlamda değişmiştir.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler