Varoluş Dergisi

KISMET AÇMA

Uzun bir yürüyüşten sonra yoruldunuz ve yorgunluğunuzu giderecek bir fincan kahve içmek için bir kafeye oturdunuz. Kahveniz geldi. Enfes… Mevsimlerden sonbahar, hava biraz serin ve ama nemli. Güneş batıyor, ufukta turuncu renk hakim, bu renk denize yansımış biraz da. Denizin üzerinde ise martılar insanların attığı simitlerden nasiplenmek için birbirleri ile yarışıyorlar adeta. Manzaranızı ön masanızda oturan çocuğun kafası gölgeliyor. Çocuk iştahsız, annesi ise yemeğini yemesi için oldukça ısrarcı. Bu ısrar, çocuğun ağlaması ve annenin öfkeyle bağırması ile son buluyor.

Dikkat ettiniz mi ne kadar çok uyaran var ortamda. Tıpkı bizlerin de hayatında olduğu gibi. Farklı şiddetlerde sesler, kokular, sıcaklık, nem, çeşit çeşit şekiller, değişik frekanslarda renkler…

Dış çevrenin yanında bir de iç çevre var tabi. Tıkır tıkır işleyen bir beden, içeride harika bir sistem.

Hem dışarıdan hem içeriden ne de çok uyarı, ne kadar çok bilgi gidiyor beynimize an be an, farkında mıyız? İç organlarımızın nasıl çalıştığı, kalbimizin nasıl attığı, otururken bacağımızdaki kasın kasılma derecesi, uzaydaki konumumuz, midemizin pH’sı, herhangi bir yerimizin ağrısı, vücuda giren mikropların istilası…

Bunca uyarının içinde bizler ne kadarının farkındayız peki? Mesela şu an sırtımıza değen tişörtümüzün kumaşını algılayabiliyor muyuz? Ya başımızdan omzumuza düşen saç telini ya  da dışarıda esen rüzgarın sesini? Şu anda, yazının giriş kısmında örneklendirdiğim gibi bizim de çevremizde beyne giden ve beyin için hepsi aynı olan milyonlarca uyaran var aslında.

Ama bizler bunların çok çok azını bilinçli olarak algılıyoruz, yani fark ediyoruz. Sanırım siz de çevrenizde olan onca şeye rağmen şu an bu satırları okumaya odaklanmış durumdasınız. Belki karşınızda sesi açık bir televizyon programı veya yanınızda bağırarak oynayan çocuklarınız var. Bunlara rağmen dikkatiniz burada ve bu yazıyı okuyorsunuz. Ya da şöyle bir örnek vereyim. Çocuğunuzu almak için okuluna gittiniz. Öğretmeni ile karşılaştınız ve onca gürültünün içinde öğretmeni ile çocuğunuz hakkında konuşuyorsunuz. Onca ses varken beyniniz nasıl diğer uyaranlar içinden öğretmenin sesi ve görüntüsünü seçiyor ve onları algılıyor ve onlara odaklanıyor düşündünüz mü? Aslında diğer çocukların sesi de öğretmenin sesi de beyin için özünde aynı iken? Beyin için ses sestir, görüntü de görüntü, fark etmez. O gelen bilgiyi aynı şekilde değerlendirir, gereğini yapar.

İşte çevremizde ve bedenimizde bunca uyaran varken ve hepsi birken, içinden bizim için önemli olanı filtreleyip seçen ve ona odaklanmamızı sağlayan bir sistemden ve bu sistemin hayatımızdaki ve hatta kısmetlerimizdeki öneminden bahsedeceğim.

Retiküler Aktive Edici Sistem (RAS):

Retiküler Aktive Edici Sistem, beyin sapında yer alan, harika işleyen bir sistemdir. Aşağıdaki resimde de görüldüğü üzere bu sisteme gözlerimizden, kulaklarımızdan ve tüm duyularımızdan bilgi gider.

RAS gelen bu milyonlarca bilgiyi bizler için filtreler! ve değerlendirilmesi için üst beyne iletir. Kısacası neyi, nasıl algılayacağımızda önemli rol oynar. İşte önemli kısım ise bu filtreleme kısmıdır, çünkü burası zihinle, zihnimizdeki inançlarımızla bağlantılıdır.

Zihnimize farkında olarak ama çoğunlukla farkında olmayarak bir çok inanç yükleriz. Şanslıyım, fakirim, para beni bulmaz, para elimden kayıp gidiyor, hayat çok zor, hep bir mücadele içindeyim vb. Bu inançlar kendimizle, çevremizle, çevremizdeki insanlarla ilgili olabilir. Bu inançlarımız ise bizim farkındalığımızı ve algılayış biçimimizi, onca uyaranın içinden neyi algılayacağımızı belirler. Aslında bunlar da diğer tüm düşünceler gibi bir düşüncedir, akşam yemeğinde iskender yiyeceğim düşüncesi de şanssız olduğum düşüncesi de özünde birdir. Ama gelin görün ki öğretmen örneğinde onca ses içinden öğretmene odaklanan zihin, onca düşüncenin içinden de şanssızım düşüncesine odaklanınca onu işliyor. İşlemin sonucunu bizlere yaşatarak deneyimletiyor.

Örnek üstünden gidelim. Çocuklukta veya olgunlukta kimsenin sizi sevmediğini, sevilmediğinizi sadece düşünmüşsünüz. Normal, insan her şeyi düşünür, daha doğrusu zihne her türlü düşünce gelir ve gider. Ama siz daha sonraları yaşadığınız olayları bu düşünceye bağlamaya başladınız. Arkadaşınız sizinle buluşmadı mesela veya birisine günaydın dediniz o size cevap vermedi. Siz bu olayları bilinçli veya bilinçsizce sevilmiyorum düşüncesine bağlamaya devam ettiniz. Ne oldu? Her bağlayışta bu düşünceyi (sevilmiyorum) biraz daha kuvvetlendirdiniz. RAS’a bunu kaydettiniz. Böylece düşünceniz bir inanca dönüştü, duygu ile hareket etmeye başladı. Aynı zamanda zihninizde bir alıcı haline geldi.

Böylece olayları bütün halinden bölerek filtrelemeye başladı ve sevilmeyeceğinizi destekleyici durumları ve olayları görmeye başladınız, tıpkı öğretmen örneğinde öğretmenin sesini seçmeniz, onu odağınıza almanız gibi.

Peki RAS ile kısmetimiz nasıl açılıyor ona bakalım?

Yine sevilmeme örneğinden gidelim. Terzisiniz, İşsizsiniz, iş arıyorsunuz ve sevilmediğiniz için insanların size iş vermediğini düşünüyorsunuz. Gel zaman git zaman “aman seven sever sevmeyen sevmez” tarzı bir düşünce düşünerek ve sevilmeme inancınızı nötrlüyorsunuz. RAS’a kayıtlı inancınız değişiyor, sevilmediğine dair olayları gören filtre ortadan kalkıyor ve olayları olduğu gibi görmeye başlıyorsunuz.

Zihniniz filtrelemeyi kaldıracağından vizyonunuz genişliyor. Sevilme hissi ile “insanlar neden bana da gelmesin ki” tarzı olumlu dediğimiz düşünceler algı alanınıza giriyor. Bu tarz düşünceleri değerlendiren beyin size kendi yerinizi açma kararını verdiriyor. Kendinize olan inancınızın da artması ile birlikte kaçınılmaz son olan başarı kendiliğinden sizi buluyor.

Kendi kısmetimizi kendi inançlarımızla kapatıyoruz, bunu lütfen fark edin. Yaşanılmışlıklardan kaynaklı inançları değiştirmenin en kolay yolu, zıt örnekleri hayatta görmek ve deneyimlemektir. Böylece algımız genişleyecek ve sonrasında her şey kendiliğinden gerçekleşecektir.

Emine NALÇACI MAVİŞ

 

Emine Nalçacı Maviş

4.10.1984 Ankara doğumlu. Lisans/Yüksek Lisans dahil tüm eğitimlerini Ankara'da aldı. Çocuk diş hekimi oldu. Ankara, Sinop, Düzce’de çalıştı. Evlendi. İstanbul’a geldi. Bilincine ışık yakarak, hayata bakışını, böylece hayatını değiştiren Reiki Hocası İsmail Bülbül ile tanıştı. Şu an Reiki 3b öğretmeni oldu. Reiki’yi bilime katmalıyım isteği ile Yeditepe Üniversitesi Fizyoloji bölümünde doktoraya başladı. Böylece bir kez daha insanın mükemmel yaratıldığına şahit oldu. Reiki Okulu’nda öğrendiği öğretilerin soyutluğunun doktora bilgilerinin somutluğu ile desteklendiğini görünce yürüdüğü yolun doğruluğundan emin oldu. Düşüp kalkmalarından sonra o yolda koştuğunu hissediyor. Dönüp duruyor bakalım. Allah sonunu hayır etsin. Bu arada bir kızı, bir oğlu oldu. Onlar ve yaşadığı hayat sayesinde sevgiyi, sabrı, merhameti ve tüm güzellikleri hayatına katmaya çalışıyor. 2022 sonu itibarıyla Usui Reiki Grandmaster 5&6.Aşama olmuştur.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler