Varoluş Dergisi

MORFOGENETİK (2) YENİ TANIMIYLA KUANTUM ALAN

          Bir önceki yazımda, (Aralık sayısında) morfogenetik kavramını açıklayan yüzüncü maymun deneyinden bahsetmiştim. Yazımın devamında da bu kavramı biraz daha irdelemek istiyorum. Çünkü çok önemli olduğunu düşünüyorum. Nedir bu morfogenetik, kuantum alan, bizi ve hayatımızı nasıl etkiler?

          Bohm Teorisine göre, bir canlı organizma veya atomda, evrendeki tüm bilgi küçültülmüş versiyonuyla bulunmaktaydı. Buna benzer bir düşünceyi, Nietzsche’de gerçek daireseldir diye söylüyor, makro kozmos ile mikro kozmos’un birbirine karşı bağlı olduğunu anlatıyordu. Günümüzde artık bu kavramlardaki mikro, atom altı parçacıklara, makro da henüz tanımlayamadığımız ve göremediğimiz bir bütünü yani evrenleri söylüyor diyebiliriz. Modern bilim için yeni olan bu kavramlar kadim bilgilerde de anlatılmaktaydı aslında, Tasavvuf felsefesinde olduğu gibi, Mısır Hermetizminde de ‘Yukarıda ne varsa, aşağıda da aynısı var’ der.

          1991’de Amerika’da başlayan ve 12 yıl süren Global Consciousness Project ( Küresel Bilinç Projesinde) Morfik alanların öngördüğü gibi, tek hedefte toplanabilen, küresel bir bilinç oluşturulabileceğini kanıtladılar. Yani benzer konuları düşünen insanlar ortak etki alanında birleşebiliyorlardı. Yani zihinlerimiz aracılığıyla, genel bir manyetik rezonans alanından bilgi alabiliyoruz anlamına geliyor.

          Hani hep söyleriz ya bizi birbirimize bağlayan görünmez bağlar vardır diye, Kuantum fiziğinin ortaya çıkmasıyla birlikte eşzamanlılık adını verdiğimiz rastlantıların, zihnimizden bilincimize akan bir bağla ilgili olduğunu anlamaya başladık ve bu da telepati, öngörü, empati, durugörü ve sezgi kavramlarını daha iyi anlamamız ve açıklamamız için fırsat sundu.

          Birçok bilim adamının sunduğu ortak görüşlere göre, evrende herhangi bir olay sürekli tekrarlandığında morfik bir alan oluşuyor ve oluşan bu rezonans sayesinde benzer durumların yaşanma olasılığı artıyor, hatta yaşanıyor diyebiliriz. Yani konu ne olursa olsun, bir konuda değişim başladığında, farklı bir seçeneğe geçtiğimizde ve bunu uzun süre tekrar ettiğimizde önce bu değişim kendimizde sonra belli bir kütleye ulaştığında çevremize ve daha sonra da oluşan rezonans nedeniyle evrendeki tüm alanlarda değişim başlıyor. Rezonans bir kez yayılmaya başladı mı durdurmak imkânsız. Yüzüncü maymun deneyinde olduğu gibi, belli bir bölgedeki değişim başka bölgelerdeki değişimi yaşatması gibi.

          Konunun daha iyi anlaşılması açısından, etkilendiğim iki örmek vermek istiyorum. 17.yy’da Isaac Newton İngiltere’de, CW Leibnitz’de Almanya’da, aynı anda birbirlerinden habersiz, hesaplama motoru geliştirme çalışması yapmaktaydılar. İkisi de aynı şeyi geliştirmeye çalışıyorlardı ve eşzamanlı olarak sundular. Dünya’ya sunulan Leibnitz’in çalışması oldu. İkinci bir Örnek’te Nikola Tesla ve Edison arasında yaşanmış, tam da eşzamanlılık yasasının çalışma prensibine göre bu iki bilim adam birbirini çekerek, bir araya gelmişler ve bu konuda beraber çalışma fırsatını yakalamışlardı.

          Bilim adamlarının sonuçlandırdığı bu güzel çalışmalardan, kolektif bilincin ne kadar önemli olduğunu çıkarabilir miyiz? Tüm bu teoriler kolektif bilincin önemini işaret ediyor, sizce de öyle değil mi? Bizler kendi yaşantımızın içine bu düşünceyi nasıl dahil edebilirizin cevabını da vermiş oluyoruz böylece. Ve tüm o hissettiğimiz, eşzamanlılık, önsezi gibi duygularımıza da açıklama getiriyor. Kolektif bilincin içinde var olan bir kez tanımlanan bilgi, yani ekilen bir tohum ya da düşünce diyebiliriz, evrenin ya da dünyanın herhangi bir yerinde eşzamanlı olarak var olabilir. Ya da kısacası ekmek istediğimiz bir düşüncenin rezonansını yayabiliriz. Geniş kitlelerce yaptığımız duaların ve meditasyonların da ne kadar önemli olduğunu, bu teoriyle bağdaştırabiliriz. Yaratılan kolektif bilinç çok büyük bir yaratım gücüne sahiptir.

          Tüm bu açıklamalardan sonra tek dileğim, 2024 yılında önce kendimizden başlayarak, sonra en yakın çevremiz ve sonrada daha geniş alanlara ve kitlelere yayılması niyetiyle, SEVGİ’yi davet ediyorum. Örneğin Sevgili İsmail Bülbül hocamızın dönem dönem yaptığı‘ Bir dilek tut’ çalışması da kolektif düşünce de bir araya gelmeye çok güzel bir örnektir. Birlikten güç doğar. İçimize ektiğimiz sevgi tohumunun düşüncemize yerleşmesini ve tüm alanlara yayılmasına niyet ediyorum. Zor zamanlardan geçtiğimiz bu dönemlerde, içimize SEVGİ, BARIŞ, ADALET tohumları ekelim ve 2024 yılında da ektiğimiz bu tohumların yayılmasına niyet edelim.

Sevgiyle kalın…

Arzu SEZGİN

Arzu Sezgin

19.07.1976 doğumluyum. İlkokulu Berlin’de ortaokul ve liseyi Bandırma’da tamamladım. Beden eğitimi ve spor bölümü mezunuyum. Fizyoloji ve Anatomiye karşı hep bir merakım vardı. Bilimsel çalışmaları takip etmeyi hala da çok seviyorum. Eğitmenliklerini tamamladığım alanda da yoga ve pilates eğitmeni olarak da çalışıyorum. Bir oğlum var. Yaşam içinde geldiğimiz nokta, yaşadıklarım beni spiritüalizme yaklaştırdı ve öğrenme merakım, yaşadığım deneyimler sayesinde bu alana da girdim ve bir gün astroloji haritamı okuttuktan sonra şifa yeteneğimi keşfettim, üstüne gittim eğitmenliklerini aldım. Reiki, Teta healing, EFT, Regresyon konularında da çalışmaya başladım. Bu konular beni fonksiyonel çalışmaya itti ve artık kişiye bütünsel bir yaklaşımla çalışıyorum. Kuantum alandaki tüm karşılaşmalardan çok mutluyum ve istemeye devam…Sonsuz şükürlerimle..

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler