“Nerede bu devlet?!” diye bir bağırma sesi geldi. Bağıran belediyenin parkındaki banktı. Üzerine oturan, Ayşe’ye bağırıyordu. Ayşe ise onca sesi duymayacak kadar dalgındı. Son zamanlarda başına gelmedik iş kalmamıştı. O da bunca olumsuzluğu başına getiren hayatı sorguluyor, içten içe yardım bekliyordu. O da üzerinde oturduğu bank gibi ama içinden, “Bunca şey niye başıma geliyor? Allah’ım neredesin, niye beni duymuyorsun, niye ben?” diye bağırıyordu. Tabi bankın konuşması ve Ayşe’nin iç sesi dışarıdan duyulmuyordu. Bu sesler aynı cinsten oldukları için birbirlerini duyuyorlardı. Ayşe’nin sesi banka yanıt verdi.
“Devleti mi sordun nerede diye?” dedi.
Bank: “evet” dedi. “Bıktım artık bu hayattan, gelen üstüme oturuyor, canı sıkılan bıçağıyla beni kazıyor, sinirlenen tekme atıp tahtalarımı kırıyor. Sürekli acı çekmekten, hor görülmekten çok sıkıldım. Devlet varmış, koruyan kollayan… O her şeyi duyar, görür, her şeye yardım edermiş diye duydum, ondan sesimi belki böyle duyar diye artık isyan ettim, bağırdım” dedi.
“Sen hiç gördün mü, nerede bu devlet, neye benziyor?” diye ekledi.
Ayşe: ” Doğru duymuşsun, tamam da sevgili bank, devleti göremezsin ki” dedi. “Yani aslında görürsün de, göremezsin. Bakmayı bilmen lazım, yani baksana etrafa, her yer devlet işte” dedi. “Yani şöyle anlatayım. Devleti elle tutamaz, gözle göremezsin. Aslında görürsün de neyse kafan karışmasın. Bak, devlet bir kavram, meta değil” dedi. “Bir birliğin, bütünlüğün adı da diyebiliriz” dedi.
Bank pek anlayamadı. Onun bu anlamsız bakışları karşısında Ayşe konuşmasına başka örneklerle devam etti.
“Şöyle diyeyim. Sen, ben, şu ilerideki yol, çeşmeden akan su, yoldan geçen polis memuru, simit alan vatandaş, senin mensubu olduğun park vs.. hepimiz herkes devlete aitiz, daha doğrusu biz devleti oluşturuyoruz, oluşturduğumuz devlette biz oluyoruz. Biz devlete ait olmakla birlikte, biz onun bir parçasıyız. Sen devletin bankısın, ben devletin vatandaşı, şu abi devletin memuru. Hepimizin ayrı ve kendine özel bir görevi var bu devlet nezdinde. Aynı insan vücudu gibi düşün. Zerre zerre birleşe birleşe bütünü oluşturuyoruz. Vücut gibi, organları bile var bu devletin. Yasama yürütme vs onların adı ama:)). Senle ben de devletin tecellisi oluyoruz. Yani ben görünmeyen devletin ete kemiğe bürünmüş haliyim, sen de ağaçtan yontulmuş halisin işte. Ondan nerede devlet nerede, beni unuttu diye hayıflanma hiç. Her yerde bu devlet., herkeste.”
Bank pek ikna olmamıştı.
“Ama sesimi duyan yok, devlet mevlet yok işte.” diye inkara devam etti. “Haha, Bir de her yer devletmiş. Çözsün o zaman şu her yerdeki devlet ana işimi, paramparça oldum” dedi.
Ayşe, “Ya hu devlet her yerde dedim ya. Nasıl duyacağını, kimin vasıtası ile işini çözeceğini sen ne bileceksin, ayrıca karışma da zaten. O her şeyi halleder. Bak senin sıkıntının çözümü bana kısmetmiş” dedi, cep telefonunu çantasından çıkardı ve devletin ilgili kısmının park ve bahçeler müdürlüğünü aradı. Bankın kırık dökük ve yardıma ihtiyacı olduğunu anlattı. İlgili devlet memurları geldi, bankı aldı götürdü. Devletin vatandaşı olan marangoz Ali bankı bir güzel tamir etti. Onarılan bank, parktaki yerini aldı. Parka ipsiz sapsızlar girip, banklara zarar vermesinler diye de güvenliği sağlaması için park kapısına devletin bekçisi yönlendirildi.
Olanlara inanamayan Bank sevincinden havalara uçtu. Hem dışı hem içi parladı. Hem sorunu çözüldü, nerede bu devlet sorusunun cevabını gördü. Kendini, ait olduğu devlet kavramını bildi.
Bank kendini, devleti idrak ededursun esas gelişme Ayşe’de oldu. Her şerde hayır vardır misali, yaşadıkları olumsuzlukların içinde “Allah’ım neredesin, nasıl bir hayat, ben kimim?” diye sorarken, oturduğu bankın devlet sorununu çözerken, aslında kendi sorununu çözdüğünü, kendi sorularını cevapladığını fark etti. Bankla birlikte o da kendi özünü, ait olduğu birliği bildi ve şaştı kaldı. Bank da kendiydi, park da. Özü, sorusunu bankın dilinden cevaplamış, Ayşe’ye kendini böyle çözdürmüştü.
Darısı bizlere olsun diye temenni, bir iki cümle de tavsiyeyle yazımı sonlandırmak isterim.
Hayat ve bizler, Ayşe ve banktan farksızız. Aslında hepimiz biriz, birliğiz, tekiz. Ama zihnimizin esiriyiz. Bu yüzden bütün bakamıyor, tek olduğumuzu göremiyoruz. Birimizin sorunu, diğerimizin cevabı, hepimiz birbirimizin aynası ve içimizin yansıması.
Bu yüzden dışarıya, karşıdakine bakarken ikilikle bakmayın, çift görmeyin. Hayatta hiçbir şeyi kendinizden ayrı görmeyin. Ben, sizler, hepimiz biriz. Sadece kendimiziz. Karşımızdaki kişi içimizin yansıması, içimizi görelim diye Allah’ın hediyesi. Bu yüzden sizi birisi sinirlendiriyorsa, kinlendiriyorsa rahat olun, hatta sevinin. O kişi bu özelliği ile sizin içinizde aydınlanmayı, tamamlanmayı bekleyen hangi bastırdığınız yönünüzü çıkaracak, fark ettirecek öyle bakın.
İçinizin yansıması olduğunu ve olanların her an içinizdeki sorunların cevapları olduğunu anlayın.
İkilikten tekliğe…
Sadece siz varsınız, fark edin.
Emine NALÇACI MAVİŞ
Yorum yap