Varoluş Dergisi

ARYAN’DAN İRAN’A EVRİLİŞ VE EVRENSEL SEMBOLLERDE ANLAM KAYMALARI

Aryan kendine ilk olarak Sanskritçe’de yer bulan asil, soylu ve onurlu kişi anlamı yüklenmiş bir kelimedir…

Aryan’ın kökeni ise Ārya;

Ki bu kelime de soyluluk, üstünlük manasına geliyor.

Hint-Avrupa dillerini konuştukları bilinen en eski topluluk Hint – İranlılar olup, bu insanlar köken olarak Asya’dan gelen bir grup göçebe kabileden oluşuyordu…

Göçer olmalarına rağmen kısa sürede yüksek bir medeniyet seviyesine ulaşmış ve çok  iyi eğitim almış savaşçı bir kuşak konumuna geldiler.

Savaş yetenekleri dönemine göre oldukça üstün olmalı ki, başta Araplar, Persler ve Moğollar olmak üzere önlerine çıkan tüm toplumları silip süpürmüşler;

Öyle ki MÖ 2.000 civarında Orta Asya ve Orta-Doğu Avrupa’da ciddi bir egemenlik kurup, en baskın güç haline gelerek emperyal bir hal almışlardır.

Ancak Aryan tanımlaması köken olarak Hint-İranlılar ile sınırlı kalmak yerine, zaman içerisinde Hint-Avrupa dil ailesine mensup dilleri konuşanları ifade edecek şekilde genişlemiştir.

Dört Bin Yıl Sonra Aryan’ ı Hatırlayanlar…

Kökleri Aryanlar’a  uzanan Fars halkının şahı, Rıza Pehlevi dönemi…

Pehlevi ülkesine laik bir sistem getirmeye çalışırken, tüm dünyayı etkisi altına alan milliyetçilik akımlarının etkisiyle 1933’de Hitler ile bir yakınlık kuruyor.

Pers ülkesinin o dönemdeki Almanya büyükelçisi, Rıza Pehlevi’ye bir öneri ile gelir:

“Ülkenizin bayrağı ve  adı , sizlerin köklü kültürünü ve dilini yansıtmalı. 

Bu topraklara Zerdüşt  döneminden beri Aryan denirdi; 

Sizlere Fars, Acem gibi adları başkaları verdi.

Köklerinize dönün ve bunu yaşantınıza yansıtın…” 

Bu fikre ikna olan Şah Rıza Pehlevi, bayraklarına Farsların geçmişini hatırlatan Pers ve Sasani simgelerini (aslan ve güneş) ekletip,

Ülkenin adını da “Soylu Aryan toprağı” anlamına gelen “İran” ile değiştirdi.

Ve,

21 Mart 1935 tarihinde Rıza Pehlevi, yabancı ülkelerden kendilerini İran olarak tanımalarını istedi.

Günümüzde Aryan ya da Ari Irk tanımının bir soy bağı gibi kabul görmesi sağlanmış olsa da, orjinal kullanımında ırksal yerine dini, kültürel ve dille ilgili bir tanımlama olarak kullanıldığını biliyoruz.

Gerçi bir tanıma ya da sembole yüklenen anlamda kayma – değişme hiç de nadir olarak karşımıza çıkan bir durum değil;

Bir çok örneği mevcut…

Oz Tamgası, Çarkıfelek ve Svastika’dan Gamalı Haç’a Giden Yolculuk

Beynimize gamalı haç sembolü ile kazınmış Nazi Partisini  bilmeyen yoktur;

Bir döneme adını insanlık için yüz karası olan ırkçılık, soykırım ve vahşetle yazdıran Naziler’in sembolü olan gamalı haç, her aklı selim kişide nahoş duygulara neden oluyor…

Oysa bu sembolün binlerce yıllık bir tarihi olduğu,

Ve,

Çok çok uzun çağlar boyunca kadim bilgeliği temsil ettiğini biliyor muydunuz?

Tarihi kayıtlara göre bu sembol ilk olarak Göktürkler öncesi Ön Türkler tarafından kullanılmış;

Adı Oz Tamgası

Bugün dilimizde damga olarak yer alan kelime, Eski Türkçe’de “Tamga” olarak geçiyor.

Kadim Türk tarihinde, ters L harfi Öğ Tamgasıdır,

Ve,

Anlam olarak felsefi- yüksek düşünce, yani Tengri’ye erişmek için gerekli düşünce demektir.

Ön-atalarımız dört adet öğ tamgasını uçlarından birleştirerek Oz Tamgasını oluşturmuşlardır.

Dört sayısı dört cihan anlamına gelir ki,

Bu şekil dört cihanda da Tengri’ye erişme düşüncesine sahip olma anlamını yüklenmiştir.

Büyük, büyük, büyük dedelerimiz Oz Tamgasını mağara duvarlarından çadırlara, takılarından ibadet için ayrılan özel yerlere kadar kutsallık atfettikleri hemen hemen her yere işlemişler.

Bu sembol, Tengri’ye ulaşmanın manevi simgesi olmuş her daim…

Bu manevi yolculuk insanın Oz’laşarak,

Yani yanarak ve dönerek Tengri’ye ulaşması demektir.

Altaylar’dan Anadolu’ya yolculuğu esnasında Oz Tamgası, çarkıfelek adını almış.

Tamga’ya yüklenen mananın ise Türkler’in İslamiyet’e geçişleri ile beraber yeni inanca göre evrildiğine şahit oluyoruz.

Yanarak dönme, tasavvuftaki göğe yükselme ile beraber Allah’a ulaşmanın da sembolü olmuş,

İzleri Alevi – Bektaşi – Mevlevi kültüründe yeniden doğmuştur.

Kırgızistan Saymalıtaş kaya resimlerinden Cengiz Han’ın yüzüğüne ve Kubilay Han’ın kemer tokasına,

Türk çadırlarının tepe noktası ve kamların davullarından Hoca Ahmet Yesevi ve Sivas İzzeddin Keykavus türbelerine,

Karaman Hatuniye Medresesinden Divriği Darüşşifasına kadar hemen hemen kutsallık atfettiğimiz her yerde mevcuttur Oz Tamgası…

Ancak,

Zihnimize kodlandığı haliyle, ne yazık ki biz bu sembolü yine de gamalı haç olarak hatırlarız…

Svastika Olarak Evrensel Bir Sembole Dönüşüm

Oz tamgası Ön Türkler tarafından göç yoluyla Tibet ve Hindistan’a,

Oradan da tüm dünyaya yayılmış,

Ve,

Oz’un özüne sadık kalmak kaydıyla, kültürlere göre hafif değişikliklerle evrensel bir sembol haline dönüşmüştür.

Bu esnada bir konunun sınırlarını çok iyi çizmek gerekir;

Dünyaya mal olmuş bir kadim bilginin milliyetini, etnik kökenini sorgulamak, “sana mı yoksa bana mı ait?” tartışmasına girmek çok ama çok anlamsızdır!!!

Bu durumu, tüm insanlığa ait bir değer ve evrensel bir kültür zenginliği olarak değerlendirmemiz gerekiyor.

Svastika, Hintçe’de iyi anlamına gelen “si”  ve olmak anlamındaki “as” kelimelerinden türemiştir.

Bu haliyle kelimenin “mutluluk” ve “hayal” anlamlarında da kullanıldığını görüyoruz.

Svastika, antik dünyanın her yerine atmış o kadim imzasını…

Druidler ve Keltler bu sembole ayrı bir kutsiyet atfederlerken,

Mezopotamya’da ise pek çok sikkede görülür Svastika …

İskandinavlar Thor’un çekicine bu sembolü yakıştırırken,

Antik Yunanlar en özel eşyalarını onunla süsler…

Orta ve Güney Amerika medeniyetlerinde, özellikle Mayalar ve Navarrolar’da oldukça yaygın  kullanıldığı gibi,

Hinduizm, Budizm ve Jainizm’e göre kaynağın kutsallığını temsil eder.

Doğu’daki bazı kültürlerde zaman zaman Buda’nın sembolü olurken,

Aynı sembol Çin’de sonsuzluğu ve evrensel düşünceyi ifade etmektedir.

Svastika’nın dört kolunun ateş, su, toprak ve havadan oluşan dört kozmik gücü;

Bazen de dört yönü işaret ettiğinden (kuzey, güney, doğu, batı) dolayı kararlılığı ve sabitliği temsil ettiğine inanılır.

Bu sembol  Tibet’den Roma’ya, Antik Yunan’dan Japonya’ya kadar bir çok kültür ve medeniyet tarafından bir süre simge ve süsleme olarak kullanılmış olmakla birlikte;

Oz Tamgası  günümüze kadar sürekliliğini sadece Türk bölgelerinde göstermektedir.

https://www.ulakbilge.com/makale/pdf/1609243327.pdf

Yirminci Yüzyılda Birden Şeytanileştirilen Sembol

Hitler, üstün ırk iddiasındaydı ve bu kutsal (!) davası ile dünyaya egemen olmak istiyordu.

Ancak bu büyük ideasını dayandırması gereken bir kaynağa ihtiyacı vardı,

Ki insanlar fikre daha sıkı sarılsın, arkasından yürüsün…

Çözümü o zamanlar ortaya atılmış olan Hint-Avrupa uygarlığına sarılmakta buldu,

Ve,

Hayallerini bir Hint-Germen İmparatorluğu kurmak olarak dillendirdi.

Svastika, gamalı haç olarak I. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP – Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei) tarafından amblem olarak kullanılmıştır.

Nazilerin kendi kökenlerini bir yere dayandırmak için hummalı bir arayış içerisinde olduğu bir dönemde imdada aslen tüccar, ancak aynı zamanda amatör bir arkeolog olan Heinrich Schliemann yetişir.

Çok ilginç bir karakter olan Schliemann’ın dil öğrenme yetisi akıllara durgunluk verecek derecededir.

Hiç bilmediği bir dili altı haftada konuşacak ve yazacak hale gelebilen şahsına münhasır bir karakterdir kendileri…

Böylece Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, İngilizce, Felemenkçe ve Rusçayı öğrenir;

Bu dillerden her biri ile mektuplar ve eserler yazacak kadar geliştirir kedisini.

Lakin tarih Heinrich Schliemann’ı bu dil öğrenmedeki üstün becerisiyle değil; gelmiş geçmiş “en büyük arkeolojik eser hırsızlarından biri”  olarak hatırlayacaktır!!!

Bir çok yerde tarihi kazılara katılarak, bulunan eserleri kaçırmakla ünlense de;

En büyük kırılma Truva’dan çaldığı eserlerin üzerinde gördüğü Svastika’nın, Almanya’da bulunan çömlekler üzerinde de olduğunu görünce yaşanır.

Schliemann “Atalarımızın sembolünü buldum, işte bu Aryan Irkın sembolü” diye epey bir yaygara çıkarmış,

Ve zaten narsist bir kişiliğe sahip Hitler de bu sava dört elle sarılmıştır.

Naziler’in kullanmış olduğu Svastika’nın adı Almanca’da “hakenkreuz” olarak geçer.

Hakenkreuz, ilerleyen yıllarda Nazi Almanyası bayrağında da kullanılmış; İkinci Dünya Savaşında Almanya’nın yenilmesi ile birlikte sona ermiştir.

Oz Tamgası olarak Tengri’ye erişme düşüncesine sahip olma anlamı taşıyan, üstelik Sanskritçe’de iyilik ve mutluluk getiren kelimesinden türetilen, binlerce yıl boyunca kadim bilgeliğin sembolü olan Svastika’nın gamalı haça evrilişinin yirminci yüzyıl dünyasına pek uğur getirmediği açık..

Yani şunu anlıyoruz ki semboller bir büyüteç gibidir;

Siz hangi anlamı yüklerseniz onu büyütürler…

Ve,

Hiçbir sembol yükleyenin niyetinden sorumlu değildir!!!

Cüneyt YARDIMCI

Cüneyt Yardımcı

Cüneyt Yardımcı, 2000 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra on yılı aşkın süreyle Bursa’da hekim olarak görev yapmıştır.

2011 yılı itibariyle kariyerine ilaç sektöründe devam ettirme kararı almış ve halen medikal departmanda yönetici olarak çalışmaktadır.

Evli ve Yağızalp ile Ilgın Bengisu’ nun babasıdır…

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler