Beyzacığım merhaba. Röportaj için çok teşekkür ederiz. Okuyucularımız için biraz kendinden bahsedebilir misin? Beyza Tunca kimdir?
Açıkçası bu soruya cevap vermek benim için pek kolay değil.
Hatta son zamanlarda moda bir dizi ile birlikte klişe haline gelen şu cümle geliyor aklıma “ Kimsen sen Beyza, kimsin sen? “ ( gülüşmeler )
Beyza, öğrenmeyi seven, yaşam yolculuğunun anlardan oluştuğunun farkında, ama hayatın bütününü de görmeye çalışan ve yaptığı işlere keyif katmasını bilen bir iş insanı. Dahası; Yönetim Danışmanı, Mentor, Kariyer Koçu, Girişimci bir Çiftçi diyebilirim.
Bahsettiğin ve hatta bahsetmediklerinin arasında benim de bildiklerimi şöyle bir sayacak olursak; Mühendislik, Çiftçilik, Reiki, Koçluk, Yazarlık, Mentorluk, aynı zamanda evli ve 1 çocuk annesisin. Birbirinden farklı alanlarla aynı anda ilgileniyorsun. Zaman Yönetimi eğitimleri verdiğini konuşmuştuk önceden. Beyza’nın bir günü nasıl geçer? Zaman yönetimi konusunda okuyucularımıza neler önerirsin?
Zamanın planlanması verimliliği de beraberinde getiriyor. Uzun seneler yöneticilik yapmış olmanın da verdiği bir tecrübe var galiba. İşleri önceliklendirme, delege etme, işleri ertelememe, planlama, bilmediğim işlerde işi bilenden danışmanlık alma yaptığım her işte bana fazladan zaman kazandırıyor diyebilirim.
Bize birkaç tüyo verebilir misin gündelik hayattan?
Mesela değer katmadığım hiçbir işte olmamaya çalışıyorum. En basit örneği, benden daha kısa zamanda o işi, benim kadar ya da benden daha iyi yapacak biri varsa ve benim yarattığım bir katma değer de yoksa o işi yapmıyorum.
Kendime zaman kaybı olarak gördüğüm rutin işleri pratikleştiriyorum ve hep aynı şekilde yapıyorum, düşünme ve yeniden keşfetme zamanım olmuyor dolayısıyla.
Büyük şehirlerde mümkün olduğunca tersine yaşamaya çalışıyorum. Yani herkesin alışveriş için gittiği saatler yerine, kimsenin tercih etmediği saatleri tercih ediyorum. Bütün bunlar bana kendim ve sevdiğim insanlar için yaratabildiğim zamanlar olarak geri dönüyor. O zamanları da yeni işler ve kişisel gelişimim için kullanabiliyorum.
Akşam yatarken mutlaka bir gün sonrasının işlerini tekrar gözden geçiririm. Sabah uyandığımda zihnim ne yapmam gerektiği konusunda nettir. Bununla birlikte gün içinde olan değişiklikleri hemen hayatıma adapte ediyorum, mevcut plana sıkı sıkıya kendimi bağlamıyorum. Gün sonunda da bir öz eleştiri yaparım. Neler yaptım, neler yetişmedi, neden yetişmedi diye?
Bir de sanırım sabah çok erken kalkıp akşam çok geç yatıyorum. ?
Koçluk, Mentorluk ve Yönetim Danışmanlığı verdiğinden bahsettin. Tercih ettiğin bir iş sektörü var mı?
Açıkçası sektörden bağımsız olarak iş hayatının ve insanların temelde problemleri aynı. Özellikle son dönemde insan ilişkileri, müşteriyi anlama, teknolojinin iş hayatına adaptasyonu ve karmaşıklaşan iş modellerinde yalınlaşma ihtiyacı diye özetleyebilirim temel problemleri. Şuan Tekstil ve Perakende sektöründe yoğun olarak çalışıyorum ancak tercih ettiğim gerçekten bir sektör yok. Uzun zaman Teknoloji sektöründe çalışmanın verdiği bazı kaslarım çok kuvvetli. Zamanın ötesini de düşünebilme gibi. Bu da çalıştığım diğer sektörlerde farklı vizyonlar keşfetmeme yardımcı oluyor.
Biraz Reiki’den bahsedelim. Reiki ile nasıl tanıştın ve hayatındaki etkilerinden bize bahsedebilir misin?
Aklına ve bilgisine inandığım, meslektaşım olan sevdiğim bir iş arkadaşım vesilesiyle tanıştım. Elektrik Mühendisliği eğitiminin temeli, enerjiyi tanımlamak, ölçmek ve aktarmak üzerine aslında. Ve elektriksel alan ürettiğiniz elektriğin gücü kadar güçlü ve etkisi kuvvetli olabilir. Bu noktada Reiki prensiplerini anlamak özünde kavramsal olarak kendi adıma çok zor olmadı. Bununla birlikte bilimsel olarak Reiki’nin elbette gideceği çok yol var. Şu an için Amerika’da hastanelerde özellikle fizik tedavi merkezlerindeki hemşire ve doktorların Reiki’yi hastalarına uyguladığını ve istatistiki olarak bunu uygulamayan hastanelerden daha iyi oranda hastalarında iyileşme olduğunu biliyoruz.
Beyza mutlu olduğu hayatı yaşıyor mu? Ütopyası mı var yoksa o ütopyayı gerçekleştirmek üzerine mi bir hayat yaşıyor? 🙂
Hayat kendi “olduğu” gibi geliyor. Sürekli mutlu kalmak pek de mümkün değil. Aslında hayatın bir anlamı da yok, biz ona anlam katıyoruz. Ütopya denebilir mi bilmiyorum ama, ilerde özellikle çocuklarla ilgili daha büyük işler yapmak istiyorum. Onların yüzünü güldürecek ve ilerde ayakları sağlam yere basan birer bireyler olmasına vesile olabilecek sosyal sorumluluk projeleri gibi. Özünde İlham verebilmek denebilir…
Dünya’nın çeşitli ülkelerinde bulunduğunu biliyoruz. Bazen birçok alanla ilgilenmek ve dünyaya açılmak, güvenli alanlardan çıkmak insana korkutucu gelebiliyor. Bu konuda okuyucularımıza ve genç arkadaşlarımıza önerilerin olabilir mi?
Kariyer koçluğu sürecinde özellikle gençlerin gelecekle ilgili bazen ümitlerini yitirdiklerini görmek üzücü bir durum oluyordu kendi adıma. Hayat aslında tecrübeler bütünü. Ne kadar erken yaşta tecrübe kazanmaya başlar ve dünyalarını genişletirlerse o kadar ne yapmak ve ne yapmamak istediklerini erken yaşta fark etmiş oluyor gençler. Öğrenilen her yeni iş ve her yeni kültür ( coğrafya ) ile hayata bakış açısı da o kadar genişliyor. Bu durum, hayatta karşılaşılan problemlere de bakış açılarını o derece değiştiriyor. Yeni dünya düzeninde, gençlerinde kendilerini bir dünya vatandaşı gibi yetiştirmeleri onlara mutlaka hem iş hayatlarında hem de özel hayatlarında fark katacaktır.
Ve son olarak okuyucularımız seninle nasıl iletişim kurup takip edebilirler?
Varoluş Dergisinden bana mesajlarını her zaman iletebilirler…
Samimi ve bilgilendirici cevapların için çok teşekkür ederiz. Hayallerinin gerçekleştiği mutlu bir hayat dileriz. 🙂
Ben çok teşekkür ederim…
Şubat 2020
Yorum yap