Varoluş Dergisi

THE FOUNTAIN FİLM ANALİZİ 1.BÖLÜM

İlk yazımda tüm okuyucuları selamlıyorum. Spiritüel Filmler Atölyesi başlığı altında çok uzun süredir incelediğim filmlerin bir kısmını bu sayfada paylaşmayı seçtim. Film analizlerim çok uzun olduğu için bazı filmleri ikiye bölüp yayınlamayı uygun gördük. Sizlerle analizini paylaşmak istediğim ilk film her izlediğimde farklı bir tat aldığım The Fountain filmi. İlk bölümünü paylaştığım film analizi için şimdiden iyi okumalar dilerim.

Filmin adı: The Fountain

Yönetmen: Darren Aronofsky

Senaryo: Darren Aronofsky

Yapım yılı: 2006

Tür: Drama, Gizem, Romantik

İmdb puanı: 7,2*

Yönetmeni ve senaristi Darren Aronofsky olan 2006 yapımı “The Fountain” filminin başrolünde Hugh Jackman ve Rachel Weisz yer alıyor. Filmin ilk karesi incilden bir ayetle açılıyor.

“Bu nedenle, Tanrı Adem ve Havva’yı Cennet Bahçesinden kovdu ve hayat ağacını korumak için yanan bir kılıç yerleştirdi.” – Genesis 3:24

Filmin açılışındaki bu ilk kare, seyirciye size en yalın haliyle cennetten kovulma metaforuyla süslenmiş bir aşk hikayesi anlatacağım ipucunu veriyor. Darren Aronofsky filmin hem senaristi hem de yönetmeni olarak bunu öyle bir harmanlıyor ki başlangıçta mesajları bulmak ve hikayeyi kafanızda doğru kurmak için biraz zorlanabiliyorsunuz. Fakat filmin sonuna kadar gelirseniz filmin içindeki derin anlamlarla kalbinizde bir nefeslenme, manevi bir haz ve genişleme duygusu hissedebilirsiniz. İlk izlemede filmin derinliğine varmak kurgusal yapısı nedeniyle pek mümkün değil. Çünkü film açılış sahnesiyle aslında filmin ortasından bir sahneyle açılıyor. Hikaye zaman atlamaları veya paralel zaman anlatımlarıyla seyircinin zaman algısıyla da oynuyor. Farklı zamanda geçen bu hikayeler filmin ana hikayesini daha da katmanlı hale getiriyor. Üzerinde yıllarca çalışılmış bir senaryo olduğunu, ustalık dolu sahnelerinden anlıyoruz.

Hugh Jackman filmin başında karşımıza “Fatih” ünvanıyla  çıkıyor. Neden bir şövalye değil? Komutan değil de Fatih ünvanıyla anılıyor Thomas?  Ne demek Fatih?  Fatih kelimesi Türk dil kurumu sözlüğünde “fetheden, zafer kazanan” manasındadır.*  Dolayısıyla Thomas’ın misyonu karakterin inşasıyla filmin en başında oluşturulmuş oluyor. Size sıradan bir savaşçı sunmuyorum. Yaptığı şeyin etkisi belki de asırlar boyu konuşulacak cesur ve yenilmez  bir karakteri tanıtıyorum diyor Aronofsky. Bu sebepten de filmin temel temalarından en önemlileri keşfetmek ve fethetmek olarak karşımıza çıkıyor.  Diğerleriyse, ölüme karşı gelmek, ölümü kabullenmek ve  kibir.

Thomas  baskın olarak karşımıza  savaşçı arketipiyle çıkıyor. Hem bir Fatih hem de kraliçesine ölümsüzlük ağacını bulup onu sonsuza kadar Havva’sı yapacak kadar yürekli bir aşık. Bir savaşçının temel motivasyonu nedir?  Savaşçı arketipinin temel motivasyonu uğrunda savaşılacak bir nedeninin olmasıdır. O savaştıkça kendini görünür kılar. Bu esnada yıkıcı ve yok edici tavırlar içinde olabilir.  O iyi kılıç sallar,  sözünden dönmez, cesaretini ettiği sadakat yeminiyle gösterir.  Zırhına yara almamak için,  masumiyetiyle ve içini titreten çocuksu özellikleriyle vedalaşır.  Savaşçı  arketipinin temel motivasyonu olan savaşma arzusu aynı zamanda en büyük kusurudur. Bu kusur onun kibire kapılmasına ve çoğu zaman gerçeği kabullenememesine sebep olabilir. Karakterler filmlerde ya kusuruyla yüzleşip kahraman olur ya da kusurunun arkasına gizlenip bir gölgeye dönüşür. Tom’un filmdeki tüm sınavı kibirli tarafıyla vedalaşması üzerinedir. Kılıcı elinden alınmış bir  savaşçı  arketipinin  teslim olmaktan başka çaresi yoktur. O savaşamazsa bir hiçtir.

Savaşçı, Rehber Arketipi  ve Teslimiyet üzerine

Filmin açılışında Hugh Jackman’ı bir fetihçi “fatih” olarak görüyoruz. Sadık, gözü kara ve sonuna kadar giden bir fatih. Bu sadık savaşçının filmde ağzından çıkan ilk diyalog ise “ artık bitirmem gerekiyor bu işi” dir.  Bitirmek filmde en çok tekrar edilen diyalogdur.  Filmin açılışında Fatih Thomas film boyunca temel motivasyonunu oluşturan ilk diyaloglarını eder.  Bu diyalog bir anlamda bağlılık yeminidir.

Der ki; “Onun kurtuluşu biziz ve onun komutasında sonsuza kadar yaşayacağım. Ölmeyeceğim, şimdi değil, burada değil, asla…”.

Fatih Thomas arketipsel motivasyonunu bir anlamda da ruhuna mühürler.  Filmin kurgusu gereği, seyircide bu bir reenkarnasyon hikayesi mi acaba diye bir algı da oluşmaktadır. Tabi ki izleyici nereden bakmak isterse kendi hayal gücü dahilinde istediğini yorumlayabilir. İzzi’nin yazdığı The Fountain kitabındaki İspanya kraliçesi ve Fatih Thomas arasındaki hikaye bizde bu algıyı oluşturuyor. Filmin ikinci hikayesi olan bu kitabın öyküsü, filmin ana hikayesi olan  günümüzde bir bilim adamı olan ve aynı zamanda ölümü yenmek için savaşan Tom’un ve hastalığının son evresindeki İzzi’nin hikayesiyle örtüştüğü için izlerken daha derin bir anlatımla karşılaşıyoruz.  Hikaye içinde hikaye anlatımıyla film daha katmanlı hale geliyor. Günümüz hikayesinde bir zamanların fatihi Tom (Hugh Jackman) zırhını ve kılıcını çıkarmış bir şekilde hala ölümsüzlüğün izini sürerken karşımıza çıkıyor. Bir anlamda ruhun arayışı ve tekamülü halen devam ediyor. Hırslı, kibirli ve gözü kara bir savaşçıdan, hırslı, kibirli,  gözü kara bir bilim adamına dönüşüyor. Bir anlamda zaman içinde pek değişmiyor,  sadece zırhını çıkarıyor.  Öyle gözü kara ki karısı hastanede yoğun bakımdayken yanında olmak yerine laboratuvarına kapanıp onu kurtaracak ilacı keşfetmenin derdindedir.   Tom karısı İzzi’nin  (Rachel Weisz) beyin tümörünü küçültüp karısını yaşatmak için maymunlar üzerinde ilaçlar geliştirip ameliyatlar yapmaktadır.  İzzi’nin  geçmiş hikayesinde ölümsüzlüğü arayan ruhu, bu hayatında bir anlamda tekamülünü tamamlamış ve ölümü istemektedir. Ölümden korkmadığını ve hazır olduğunu defalarca dile getirir. Tom İzzi’nin bu arzusuyla yıkılır ve onu kurtaracak ilacı bulmak için İzzi’den uzak durup gece gündüz çalışır.  Çünkü onun ölmeye niyeti yoktur. O ölümü yenilebilecek bir hastalık olarak görür. İzzi için ise ölüm yeniden varoluşun diğer adıdır.  Kendi yazdığı The Fountain kitabında da Fatih Thomas ve İspanya kraliçesi arasında geçen hikayede Hristiyan ve Maya inancı varoluş hikayelerini ölümsüz aşk hikayesiyle harmanlar.

Tom  İzzi’nin ölümü kabullenişiyle yıkılır.  İzzi, “hiç korkmadım” der. Huzuru tarif eder. “Ölüm huzuru getirir” sözü filmde 3 kişi tarafından telaffuz edilir.  Maya tapınağının koruyucusu,  hristiyan din adamı ve İzzi bunu söyler. Bu ölümün maddesel bir ölüm mü? yoksa nefsin kurban edilişiyle ilgili sembolik bir ölüm olup olmadığı seyircinin algısına bırakılmıştır. Tom günümüz hikayesinde bir bilim adamı olsa da hala bir savaşçıdır. Uğruna savaşacak şeyinin elinden alınmaya çalışılması bir savaşçının en zayıf olduğu bir anlamda kifayetsiz kaldığı andır. Tom’un ölümsüzlüğün ilacını bulmaya çalışması ve ölümü bir tekamül veya bir son değil de bir hastalık gibi görmesi kibirinin kabarmasına sebep olmaktadır. Bir savaşçı teslim olmayı bilmez.  Tom’un bu filmdeki 3 hikaye boyunca öğrenmesi gereken en önemli şey teslimiyettir. Tom’un tüm sınavı teslimiyetle ilgilidir. Tom, teslim olmayı,  ilahi planın önüne geçemeyeceğini bu hikayede bu şekilde öğrenecektir.

Yüzük filmdeki önemli metaforlardan biridir. Geçmiş hayatta verilen sadakat yeminin sembolü yüzüktür. Filmin içinde defalarca kraliçenin ağzından “ bunu takarsan sonsuza kadar senin Havvan olacağım” sözünü duyarız. Filmde Tom bir ameliyata hazırlanırken yüzüğünü çıkarır ve sonrasında yüzük kaybolur. Sembol ortadan kalkınca filmdeki olayların da akışı değişir. İzzi giderek kötüleşir.  Söz bozulmuştur.  Çünkü bu bir anlamda sonsuza kadar senin Havva’n olmayacağım manasına da gelebilir. Üstelik İzzi zamanın geldiğini hisseder ve buna hazırdır.  Bir sahnede  “hiç mutsuz değildim, hiç korkmadım” der.  Tom yaşamaya heveslidir, ne bedensel ne de sembolik bir ölümü kabul edememektedir. Dolayısıyla ikisinin dünyaları ruhen ve fiziken ayrılır. Tom’un bir seçim yapması gerekmektedir. Tom’un karakter değişimi süreci hiç kolay olmayacaktır.

İzzi filmde bir rehber arketipidir.  Bazı sahnelerde İzzi flashback olarak birkaç kez karşımıza çıkar. Tom’u yürüyüşe davet eder. Tom sürekli sert bir şekilde o teklifi reddeder ve çalışmayı seçer. Çünkü ölümü yenebileceğini düşünür. Bir anlamda Tanrı’nın ve ilahi planın karşısındadır.  Tom’ un bulduğu ilaç ameliyat ettiği maymunların gençleşip çabuk iyileşmesini sağlar ama tümörün küçülmesine henüz sebep olmaz.  İzzi’ nin ölüm haberi geldiğinde, maymunun beynindeki tümörün küçüldüğünün de haberi  gelir.  Bu durum giderek Tom’un burnunun dikine gitmesine, kibirinin  kabarmasına, öfkelenmesine  sebep olur.  Rehber arketipi kahramanı yola çıkaran,  kahramanı ikna eden, ona  ihtiyacı olan cesareti veren bir arketiptir.  Akıl hocasıdır,  sırtını sıvazlayandır, bir anlamda hayatımızdaki başarabilirsin diyen insandır. Kahramanı kahraman yapan o büyük değişim yolculuğuna kahramanı çıkaran rehber arketip ve karakter bu filmde İzzi’dir.   The Fountain filminin analizinin ilk yarısını burada noktalıyorum.  Analizin devamı için önümüzdeki ay görüşmek üzere selamlar ve sevgiler.

İlk bölümün sonu… 🙂

Alıntı kaynakça

*https://sozluk.gov.tr/?kelime=fatih

*https://www.imdb.com/title/tt0414993/

Kader Bayraktar

Kader Bayraktar 1978 yılında doğdu. 1998 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema- Tv bölümüne girdi. Üniversiteye girdiği yıldan itibaren Türk film sektörünün akılda kalan dizi ve film projelerinde çalışmaya başladı. Öğrenciliği ve sektörün profesyonelliğini aynı zamanda deneyimledi. Çocukluğundan itibaren içinde taşıdığı; sinemaya, yazmaya ve hikaye anlatmaya olan tutkusunu mesleki tecrübesiyle perçinledi. 1998 yılında başlayan, asistanlıktan yönetmenliğe kadar gelen kariyerinde yüzlerce bölüm dizi projesinde yer aldı. 2013 yılından itibaren mesleki tecrübesi ve donanımıyla senaryo danışmanlığı yapmaya başlayarak kendine yeni bir uzmanlık alanı yarattı. Yönetmen ve senaryo danışmanı olarak profesyonel yaşamına devam ederken yüzlerce film analizi yapmaya başladı. Tüm bu çalışmalar; hikaye tasarımı, dramatik yapı, arketipler ve türlerin yapıları üzerinde daha da derinleşmesini sağladı. Davet edildiği film festivallerinde hikaye tasarımı atölyeleri verdi. 30’larını aşan birçok insanın kendine sorduğu soruları o da sordu. Ne yapıyorum? Neden buradayım? Ve Aslında ne yapmak istiyorum? sorularına filmsel cevaplar aradı ve kendi projelerini tasarlamaya başladı. Reiki Master ve Yoga Eğitmeni de olan, kitap haline gelme aşamasında hikaye tasarımları olan Yönetmen ve Senaryo danışmanı Kader Bayraktar, filmler üzerinden derin analizler yaptığı ve katılımcılara çoklu bakış açıları kazandırmayı hedefleyen “Spiritüel Filmler Atölyesi” adında atölyeler de planlamaktadır.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler