Varoluş Dergisi

CESARETİN BEDELİ

          Efes antik kentini gezerken daldım düşüncelere. ‘Kendini bil demiş, Spartalı Khilon 6.yy’da. O kadar önemlidir ki bu cümle kendini bilmekle başlar her adım. Şimdiki literatürde farkındalık diye geçiyor. Farkındalığın anahtarı cesarettir. O dönemin insanlarını düşününce yüzümde bir gülümseme, bizimkisi de cesaret mi dedirten yaşamlar, efsaneler, destanlar, savaşlar, hikâyeler. Taşlı yollarında yürürken Efes’in düşünüyorum, kim bilir neler yaşandı buralarda. Tarihin hissi tarif edilemez, mükemmel bir görsellik gözlerimde, düşünülmüş mükemmel detaylar ve estetik. Kimden nasıl bir miras kalmıştı ki böyle bir görselliğe sahiptiler. Her karesi bilgece ve cesurca döşenmiş, işlenmiş mükemmellik. Derince içime çekiyorum ki o insanların cesareti bana da geçsin istiyorum.

         Bu ikilemde sorguluyorum cesareti, eskiden olan cesaretle şimdiki cesaret arasında dağlar kadar fark hissediyorum, neydi değişen diye kendime sorduğumda belki de teknoloji diye tanımladığımız gelişmeler olabilir mi? Teknoloji bizi önce doğadan sonra kendi doğamızdan uzaklaştırmış olabilir mi? Doğadan uzaklaşan insan cesareti tabii ki farklı bir şekilde deneyimleyecek, peki biz bunu nasıl algılamalıyız? Açılacak tüm yolların, kapıların cesaretle başladığını bilmesi için neler yapmalıydı? Amfi tiyatroya geliyorum ardından, kim bilir kaç zafer kutlandı burada, kaç oyun sahnelendi, kaç konser yapıldı. Hiç bilmedikleri yerlere gidip, keşfedip bir tarih yaratmak nasıl bir cesaretti! Hayatta kalmak için uyguladıkları her adım büyük bir cesaretti.

         Şimdiyse kendi bedenine en derininden bakmaya cesaret etmeliydi ilk olarak belki de insan, anahtarı kendini bil. Kaç kişi esareti altına girdiği bilginin ışığında cesareti buluyor?Daha doğrusu kaç kişi bu bilgilerden sağ çıkıyor? Etrafımız bilgi kaynıyor. Sosyal medya ya da Google nereye bakarsanız kolayca ulaşabilirsiniz bilgiye, peki ya sonrası? Atılması gereken cesaretli adımlar neredeydi, neden eksik kalıyordu! Daha iyi analiz ettiğimizde, bir şeyi daha iyi anladığımızda uygulayabilir olmuyoruz. Ancak uygulamaya geçersek ve yapmaktaki acemiliğimizi yapa yapa aşarsak bilgiyi hayatımıza dâhil edebiliyoruz.

         Sonuçta yaşamında ulaştığın cesaret düzeyi ulaştığın doyum düzeyini de belirliyor olabilir miydi? Belki de yaşamının tüm büyük mucizelerini gerçekleştirmemize olanak sağlar. Ve gözlemim kendilerini kontrol etmede usta olanlar büyük bir cesarete sahiptirler. Cesaret ve esaret iç içedir aslında, bir harfe bakar, cesaretten c’yi çıkarırsan geriye esaret kalır.                                                                                                                                                     

Arzu SEZGİN

Arzu Sezgin

19.07.1976 doğumluyum. İlkokulu Berlin’de ortaokul ve liseyi Bandırma’da tamamladım. Beden eğitimi ve spor bölümü mezunuyum. Fizyoloji ve Anatomiye karşı hep bir merakım vardı. Bilimsel çalışmaları takip etmeyi hala da çok seviyorum. Eğitmenliklerini tamamladığım alanda da yoga ve pilates eğitmeni olarak da çalışıyorum. Bir oğlum var. Yaşam içinde geldiğimiz nokta, yaşadıklarım beni spiritüalizme yaklaştırdı ve öğrenme merakım, yaşadığım deneyimler sayesinde bu alana da girdim ve bir gün astroloji haritamı okuttuktan sonra şifa yeteneğimi keşfettim, üstüne gittim eğitmenliklerini aldım. Reiki, Teta healing, EFT, Regresyon konularında da çalışmaya başladım. Bu konular beni fonksiyonel çalışmaya itti ve artık kişiye bütünsel bir yaklaşımla çalışıyorum. Kuantum alandaki tüm karşılaşmalardan çok mutluyum ve istemeye devam…Sonsuz şükürlerimle..

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler