Hayatın içinde birçok noktada farkında olarak ya da olmayarak aslında kendi doğrularımızı savunuruz.
Bir arkadaşımızın işyerinde bir sorunu olduğunu düşünelim. Bizimle sorununu paylaşır. Kendisini içtenlikle dinleriz. O’nun derdi ile dertlenir, sorunu ile üzülürüz. Gerek geçmiş deneyimlerimizden, gerek inançlarımızdan, gerek toplumun ortak inançlarından oluşan bir ‘doğru’ ile ona yardımcı olmaya çalışırız. Akıl veririz. ‘Şu şekilde davran’ veya ’Bu şekilde davranma’ deriz. Sonra o bize bir cevap verir ama onun cevabı bizim doğrumuza uymaz. Biz ise olasılıkları kendi doğrumuza çıkartmak için zorlamaya başlarız. ‘Doğru’nun ne olduğu bu kadar apaçık önümüzdeyken sadece onun hayata geçirilmesi gerekmektedir ve bu sorunda böylece çözülecektir. Ama hayat her zaman böyle ilerlemez. Arkadaşımız her zaman bizim gibi düşünmez ve olaya bizim bakış açımız ile bakmaz.
Böyle durumlarda bazen ‘Sen bilirsin, haklısın, sen nasıl istersen öyle yap,’ der ve geçeriz. Daha doğrusu dışarıdan geçmiş gözükürüz. İçten içe ise karşımızdaki kişinin ‘Gerçeği göremediğini, haksız olduğunu, yanlış bir seçim yaptığını’ düşünürüz. Çünkü içimizde hala ‘Ben doğruyum ve O yanlış’ kalıbı çalışıyordur.
Bazen kendi fikrimizi kabul ettirmek için, arkadaşımızın gözünü açmak için çabalarız. Hatta bu uğurda bazen karşımızdaki kişinin kalbini kırarız. Ve bazen olay öyle bir noktaya gelir ki arkadaşlığımız bozulur.
Tüm bunlar ne için olur?
Kendi doğrumuzu savunmak için,
Karşı tarafın bizim gözlerimizden görmesi için,
Bizim doğrumuza doğru demesi için…
Doğru var ise o sarkacın diğer ucu mutlaka yanlışa çıkar.
Eğer benim düşüncem ‘doğru’ ise, o doğruya uymayan diğer düşünce mutlaka ‘yanlış’tır.
Hayatta ‘doğru’ ve ‘yanlış’ kavramlarımızın olması sorun değildir. Sorun, bu kavramlara gereğinden fazla inandığımız ve kendimizi ‘mutlak doğru’ karşı tarafı ise ‘mutlak yanlış’ gördüğümüz noktadadır.
Tam da bu yüzden denge önemlidir.
Doğru dediğimiz kavram, durum veya olayın mutlak doğru olmadığını fark etmek,
Geçmişteki kendi yanlışlarımızı görüp o yanlışlara anlayış getirmek,
Ne yapmamız gerektiğini bildiğimiz halde, yapılması gerekeni yapmanın bizim için çok zor olduğu zamanları hatırlamak,
Belki bir sene, belki de sadece birkaç ay önceki doğrumuzun bugünün yanlışı olduğunu gözlemlemek,
Bugünün doğrularının geleceğin yanlışları olma ihtimalini asla unutmamak,
Ve hepsinden de önemlisi tüm bu farkındalıkları gerektiği zamanlarda hatırlayarak tüm ilişkilerimizde bu farkındalığa uygun davranmak,
Başkalarının doğrularına, seçimlerine, tercihlerine saygı duyabilmenin kapısını açan bir anahtara dönüşür.
Yaşamımız içinde bu farkındalıklara uygun davrandıkça ve ‘zaman’la, herkesin deneyiminin ve öğrenmesi gereken derslerin farklı olduğunu, herkesin kendi doğrusunu kendi anlayışı ile şekillendirmesi gerektiğini, “kişinin talebi”nin buradaki en kritik noktalardan biri olduğunu ve bu noktaya dikkat etmenin hem karşı tarafın hem de bizim hayrımıza olduğunu hakkıyla idrak ettiğimizde bu konudaki dönüşümümüz de artık gerçekleşmiş olur.
Yorum yap