Varoluş Dergisi

COVİD-19 SONRASI BÖBREK HASARI

COVİD-19 sonrası böbrek hasarı gelişme riskinin, hastalığa yakalanmayanlara göre daha yüksek olduğunu biliyor muydunuz?

Böbrek fonksiyon bozukluğunun klinik belirtilerini saptamak oldukça zordur.

Çünkü, hastalar böbreklerinin bozulduğunu düşündürecek spesifik herhangi bir ağrı veya semptom yaşamazlar!!!

Hatta bazı tahminler, böbrek hastalığı olan kişilerin %90′ ının durumlarının farkında olmadığını öne sürüyor.

Bununla birlikte, kronik böbrek hastalığının sonuçları korkunçtur:

Dünya genelinde önlenebilir ölüm nedenlerinin en önde gelenlerinden biridir!!!

Yeni bulgular, hafif seyirli hastalık tablosu da dahil olmak üzere COVID-19 enfeksiyonu atlatan bireylerde ciddi böbrek hastalığı gelişme riskinin önemli ölçüde yüksek olduğunu göstermektedir.

Washington Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, 2020-2021 arasında 1.7 milyondan fazla bireyin (sağlıklı ve COVID ile enfekte) sağlık kayıtlarını derinlemesine incelemiş…

Çalışma sonuçları, oldukça saygın bir bilimsel dergi olan Journal of The American Society of Nephrology de yayınlandı.1

Konu ile ilgili on binlerce bilimsel yayın var, ancak bu araştırma COVID-19 sonrasında da böbrek fonksiyonuna yakından dikkat etmenin önemini vurguluyor…

Çalışmanın veri kümesinde:

  • COVİD-19 hastalarının %13,9′ u hastalığı hastaneye yatmayı gerektirecek şiddette geçirmiş,
  • Yatışı yapılanların %4,6’sının ise yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) tedavi edilmesi gerekmiş.

Araştırmacılar, böbrek hasarı riskinin en yüksek yoğun bakım ünitelerine kabul edilen hastalar arasında olduğunu bulmuşlar…

Bu hastaların takibinde daha sonradan:

  • Olumsuz bir böbrek olayı yaşama olasılığının yedi kat,
  • Son dönem böbrek hastalığı teşhisi konma riskinin ise 13 kat daha fazla olduğu gözlenmiş.

Bu Verinin Meali:

Toplumda zaten oldukça yüksek oranda görülen böbrek hastalığı riski, COVİD-19 sonrasında enfeksiyonun kendisini atlatmış olsanız bile misliyle artıyor!!!

İşte bu ve benzeri durumlara yeni bir isim verildi: Long COVİD (Uzamış COVİD)

Uzamış COVİD’ i başka bir yazıda daha detaylı anlatacağım…

Böbreklerin asıl işlevi, kanı filtreleyerek toksinleri ve diğer vücuda faydalı olmayan maddeleri vücuttan atmaktır.

Böbreklerdeki süzme işlemi esnasında ortaya çıkan atıklar idrar kesesine (mesane) gider ve idrarla vücuttan atılırlar.

Süzme fonksiyonuna ek olarak böbrekler:

  • Vücudun sıvı-elektrolit dengesini korur,
  • Kan basıncı kontrolünü sağlar,
  • Vitamin-D’nin aktif halini sentezler,
  • Alyuvar üretiminde rol oynar.

Böbrek fonksiyon bozukluğu, böbreklerin kandaki toksinleri yeterli oranda filtreleme yeteneğini kaybettiğinde ortaya çıkan durumdur.

Ve bu toksinler vücudun tamamına zarar verecek bir durum ortaya çıkarır.

İşte bu durum, tedavi edilmediği takdirde, hayatı tehdit edecek böbrek yetmezliğine yol açabilir.

Böbrek yetmezliği kronik böbrek hastalığının son aşamasıdır.

Son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) olarak da adlandırılır.

En yalın haliyle, böbreklerin süzme fonksiyonunu yapamaması ve işlevlerini diyaliz veya böbrek nakli olmadan hayatta kalmayı mümkün kılacak kadar sürdürememesi durumudur.

Böbrek Hastalığı Belirtileri:

  • İdrar görünümünde değişiklik (örneğin çay renginde idrar ya da kanlı idrar),
  • İdrar yapma alışkanlığında değişiklik

Bunun enfeksiyondan şeker hastalığına kadar birçok diğer durumda da ortaya çıkabileceğini unutmayın.

İdrar alışkanlığında değişiklik (azalması, artması, sıklaşması vb) yaşamanız durumunda mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekir.

  • Yüksek kan basıncı – Hipertansiyon
  • Ellerde – ayaklarda – yüzde şişme (ödem)
  • Çabuk yorulma, bulantı, kusma
  • Nefes darlığı, nefes almada zorluk
  • Tat almada bozukluk, kötü kokulu nefes

Böbrek Hastalığı Riskini Artıran Durumlar:

Diyabet (Şeker Hastalığı)

Aslında şeker hastalığının varlığı böbrek hasarına neden olmaz!!!

Ancak, hemen hemen herkesin bildiği ya da duyduğu gibi “şeker böbreklerine vurdu, gözüne vurdu, şekerden dolayı ayağı kesildi” şeklinde tatsız deneyimler yaşayan çok fazla sayıda insan var…

Tekrar ediyorum:

Bu komplikasyonlarda neden olan şeker hastalığının var olması değil;

Şeker hastalarında kan şekerinin iyi kontrol edilmemiş olmasıdır!!!

Hastalığın kendisinden ziyade, kontrolsüzlüğün sonuçlarıdır bu yaşananların hepsi…

Sonuç olarak da böbrek hastalığı diyabetin bir komplikasyonu olarak ortaya çıkabilir.

Çünkü sürekli yüksek seyreden kan şekeri böbreklerdeki kan damarlarını hasarlar;

Ve diyabetik böbrek hastalığı dediğimiz durum ortaya çıkar.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon)

Kontrol edilememiş yüksek tansiyon, böbreklerdeki kılcal damar yapılarını bozar.

Diyabetteki duruma benzer şekilde böbrek kılcal damarlarına hasar verir.

Böbrek hastalığı hipertansiyona,

Kontrolsüz hipertansiyon böbrek hastalığının ilerlemesine,

İlerlemiş böbrek hastalığı kan basıncının daha yükselmesine ve dirençli olmasına neden olur.

Yani tam olarak bir kısır döngü…

Burada da sorun hastalığın varlığından ziyade, kontrol altında olmamasından kaynaklanıyor.

Diyabet ve hipertansiyona ek olarak:

  • Böbrek ve idrar yollarında oluşan taşların tıkanmaya neden olması
  • Nefritler
  • Uygun/yeterli tedavi edilmemiş ve tekrarlayan enfeksiyonlar
  • Yapısal bozukluklar
  • Ağrı kesiciler (anti-inflamatuarlar) başta olmak üzere bazı ilaçlar ve toksinler de böbrek hastalığına neden olabilir.

Ülkemizde Böbrek Hastalığının Durumu:

Türkiye Kronik Böbrek Hastalığı Prevalansı Araştırması (CREDIT) verilerine göre:

Erişkin nüfusta kronik böbrek hastalığı oranı %15.7 gibi çok yüksek bir orandadır!!!

Yani bu, her 6 erişkinden birinin değişen evrelerde böbrek hastalığıyla tanıştığı anlamına geliyor.

İleri evre böbrek hastalığı oranı ise %5.1!!!

Bu da her 20 kişiden birinde tablonun oldukça ilerlediğini gösteriyor…

Çoğu durumda akşam yatıp, sabah hastalık ile uyanmıyoruz;

Böbrek hastalığının gelişmesi de zaman içerisinde oluyor.

Vücudumuz kendisi için değerli, işine yarayacak hiçbir şeyi ziyan etmez ve atmaz…

Örneğin, sağlıklı bir böbrek asla idrarla protein kaybetmek istemez.

Eğer idrarda protein (albümin) varsa, bu duruma albüminüri adını veririz,

Ve böbrek hasarının başladığının en erken göstergesidir…

Ara Not:

Bir kelimenin sonuna “-üri” eki geliyorsa idrarla atıldığı anlamına gelir.

Örneğin:

  • “hemato” kan, hematüri ise “idrarda kan” demektir
  • “albüminüri” idrarda albümin; “proteinüri” ise idrarda protein saptanmasıdır
  • “poli” çok anlamında olup, “poliüri” idrar miktarının çok olmasıdır

Konumuza geri dönelim…

En son albüminüride kalmış ve bu durumun böbrek hasarının başladığını gösterdiğini paylaşmıştık.

Ülkemizde erişkin nüfusta albüminüri oranı %10.1!!!

Yani her 10 kişiden birinde böbrek hastalığının öncül bulgusu var…

Böbrek hastalıkları, ülkemizde erkeklere kıyasla kadınlarda daha fazla görülüyor:

  1. Kadınlarda %18.4,
  2. Erkeklerde %12.8 oranında rastlanıyor.

Birçok kronik hastalıkta olduğu gibi, kronik böbrek hastalığında da görülme oranı yaşla birlikte katlanarak artıyor:

  • 40 yaş üstü %8-10
  • 60 yaş üstü %33
  • 70 yaş üstü %42
  • 80 yaş üstü %55

Son Dönem Böbrek Yetmezliği:

Son dönem böbrek yetmezliği, en yalın haliyle böbrek fonksiyonlarının kalıcı olarak bozulması anlamına gelmektedir.

Böbrek fonksiyonlarının tamamıyla bozulduğu safhada, yaşamın devamı için diyaliz ve böbrek nakli şarttır.

Böbrek Nakli:

Böbrek nakli, hastanın vücuduna bir başka kimseden alınan böbreğin takılması olarak tanımlanabilir.

Ancak, bu işlem tanımı kadar kolay yapılabilen bir uygulama değildir.

Organ nakli hem cerrahi prosedürlerin en ağırıdır, hem de nakledilebilecek organ sayısı ihtiyaç sahibi hasta sayısının çok altında kalmaktadır.

Nakil için kullanılacak böbrek doku uyumu sağlanan ya canlı bir vericiden (donör) ya da beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden sağlanmaktadır.

Asıl mesele, hastalığın diyaliz ya da nakil aşamasına gelmesine izin vermemektedir.

Türk Nefroloji Derneği kayıtlarına göre:

2019 yılında Türkiye’de renal replasman tedavisi (böbrek nakli) gerektiren son dönem böbrek hastalığı görülme sıklığı milyon nüfus başına 1007.6 olarak saptanmıştır.

Ve bu oldukça yüksek bir orandır!!!

Yapılan değerlendirmelerde görülme sıklığının yıllar içinde kararlı bir artış trendi içinde olduğu görülmüştür.

Son yıllardaki veriler artışın, hızının bir miktar azalmış olmasına rağmen devam ettiğini göstermektedir.

Kronik Böbrek Hastalarında COVİD-19 Aşı Etkinliği:

SARS CoV-2’ye bağlı ölümler açısından, birçok diğer kronik hastalıkta olduğu gibi hemodiyalize giren ve böbrek nakli olmuş hastalardaki gibi ilerlemiş kronik böbrek hastalığı olan bireyler artmış bir risk ile karşı karşıyadır.

Zaten bu nedenle, bu hasta gruplarının öncelikli olarak aşılanmasına yönelik önerilerde bulunulmuştur.

Ancak şunu belirtmek gerekir ki, mevcut öneri ve eldeki veriler mRNA aşıları için geçerlidir.

İnaktif Çin aşısı ile ilgili yayınlanmış bir bilimsel çalışma ne yazık ki mevcut değildir…

Hemodiyaliz hastaları ile sağlıklı insanlar arasında mRNA aşısı sonrası antikor yanıtı birkaç çalışmada incelenmiştir.

Tek ya da iki doz aşı sonrası oluşan antikor düzeyinin, hemodiyaliz hastalarında sağlıklı popülasyona göre daha düşük olduğu saptanmıştır.

Ancak yine de, 21 gün ara ile yapılan iki doz mRNA aşısı sonrası genel seropozitivite oranının %93.4 bulunduğunu görmekteyiz.

Oluşan antikor yanıtı gençlerde daha yüksek, hemodiyaliz ve periton diyalizi hastalarında benzer saptanmıştır.

Veriler, hemodiyalize giren yaşlı hastalarda antikor yanıtının az olduğuna ve bu grubun COVID-19 enfeksiyonu açısından risk altında olduğuna işaret etmektedir.

Böbrek nakilli hastalarda elde edilen bulgular da hemodiyaliz grubuna benzerdir.

İlk doz aşı sonrası hiç yanıt oluşmayan hastalarda, ikinci doz sonrasındaki antikor düzeyi genellikle düşük olmuştur.

Clinical Journal of the American Society of Nephrology’ de yayınlanan Temmuz 2021 tarihli bir çalışmada ise iki doz mRNA aşısı sonrası sağlıklı kontrollerin hepsinde antikor yanıtı oluşurken, nakilli hastaların %37.5’inde oluşmuştur.

Özetle, böbrek nakilli hastalarda aşıya rağmen COVID-19 riski yüksektir.

Hemodiyaliz hastalarında serokonversiyon oranı %80 ile 96 arasında olup, yaşlılardaki yanıt daha azdır.

Böbrek nakilli hastalarda ise serokonversiyon oranı %22-37.5 arasındadır.

Bu hastalık esnasında kullanılması gereken birtakım diğer tedavi ajanları, ileri yaş ve böbrek fonksiyonlarının bozukluk derecesi aşıya karşı düşük yanıt gelişimindeki risk faktörleridir.

Bu nedenle, riskli grupta yer alan bu hastaların tam aşılanması ve “Maske – Mesafe – Hijyen” kurallarına tam uyum göstermesi oldukça kritiktir.

Son Cümle:

Herhangi bir bilimsel temeli olmayan, kanıtlardan ziyade kanaatlere dayanan, hatta komplo teorilerine varacak kadar uzayan bir bilgi kirliliği söz konusu…

Kendinizin ve sevdiklerinizin sağlığını, hatta hayatını ancak güvenilir bilim insanlarına emanet ediniz…

Aşıların diğer tedavi ajanlarından en önemli farkı henüz mevcut olmayan bir duruma karşı, ileriye dönük koruma sağlamalarıdır,

Yani sağlığın korunması için bir nevi kaskodur…

Aşılanan insanlar da hastalığa yakalanabiliyor;

Bu enfeksiyonu şu an için tamamen engelleyecek bir yöntem mevcut değil.

Ama artık biliyoruz ki aşılılar hastalığı semptomsuz ya da hafif şiddette geçirirken, aşılanmayanları ağır bir tablo ya da ölüm bekliyor olacak…

Bugün aşı olmayan bireyler, belki bir şekilde hastalığa yakalanmayacak olabilirler,

Lakin bu enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybeden aşılanmamış bireylerin ne yazık ki “keşke” deme şansları olmayacak….

Aşılar arabalarımızdaki emniyet kemeri ya da hava yastıkları gibidir,

Sizi kaza yapmaktan korumayabilirler,

Ancak ciddi bir kazada hayatınızı kurtaracak en önemli şey emniyet kemeriniz ve hava yastıklarınızdır!!!

Aman kaburgama bir şey olmasın” düşüncesiyle emniyet kemeri takmamak da bir tercih olabilir.

Lütfen bu tercihin aynı zamanda kendinizin ve sevdiklerinizin hayatı ile ilgili zar atmak olduğunu bir an için olsun aklınızdan çıkartmayın…

Unutmayınız…

Özgürlükler önemlidir, değerlidir ve vazgeçilmezdir

Lakin en kritik özgürlük NEFES ALMA ÖZGÜRLÜĞÜdür;

Onu kaybettiğimiz anda tüm diğer hak ve özgürlüklerimiz otomatikman ortadan kalkmış olur.

Kendimiz ve sevdiklerimiz için nefes alma özgürlüğünü korumanın altın anahtarlarından bir tanesi ise herhangi bir kanıta dayanmayan komplo teorilerine kulakları tıkayarak bilimsel öneri ve tavsiyeleri dikkate almaktır…

Cüneyt YARDIMCI

Kaynaklar:

  1. Kidney Outcomes in Long COVID: https://jasn.asnjournals.org/content/early/2021/08/25/ASN.2021060734
  2. Türk Nefroloji Derneği Kayıtları: https://www.nefroloji.org.tr/
  3. Türk Nefroloji Derneği: NefroBlog: https://www.nefroloji.org.tr/nefroblog/34.php
  4. SARS-CoV-2 vaccination in patients receiving kidney replacement therapies

https://academic.oup.com/ndt/advance-article/doi/10.1093/ndt/gfab227/6325093

  1. Humoral Response to the Pfizer BNT162b2 Vaccine in Patients Undergoing Maintenance Hemodialysis: https://cjasn.asnjournals.org/content/16/7/1037

 

Cüneyt Yardımcı

Cüneyt Yardımcı, 2000 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra on yılı aşkın süreyle Bursa’da hekim olarak görev yapmıştır.

2011 yılı itibariyle kariyerine ilaç sektöründe devam ettirme kararı almış ve halen medikal departmanda yönetici olarak çalışmaktadır.

Evli ve Yağızalp ile Ilgın Bengisu’ nun babasıdır…

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler