Varoluş Dergisi

‘BAĞLI’ OLMAK VE ‘BAĞIMLI’ OLMAK

Öncelikle bu kelimelerin ne anlama geldiklerine değinmek isterim.

Türk Dil Kurumu ‘Bağlı’ kelimesini şu şekilde tanımlamış:

“Bir kimseye, bir düşünceye, bir hatıraya saygı, aşk vb. duygularla bağlanan, sadık, tutkun”

Yine Türk Dil Kurumuna göre ‘Bağımlı’ ise;

“Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi”

“Bir kimseye veya şeye maddi veya manevi yönden aşırı bağlı olan” olarak tanımlanmış.

‘Bağlı’ Olmak ile ‘Bağımlı’ Olmak arasında hem çok ince bir çizgi hem de kocaman bir uçurum var.

Bu konuyu, sizin diğer insanlar ile kurduğunuz ilişki biçimlerinize bir ışık tutabilmesi ümidiyle kendime dair bir örnekle açmak istiyorum.

2015 yılında Bodrum’a taşındıktan sonra bir evcil hayvan sahiplendim. Smokin cinsi bir sokak kedisi idi. İsmini ‘Gece’ koydum. Bir köpek bir duvara sıkıştırmış halde kurtarılıp bana geldiğinde, 1 aylık civarındaydı ve avucuma sığıyordu. İlk kedim olması, onunla kurduğum sevgi bağı, saçlarımı kendine yatak yapması, birlikte uyuyup birlikte uyanmak. Safça bir sevgi ile bağlandım. Ötesini düşünmeden, sadece seviyordum. Sonra bir gün eve geri dönmedi. Günlerce, gecelerde mahallede adını seslenerek dolaşarak onu aradım. Her gün yeni bir umuda uyandım. Belki bugün döner. Her gün ağladım, her gün dönsün istedim. Yeniden birlikte yaşayalım, paylaşalım istedim. Yeniden saçlarımda uyusun, yeniden avuçlarımın içinde olsun istedim. Günler günleri kovaladı. Ne O geri döndü ne de ben O’nu bulabildim. Artık yoktu. Zamanla Gece’nin artık hayatımda olmadığını kabullenmeye başladım. Öldüğünü ya da belki(?) başka birinin onu bulup sahiplenmiş olduğunu düşündüm. Tabii ki tercihim başka birinin sahiplenmiş olması ve en azından yaşıyor olması idi. Oysa kalbimdeki en önemli his, artık benimle olmadığıydı. Ve gözyaşlarım eşliğinde bir karar aldım. Bir daha hiçbir hayvanı sahiplenmeyecek ve sevip bağlanmayacaktım. Bir daha bu acıyı yaşamak istemiyordum. Evin önüne bahçeye gelen kediler vardı. Onları sadece besleyecektim ama hiçbiri ile duygusal bir bağ kurmayacak, hiçbirine isim koymayacak ve hiçbirini sahiplenmeyecektim. Bağ kurmaz, isim koymaz ve sahiplenmez isem, canım da acımazdı.

Bu kararım 2017 yılına kadar devam etti. 4.Yol Öğretisindeki çalışma arkadaşlarım bana bunun acıdan kaçmak için yarattığım bir savunma mekanizması olduğu konusunda ayna tuttular ve bir ödev olarak bahçede baktığım kedilerden birine, kendime en yakın hissettiğim kediye, bir isim takmamı istediler. Aslında yakınlık hissettiğim bir kedi vardı. Ben ise kalbimde ona karşı açığa çıkmak için hazır bekleyen sevgiyi yok sayıp bastırmaya çalışıyor ve bu şekilde kendimi acıdan korumaya çalışıyordum. Korka korka bu adımı attım. Adını ‘Mia’ koydum ve içimde açığa çıkmaya hazır bekleyen sevginin önüne çektiğim barajları yavaş yavaş yıktım.

‘Mia’ bugün hala benimle ve yolculuğumuz devam ediyor. ‘Mia’nın varlığı vasıtasıyla bağ kurarak, bağlanarak, çok severek ama bağımlı olmadan ve özgür bırakarak sevmeyi öğreniyorum.

Bir gün kaybolma ihtimali, bir gün bir arabanın altında kalma ihtimali aklıma geldiğinde bu düşünce hala kalbimi sıkıştırıyor. Onu kaybetmekten ve yeniden canımın acımasından korkuyorum. Bu his geldiğinde ‘Mia’yı eve hapsedip evden hiç çıkartmamak istiyorum. Bunu fark ettiğimde ise, “bu hisse rağmen” O’nu bahçeye çıkartmaya devam ediyorum.

‘Bağlı’ olarak sevmeyi nasıl öğrenebiliriz?

Bence bunun için ilk kural tüm ilişkilerimize farkındalık getirmek. Anne ve babamızla olan ilişkimiz; sevgilimiz, çocuğumuz, eşimiz ya da arkadaşlarımızla olan ilişkilerimiz… Kiminle nasıl ilişkiler kuruyoruz? Herkesle aynı şekilde mi ilişki kuruyoruz? Aradaki farklar neler? Kimlerle ‘bağlı’ ve kimlerle ‘bağımlı’ ilişkilerimiz var? İnsanlarla ilişki kurma biçimimizi etkileyen arka plandaki duygularımız ve hislerimiz neler? Bizi yöneten, onların esaretinde yaşadığımız hangi korkularımız var? Eğer kurduğumuz ‘bağımlı’ bir ilişki varsa, neden bu şekilde ilişki kurmayı tercih ediyoruz? Bu şekilde ilişki kurmanın bize sağladığı konfor alanı ne? Bize faydası ne? Ve belki de kendimiz için cevaplamamız gereken en önemli soru; ‘bağımlı’ ilişki biçiminden özgürleşip ‘bağlı’ bir ilişki kurmak istiyor muyuz? Bu konuda kendimizi dönüşmek istiyor muyuz?

Tüm bu alanlara getirdiğimiz farkındalık, içimizdeki benliklerden, yapılardan, inançlardan özgürleşmemizi sağlayan ve onlarla özdeşliğimizi kıran bir araca dönüşüyor.

Eğer bu yanımızı dönüştürmek istiyorsak, ‘bağımlı’ ilişki kurmayı öğrenen benliklerimize gözlemci mesafesinden bakmayı, ben hissimizi o benliklerden ayrıştırmayı ve onları daha fazla besleyip büyütmemeyi tercih edebiliriz.

Bugünkü anlayışıma göre ‘Bağlı’ ilişkiler kurabilmek;

Kalbimizi sevgiye açmak, bağ kurmak ve bağlanmak için kendimize izin vermek; aynı zamanda da her şeyin geçici olduğunun farkındalığını koruyarak sevdiğimiz o ‘can’ın bir gün bir nedenden dolayı artık hayatımızda olmama ihtimalinin gerçekliğini hatırlamaya çalışmak,

O an ve o acı geldiğinde ise; içimizdeki acıyı bastırmadan ve yok saymaya çalışmadan yaşayarak içimizden geçmesine, belki bizi dönüştürmesine ve zamanla azalmasına izin vermek ile mümkün olabilir.

‘Bağlı Olmak’tan, ‘Bağımlı Olma’ya doğru kaydığımızı her fark ettiğimizde, içimizde kök salmış o yapılardan özgürleştiğimiz bir alana doğru adım atma şansımız vardır. Bazen o adımı atabiliriz, bazen ise birçok farklı nedenden dolayı atamayız. ‘Bağımlı’ ilişki biçimi, bizim için, başka bir yol bilmediğimiz için senelerce o yoldan gittiğimiz bir otobana dönüşmüş olabilir. ‘Bağlı’ ilişki biçimi ise henüz toprak bir patika halindedir. Birkaç kez patikayı tercih ettiğimiz için patikamızın hemen otobana dönmesini beklemek elbette ki sadece hayal olur. Bu nedenle bazen o zinciri kıramamak ve o adımı atamamış olmak çok normaldir. Her yeni gün, insana kendini geliştirmesi ve dönüştürmesi için yeni bir fırsat sunar. Eğer bugün o adımı atamadıysak, yarın yeniden deneriz. Unutmayalım ki yaşam, son nefese kadar devam eder.

Gökçe Yılmaz

İsmim Gökçe Yılmaz. 1980 İstanbul doğumluyum. Nefes almaya başladığım andan itibaren İstanbul’da süren yaşamım 2015 yılından beri Bodrum’da devam ediyor.

Kendimi arama yolculuğum, ‘mutlu bir ilişki yaşama’ hayali ile başladı. Bu hayatta en çok sorun yaşadığım konu, kadın-erkek ilişkileriydi. İkili ilişkilerimde, değişen yüzler ile yaşadığım aynı sorunlar zaman içerisinde ruhumda dayanılmaz bir hale gelmişti. Bıçak kemiğe dayanmıştı ve artık bir şeyler değişmek zorundaydı. Okuduğum tüm kitaplar mutlu olmak için insanın kendini değiştirmesi gerektiğini söylüyordu ama hiçbiri kendimi nasıl değiştireceğimi tam olarak söylemiyordu. Kendimi değiştirmenin ve mutluluğa ulaşmanın yöntemini ararken daha önceden de araştırdığım ve bilgi sahibi olduğum Reiki’ye uyumlanmaya karar verdim. 2015 senesinde Usui Reiki ile başlayan yolculuğum, 2017 yılından itibaren Gurdjieff’in 4.Yol Öğretisi ile devam etti. 2018 senesinde Bütünsel Yaşam Koçluğu ve 2020 yılında da EFT Eğitimi aldım. 2020 senesinin Aralık ayında Yoga, Nefes ve Meditasyon çalışmaları hayatıma eklendi. Yaşadığım bir içsel bir çekilim sonucunda 2021 yılının Şubat ayında 4.Yol Öğretisinden Tasavvuf Öğretisine geçiş yaptım.

Bugün kendi üzerimde çalışmaya Tasavvuf Öğretisi ile birlikte Reiki, EFT, Yoga, Nefes ve Meditasyon teknikleri ile devam ediyorum.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler