Varoluş Dergisi

ONE DAY FİLM ANALİZİ

One Day (2011) 

Yönetmen: Lone Scherfig 

Öykü: David Nicholls

İmdb puanı: 7

One day filmi; 2011 yılına ait bir roman uyarlamasıdır. Türü romantik drama olan filmi Danimarkalı kadın yönetmen Lone Scherfig yönetmiştir. Yönetmenin bildiğimiz filmleri arasında; “Yeni başlayanlar için İtalyanca ve Wilbur ölmek istiyor.” filmleri de yer alıyor.  Filmin açılış sahnesinde havuzda yüzen Emma’yı görüyoruz. Emma’nın kesik kesik nefesi açılış karesinde özellikle hissediliyor. Sonrasında yüzünde düşünceli bir ifade ile bisiklet süren Emma’ yı görüyoruz. Filmsel zamanı bize gösteren bir geçişle 15 temmuz 2006 yılından, 15 Temmuz 1988 yılına geçiş yapıyor ve hikayeyi geri sarıyor film. Yaklaşık 107 dakika boyunca iki insanın 18 yıllık ortak yaşamına tanıştıkları gün üzerinden şahit oluyoruz.

Filmin önemli 3 karakteri biz henüz fark etmemişken  mezuniyet sahnesinde aynı kadrajdadır. Emma, Dexter ve Dexter’ın arkadaşı. Dexter’ın o arkadaşı yıllar sonra Dexter’ın yuvasını yıkacaktır. Bu sahnedeki Emma ve Dexter arasındaki diyaloglara dikkat ettiğimizde, Dexter’ın hayata bakışı hakkında bazı bilgilere ulaşabiliyoruz. Dexter’ın konuşmalara ilgisizliğini ve karşısındaki insanın sözlerine çok değer vermediğini hatta onun için bir şey ifade etmediğini anlıyoruz. Emma ise tam tersi Dexter’a karşı ince detaylarla doludur ve çok öncesinden beri ona ilgi duyduğunu bize hissettirir.

15 Temmuz 1988 yılında  bir gençlik kaçamağıyla başlayan tek gecelik bir ilişkinin Emma’nın kuralcı ve yönetici tavırlarıyla ısrarla arkadaşlık sınırları içerisinde tutulma çabası aslında filmde anlatılır. Filmin türünün romantik drama olması kullanılan renkler, iki karakter arasındaki zıtlıklar, bize filmin sonunda bizi mutlu bir sonun beklemediğine dair ipuçları sunuyor. Bu sebepten büyük değişim yolculuğu film boyunca Dexter üzerinde kurulmuştur. Bakalım Dexter ne kadar değişebilecek?

   EMMA…

Emma; naif, romantik, kırılgan bir karakterdir. Duygularını kolayca açıklayamaz. İltifat ile karşılaştığında kendini sabote eder ve kendini kötüler. Özgüven eksikliği ve değersizlik hissi taşıdığını bize çokça hissettirir.  Kendini değiştirmek için çabada vermektedir. Sorunlarını veya engellerini aşmak için yavaş ama kararlı adımlar atar. Kolay kolay yardım isteyemez ve karar aşamasına geldiğinde gururlu davranır ve duygularına yenilmez. Dexter’a karşı derin hisler beslemesine rağmen hislerini görünür kılmaz. Bunun sebebi çok aşık olmasına rağmen onun tarafından üzüleceğini bilmesidir. Bu açıdan güçlü irade sahibi bir karakterdir.  Filmde bu kadar kontrollü bir karakterin neden bu kadar temkinli olduğuna dair bir detay bulunmuyor.  Roman uyarlaması olduğu için romanda daha uzun bir hikaye anlatımında seyircinin bilmediği ara hikayelerde bunun gizlendiğini düşünüyorum. Geçmiş hikayede yatan davranışlardan, tecrübelerden ve kalp kırıklıklarından kaynaklanıyor olabilir.

Emma’nın bu kadar irade sahibi olmasının sebeplerinden biri onun kırılgan bir yapısı olmasından kaynaklanıyor. Emma’nın hikayedeki dünyası da kalabalık değildir. Ailesi hakkında bize bir şey sunulmadığı gibi ev arkadaşı ve sevgilisi Ian dışında ona yakın kimseyi de tanımıyoruz. Londra’ya şair olmak için gelen Emma küçük bir restoranda garsonluk yapmaya başlar. Hayallerine yaklaşamamıştır ve özgüveni yerle yeksan olur. O sırada Dexter’ın parlak hayatı ona hayranlık verici ve renkli gelir. Emma her ne kadar kırılgan ve içe dönük bir karakter olsa da potansiyelinin çalıştığı küçük restoranla sınırlı olmadığının farkındadır. Yıllar içinde yeniden Üniversiteye gider ve öğretmen olur.  Ev alır, hayalini kurduğu romanı yazar ve yeni biriyle tanışır. Fakat duygusal olarak Dexter’dan kopamaz. Emma,  kendi parıltısız hayatı içinde debelenirken, Dexter’in her zaman gözünü kamaştırmaktadır.

DEXTER VE DÜNYASI

Dexter, filmin açılış karesinden itibaren, ayağı hiçbir anlamda yere basmayan, yetişkin olmanın hakkını veremeyen bir karakterdir. Drama’da ki bir karakterin değişim ihtiyacı her zaman önemlidir. Seyirci olarak kahramanın bize hangi deneyimi yaşatacağını görmek isteriz. Karakter değişimi gerçekleştirdiğinde seyirci de kendini başarmış ve bir deneyim yaşamış gibi hisseder.  Film boyunca Dexter, seyircinin beklentisine cevap vermez.  Değişen değil, değiştiren bir karakterdir. Başkalarını yüreklendirecek enerjisi vardır, ama kendini değiştirmek ile ilgili içsel bir gücü yoktur.  Emma’ya;  “Sana hayatın boyunca bir hediye vermek istesem o özgüven olurdu” der. Nasıl değişecek diye merakla izlediğimiz karakter aslında film içinde defalarca kendi ağzından kendini ifşa eder. Dexter, hayatta hiçbir konuda derinleşemeyen bir karakterdir. Yoğun yüksek duygulara sahiptir. Cinsellik, alkol ve uyuşturucu hayatının çıkmaz sokaklarıdır. Dexter’i film boyunca çok uzun yıllar ayık göremeyiz. Sanki kendinden intikam alır gibidir. Çok yalnızdır ve kendiyle yüzleşmeye ve baş başa kalmaya cesareti yoktur.  Kendini gösterme şekli, marka kıyafetler, etiketler, pahalı seyahatler, çılgın partiler, popüler kimliklerle arkadaşlık, popüler tv şovları sunmak üzerindendir. İstediği olmadığında Dexter’i çocuk gibi ağlarken defalarca görürüz. Dexter kendine her ne kadar özenilecek ışıltılı bir hayat yaratmaya çalışsa da, kendi ağzından da içinin kan ağladığını bize söyler.  Kendini değerli kılmaya çalışırken daha çok değerini düşürür ve hayata intikam alır gibi davranır. Onun için her şey yüzeyseldir.  Hindistan’a kendini bulmaya gitmiştir, belli ki aradığı şey orada değildir.  Ailesi ile olan ilişkisi, hayatındaki kadınlarla olan ilişkisi, çalışma arkadaşlarıyla olan ilişkisi filmin açılışından kapanışına kadar bir düşüş gösterir. Dexter başlangıçta kolayca yakaladığı parlak yaşantıyı kendi cehennemine dönüştürmüştür. Bu kötüye gidişi fiziksel olarak da Dexter’in hikayesinde görürüz. Aslında temel ihtiyaçlarından biri, takdir görmektir Dexter’in. Ailesiyle ilişkilerine baktığımızda ailede onu takdir eden ‘Anne’ figürü bile bir süre sonra bunu keser. Kanser olduktan sonra annesi; “Eskiden iyi biri olmaya yakındın, şimdi oradan çok uzaksın, iyi biri olma ihtimalin yok” diyerek Dexter’in çöküşünü hızlandırır. Benzer bir cümle de Emma’nın ağzından bir yemek sahnesi sonrası dökülür. Emma; “Seni seviyorum, ama artık senden hoşlanmıyorum, çünkü eskisi gibi değilsin” der. Bu onun dünyasında yıkım cümlesidir.  Artık ona takdir kazandıracak ondan beklenmeyen şeyler yapmanın vakti gelmiştir.  Dexter ondan beklenmeyeni yapar, evlenir çocuk sahibi olur, gösterişli kariyerini kaybeder, karısını en yakın arkadaşına kaptırır. Derinleşme sorunu devam etmektedir. Kaybederek ilerlemeye devam eder.  Hala gerçekleştiremediği bir projesi vardır o da  Emma. Film boyunca Dexter yetişkin olamaz,  sadece burnu sürter ve yaşı sebebiyle biraz yavaşlar. Bunu filmin sonuna doğru, onu en yakın arkadaşıyla aldatan karısına sarılmasından ve tepki vermemesinden bile anlayabiliriz. En son sahnede takdir beklediği kişi artık 11 yaşındaki kızıdır. Filmin sonunda kızına; “Benim en yakın arkadaşım sensin, peki senin kim? Sorusunu sorar. Kızı; “Annem sanırım diye yanıt verir. Kızı onu arkadaş olarak bile görmemektedir.  Takdir bekleme huyu filmin en başından son kareye kadar devam eder. Bize çok büyük bir değişim yaşamadığını bize gösterir.

FİLMİN ATMOSFERİ VE YAPISI

Filmin genel rengi, pastel ve koyu tonlardadır. Açılış karesindeki havuz sahnesi ve üniversitedeki mezuniyet anları neredeyse  mavi ve gri tonlardadır. Filmdeki en renkli sahneler Meksika restoranında görülmektedir. Geri kalan sahnelerde özellikle Dexter’ in evinde koyu tonlar fark edilmektedir. Evdeki sahnelerde genellikle yağmur hakimdir. Kadrajlar nadiren genişler. Dexter’ in çöküşü ile beraber filmde daha yakın planlar görmekteyiz.

Her filmin kendine has bir yapısı vardır. Yapı kısaca bir hikayeyi anlatış biçimimizdir. Bu film, filmin içinden merak uyandıran bir sahneyle açılır ve  özel bir gün üzerinden yineleme yaparak, yaklaşık 21 yılı hikayeleştirmeye çalışacak bir anlatım dili geliştirerek oluşmuştur.

Arkadaşlık; filmde en çok tekrar eden temalardan biridir. Dexter’in arkadaşlıktan anladığı nedir? Dexter’i sadece ihtiyaç duyduğu anlarda Emma’yı ararken görüyoruz. “Çok kötüyüm gel, çok yalnızım gel, konuşmak istiyorum telefonu aç vs vs ” derken. Emma ise Dexter  ile olan görüşmelerinde genellikle çevresindeki arkadaşlarını şikayet edip öğütler veriyor ona. Filmde uzun yıllar aslında bir araya da gelmiyorlar. Emma bilerek telefonlarına bile çıkmıyor. Aslında görünüşte sağlam bir arkadaşlık da yok. Dexter bunu zaten filmde bir diyalog da belirtiyor. Dexter; “Hayatımda kimseye karşı özel bir durum hissetmiyorum, sadece sana özel değil herkese duygum bu, fakat belki seninle farklı olabilir” diyor

Sonuca yaklaşırken; Emma’nın doruk noktasında ölmesi sebebiyle izleyicide bir tamamlanmışlık hissi oluşmuyor. Bir yarımız Emma ile gidiyor tabiri caizse. Dexter’ in filmin sonunda, yıllarını vererek daha aklı başında görünmeye çalışma çabası seyirci olarak bize yetmiyor. Biz hafızamızda bu geç gelen aşkı idealize etme ihtiyacı hissediyoruz. Bu sebepten de filmin kapanış sahnesi, bir açılış sahnesi gibi tasarlanmış. Zihnimizdeki ve kalbimizdeki o geç gelen aşkı canlı tutma ihtiyacına bu tasarım hizmet ediyor. Sinemada ve hayatta bazı karakterler değişime kapalıdır. Değişmeyen karakterlerin Dexter gibi kötü alışkanlıkları olmak zorunda da değildir. Kendileri değişmezler ama çevrelerindeki birçok insanın değişmesine vesile olurlar. Dexter olmasaydı Emma kendine güvenini kazanabilir ve gücünü görünür kılıp hayallerinin peşinden gidebilir miydi? gibi birçok soru sorulabilir.  Her hikaye kendi dünyası içinde değerlendirilmelidir. Bu sebeple her film yeni bir deneyimdir.

İyi seyirler

Kader Bayraktar

Kader Bayraktar 1978 yılında doğdu. 1998 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema- Tv bölümüne girdi. Üniversiteye girdiği yıldan itibaren Türk film sektörünün akılda kalan dizi ve film projelerinde çalışmaya başladı. Öğrenciliği ve sektörün profesyonelliğini aynı zamanda deneyimledi. Çocukluğundan itibaren içinde taşıdığı; sinemaya, yazmaya ve hikaye anlatmaya olan tutkusunu mesleki tecrübesiyle perçinledi. 1998 yılında başlayan, asistanlıktan yönetmenliğe kadar gelen kariyerinde yüzlerce bölüm dizi projesinde yer aldı. 2013 yılından itibaren mesleki tecrübesi ve donanımıyla senaryo danışmanlığı yapmaya başlayarak kendine yeni bir uzmanlık alanı yarattı. Yönetmen ve senaryo danışmanı olarak profesyonel yaşamına devam ederken yüzlerce film analizi yapmaya başladı. Tüm bu çalışmalar; hikaye tasarımı, dramatik yapı, arketipler ve türlerin yapıları üzerinde daha da derinleşmesini sağladı. Davet edildiği film festivallerinde hikaye tasarımı atölyeleri verdi. 30’larını aşan birçok insanın kendine sorduğu soruları o da sordu. Ne yapıyorum? Neden buradayım? Ve Aslında ne yapmak istiyorum? sorularına filmsel cevaplar aradı ve kendi projelerini tasarlamaya başladı. Reiki Master ve Yoga Eğitmeni de olan, kitap haline gelme aşamasında hikaye tasarımları olan Yönetmen ve Senaryo danışmanı Kader Bayraktar, filmler üzerinden derin analizler yaptığı ve katılımcılara çoklu bakış açıları kazandırmayı hedefleyen “Spiritüel Filmler Atölyesi” adında atölyeler de planlamaktadır.

8 yorumlar

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler