Bir illüzyonun içinde kaybolduk gidiyoruz koşar adımlarla ardımıza dahi bakmadan. Neden bu dünyada olduğumuzu sorgulamadan, geçici olan bu hayat içinde geçici hevesler peşinde koşuyoruz yarış atı misali… Kazandıkça daha çok kazanmayı, kırdıkça daha çok kırmayı, sahteleştikçe daha da çok sahteleşmeyi seçiyoruz belki de. Peki niye mi, bu büyülü dünyanın sunduğu maddi kaynaklara daha çok ve daha hızlı sahip olabilmek için. Maneviyatın sabun köpüğü gibi kaybolup gittiği, maddiyatın ise ıspanak yiyip güçlenen Temel Reis gibi güçlendiği ve bizi esir aldığı bir dünyadayız işte. Aslına bakarsanız bunu sorgulayacak vakit dahi kalmıyor bizlere daha doğrusu o vakit bırakılmıyor. İşlerin yoğunluğu, aile telaşları, sosyal aktiviteler ve sağlık kontrolleri derken bir de bakmışız gece olmuş ve uykudayız ve sonrasında koca bir boşluk… İnsanlığını unutup geçim derdine düşen, maddi hırslara kapılıp bencilleşen biz. Peki kaç defa sokakta susuzluktan yürüyemez hale gelmiş bir hayvanı vaktimizden on dakika ayırarak besledik ya da kaç defa günümüzün bir saatini ayırarak sevdiklerimizi şımarttık? Ama bunlar çok manevi işler öyle değil mi, bu gibi işlerle uğraşmaktansa paramıza para katmak için çalışmak daha önemli sanki ne dersiniz?
Şu yalan dünya içinde tek bir gerçek var ki o da soluduğumuz havayı sonuna kadar hissetmek ve bu dünyayı yaşamak. Bir çiçeğin kadifemsi dokusunu hissetmek, rüzgarın yapraklarla buluştuğu an oluşan sesi dinlemek, gökyüzünün maviliğini en derinine kadar görmek ya da bir inciri dalından koparırken kokusunu içimize çekip o eşsiz lezzetini tatmak beraberinde… Ve bu güzelliklerin sonunda gelen şükür duygusu… Hayat tam da bundan ibaret… Ama öyle bir haldeyiz ki çalışıp para kazanacağız diye yaşayamıyoruz, yalan dünya içindeki yalanlar arasında kaybolup gidiyoruz. Yağan yağmurun sesini dinlemek ve en azından beş dakika kendimizle kalmak yerine bir evimiz varken bir ev daha almak için daha çok mesai yapma ve çalışma ihtiyacı hissediyoruz. Yaşamak için çalışmak şart ama kazanma hırsına kapılıp insanlığını unutmak niye, ve bu yalan dünyada bir yalan olmak niye? Zaten tüm sahip olduklarımızı burada bırakıp gitmeyecek miyiz sonsuzluğa. Ayakların kara gömüldüğünde karın çıkarttığı o sesin büyüsüne kapılıp yürümek varken, ayağındaki botun markasının karda bıraktığı ize hayran olmak niye?
Ne mutlu ki bu dünyayı deneyimleme şansına sahip olan ve şükredenlere… Tam da şimdi gözlerimizi kapatıp derin bir nefes alıp onu verebildiğimize şükretme anı… Yalan dünya içinde yalan olmadığımızı farketme anı…
Sağlık ve mutlulukla kalmanız dileğiyle.
Yorum yap