Maşallah her şeyi herkesten çok iyi biliriz ya, depremin olacağını da, fırtınanın olacağını da, selin geleceğini de ve hatta kıyametin ne zaman kopacağını da biz biliriz. Dedim ya, her şeyi biz en iyi biliriz… Yok yok biz her konuda uzmanız… En iyi siyaseti, en iyi politikayı, en iyi bakanlığı, en iyi başbakanlığı vs. vs. biz biliriz…
Tüm bunları bilmemiz yetmez… En iyi felaket tellallarıyız da aynı zamanda. Ha bir de bazı kişiler, orada içki içiliyor ya, ondan orada oldu diyorlar, buna çok gülüyorum… Bugünlerde herkesin ağzında bir deprem söylemi, deprem olacakmış, deprem olmuş ama 4 şiddetli olduğundan biz pek fark edememişiz ya da kendini fark ettirmemiş mübarek şey. Bu nedir yahu, hep birlikte adeta olsun diye çağırıyoruz felaketleri.
İstanbul’da bugün fırtına oldu, çatılar uçtu, bazı ağaçlar söküldü, hatta çok geçmiş olsun yaralananlar bile oldu. Ama şükürler olsun ucuz atlatıldı. Ucuz atlatıldı, çünkü bir saat sonra o kara bulutlar çekildi, yine hiçbir şey olmamış gibi oldu her şey… Restaurantlar doldu, karşımızdaki Okul Açık’ta Fenerbahçe fanları cümbür cemaat Cimbom’a küfrettiler. Buna çok gülüyorum, Fener kiminle maç yaparsa yapsın, bu taraftar grubu hep Cimbom’a küfrediyor. 🙂 Ha bu arada bir öğrenciminde çatısı göçmüş, Facebook’tan yazmış, “benim çatı geziye çıktı” diye. Hemen telefon açtım, “yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordum. “Yok hocam, iyiyim ben, üstümde bir daire daha var zannediyordum, meğerse üstüm çatıymış. :)” Ben de ona Nasrettin Hoca’nın hikayesini anlattım…
Hoca bir gezisinde konaklamak için bir hana gelir. Hancı, hocaya bir oda verir, odanın tavanı kamışlarla örtülüdür. Dışarıda da rüzgar estiğinden hasırlar çıtır çıtır ses çıkarır. Hoca yatar ama uyuyamaz. İner aşağı hancıya anlatır durumu. Hancı: “Aman hocam onlar zikir halinde olduklarından öyle ses geliyordur,” der. Hoca çaresiz yine çıkar odaya ama bir türlü uyku girmez gözüne. Kalkar, tavanı tutar aşağıya atar… Sabah olunca hancı odaya gelir. “Hocam tavana ne oldu?”
Hoca: “Valla senin tavan zikir çekerken aşka geldi kendini aşağıya attı,” der. 🙂
Bu arada, kendini deprem uzmanı diye lanse eden birinin yazısını okudum. Hazret diyor ki: “Eğer İstanbul’da hava 3 gün kapalı geçerse İstanbul’da 6’dan büyük deprem olur.” Aman Allahım, eyvah! Artık bize hava raporlarını izlemek kaldı. Ya 3 gün bulutlar sarar, gitmezse İstanbul’dan? İşte yandığımızın resmidir.
İyi de Avrupa ülkelerinde bırakın 3 gün bulutlu olmayı, aylarca kapalıdır hava. Oralarda niye olmuyor deprem? Ya da madem içki içilen yerlerde oluyorsa, oralarda su yerine bira içiliyor ama onlara yine de bir şey olmuyor. Ya, işte böyle, ağzı olan konuşuyor.
Ben de konuşayım bari, ben eksik kalmayayım dedim. 🙂
Canlar, öncelikle şu yargılayıcı, suçlayıcı, kıyaslayıcı bakış açımızdan bir kurtulalım derim. Eğer 21 gün buna çalışır, kimseyi yargılamaz, kimsenin arkasından konuşmaz ve hiç kimseyi eleştirmezsek, düşüncelerimizde bu yönde değişecek ve konuşmalarımıza yansıyacaktır. Böylece tamamen ahlakımız değişecek, yepyeni gerçek bir hazreti insan olacağız. 🙂
Şunu bilmemiz gerekir; düşündüğümüz, konuştuğumuz ve hayal ettiğimiz hiçbir şey kaybolup gitmiyor, tam aksine evrende bir yerlerde yuvalanıp kalıyor. Bir de biz bunu kollektif halde yaparsak, Allah korusun, büyük felaketlere neden olabiliyoruz.
Lütfen, ama lütfen, şu “her şeyi ben bilirim” tavrından vazgeçelim. Herkes bildiği kulvarda yürüsün. Düşünün bir, herkes bildiği işi yapsa, onunla ilgili konuşsa, o bildiği her neyse onunla ilgili bilgi paylaşımında bulunsa, bu ülke ihya olur inanın. Bir de artık felaket çığırtkanlığından vazgeçelim lütfen. Hepimiz güzel görelim, güzel düşünelim, güzel hayaller kuralım ve güzel şeyler konuşalım ki, her şey güzel olsun…
Yorum yap