Adam parktaki çocuklara baktı.
İçini koca bir imrenme duygusu kapladı.
Çünkü çocuklar çok mutlulardı, hepsinin yüzleri gülüyor, hiç somurtmuyorlardı.
“E bende onların büyümüş haliyim, ne değişti, beni onların hissettiği mutluluktan ayıran ne acaba?” diye sordu kendine..
“Niye ben hep somurtuyorum, neden hiç gülemiyorum?” diye düşündü.
“Zaman” diye bir ses geldi derinlerden, şu andan, adam anlamadan.
“Zaman ve seni kopardığı an”
Sesi anlamayan adam bir kendi kafasının içine baktı, bir de çocuklarınkine…
Dikkat etti bir kendi cümlelerine, bir de diğerlerine..
5 yıl sonra vereceği emeklilik dilekçesi, elektrik faturasının son ödeme tarihi, 20 yıl önceki karısının sivri dili, iş arkadaşının ondan önce aldığı terfisi..
Duyguları endişe, kıskançlık, kibir ve hasetti.
Aklı ise ya geçmişte ya gelecekteydi.
Ve sanki karşısındaki ağaç kütüğü gibi devrilecekti.
Yapılacak onca işin altında ezilmiş, sorumluluk hissi ile savaşmaktan da gerilmişti.
Tam adım atacakken vazgeçen de ta kendisiydi..
Sonra baktı yanındaki çocuğa,
Yürümeye çalışmasına,
“Arkadaşım benden önce yürüdü, beni geçti ben niye yapamadım” gibi bir derdi yoktu kafasında ya da “of çok denedim olmuyor” diye düşünce, kalkmamazlık yapmıyordu, devam ediyordu yürüme denemelerine. Düşüyor, kalkıyor, bir daha düşüyor bir daha kalkıyordu. Olanları son derece doğal karşılıyordu demek ki. Bunları yaparken bir yandan yürüyor bir yandan da yürümesini ilerletiyordu. O anlamasa da, anlaşılmasa da…
Anlamak gibi bir derdi de yoktu zaten.
Sadece içinden geleni yapıyor, sonunda da başarıyordu.
Sonra diğer çocuğa baktı. Annesi çocuğum zayıf diye ağlamaklı bir şekilde diğer kilolu çocuklara bakıyor, içten içe haset ediyordu.
Çocuğun ise ya büyüyemezsem gibi bir derdi pek görünmüyordu.
Bir oynuyor, bir ağzını açıyor bir kafasını sallıyordu. İdeal kilodaki arkadaşı ile sadece oynuyordu. Onun kilosu iyi ben de ideal kiloya ulaşmalıyım gibi bir hırsı yoktu.
Sonra salıncaktaki çocuğa dikkati kaydı adamın. İki cümleyi zor ediyor, ne dediği anlaşılmıyor, yine de annesi ona “canım kızım” diyordu. Halbuki kendisi şiveli konuştuğu için arkadaşları tarafından aforoz edilmişti. Düzgün konuşanlara özenip düzelteceğim diye göbeği çatlamıştı, çocuğunsa pek acelesi var gibi durmuyordu. Öyle kendi çapında konuşuyordu.
Bunca izleme yeter diye düşünüp eve doğru yola koyulan adamın dikkati bu kez bir çocuk ağlaması ile şu ana çekildi. Çocuk oyuncak istiyor, annesi “yarın alırız” diyordu. Çoğu yetişkin gibi o da yapılması gerekeni erteliyordu. Çocuksa sadece yapılmasını istiyordu. Şimdi, şu anda… Çünkü yarını bilmiyordu, aynı dünü bilmediği gibi. Adam düşündü, sahi bir yarın var mıydı? Varsa neden hiç gelmiyordu? Gelmeyen bir şeye iş ertelenir miydi?
Aman ne saçma şeyler düşünüyorum diye yine mutsuz mutsuz evin yolunu tuttu. Çocuklar da parktan ayrıldılar. Giderken ağladılar ama şu andan hiç kopmadılar, o an ağlasalar da aynı anda mutluluğu hiç bırakmadılar.
Emine NALÇACI MAVİŞ
Yorum yap