Varoluş Dergisi

THE SHACK – BARAKA FİLM ANALİZİ

Baraka (2017)*

Yönetmen

Stuart Hazeldine

Senaryo

John Fusco,  Andrew Lanham

İmdb Puanı

6,3

Son zamanlarda birçok kişinin Baraka filmini birbirine tavsiye ettiğini gördüğüm için filmi incelemeye karar verdim. Joseph Campbell’in  “ Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” adlı öykü modelinin üzerinden filmi okumaya çalışacağım. Joseph Campbell’in uzun yıllar süren hikayeler ve mitoloji üzerinde yaptığı incelemeleri sonucunda keşfettiği “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” adlı öykü modeli Hollywood’a ilham olmuştur. Hollywood bu öykü modelini günümüzde de filmlerde kullanmaktadır.  Bu öykü modelinde kahraman sıradan dünyasından çıkıp ona büyük bir değişim yaşatacak öteki dünyasına bir yolculuk yapar ve orada büyük bir değişim yaşayarak yepyeni ve değişmiş bir insan olarak sıradan dünyasına geri döner. Kahramanın yolculuğu öykü modeli çok zengin bir derinliğe sahip bir alan olmasının yanında,  kahramanı olduğumuz kendi yaşam hikayelerimizde  farklı bakış açıları kazanmamıza imkan sunan yol gösterici bir kılavuz olarak da görülmektedir.

12 aşamadan oluşan Kahramanın Yolculuğu öykü modelinin ilk aşaması sıradan dünyadır. Filmde ana karakter olan Mack’in sıradan dünyasına baktığımızda Mack; çocukluğunda şiddet gören, tanrı inancı olan, annesi tarafından terk edilmiş bir çocuktur. Babasına duyduğu öfkeyle babasına karşı yaşamı boyunca bir suçluluk duygusu ve bir sır taşır. Bunun ne olduğu filmde net bir şekilde sunulmamıştır ama seyirciye hissettirilir. Mack büyür 18 yıllık mutlu bir evliliğe 3 çocuğa sahip özenilecek bir aileye sahiptir. Film teolojik sembollerle doludur ve onun geniş ama derin olmayan bir tanrı inancında olduğunun altı çizilir. Bu örnek ailenin hayatını, küçük kızları Missy’nin kaybı değiştirecektir.  Bu trajedi Mack’in büyük değişimine vesile olur.

Filmde kurgusal yapısı sebebiyle bayılma, kaza ve çarpışma, uyuma ve uyanma planlarıyla filmsel zamanda şimdiki ve geçmiş hikayeler arasında geçişler yaşanır. ‘Uyanış’   filmde replik olarak en çok tekrar edilen sözdür. Dolayısıyla kahramanın bakış açısından baktığımızda bu Mack’in manevi uyanış yolculuğudur.

Bu hikaye modelinde kahramanın sıradan dünyasının dengesini bozacak olan olay onu bir değişim yolculuğuna çıkarır. Dünyası sarsılan kahramana yeni yolculuğuna çıkabilmesi için bir teklif gelmesi gerekir. Buna maceraya çağrı denir. Mack’in maceraya çağrı daveti gizemli bir mektupla gelir. Gelen mektupta kızının öldüğü Barakaya bir davet vardır. Mack başlangıçta bunun bir eşek şakası olduğunu düşünür. Mektubun nereden geldiğini araştırır hatta en iyi arkadaşından şüphelenip ona çıkışır ve bir sonuca varamaz. Hem merak eder, hem oralı olmaz ve kararsız kalır. Bir anlamda gizemli çağrıyı geri çevirir. Fakat bütün hikaye yolculuklarında güvenilir bir akıl hocasına ihtiyaç duyulur. Bu hikayede komşu Willie, Mack’e destek olup onu barakaya gitmeye ikna eden akıl hocasıdır.  Mack yola çıkmaya niyetlenir ve ikna olur ve cesaretini öyle bir toplamıştır ki; Willie’yi almadan gider. Çünkü kızının katilinin ona o mektubu gönderdiğine inanır. Silahını da alıp hesaplaşmaya gitmek ister.  Yola çıkar arabasıyla giderken bir tırla çarpışmaktan son anda kurtulur ve barakanın olduğu ormana varır. Filmin kurgusal yapısı ve gizemli bir hikaye anlatma zorunluluğundan dolayı filmsel düzlemde yaşanılan tüm manevi deneyimin Mack’in iç dünyasında yaşandığını filmin sonunda  anlıyoruz.  Buraya kadar Kahraman; sıradan dünya, maceraya çağrı, çağrının reddi, mentorla buluşma ve ilk eşiği geçiş yola çıkma aşamalarını geçerek on iki aşamadan oluşan öykü eşiklerinin ilk beşini geçmiş olur.

Kahraman ilk eşiği geçtiğinde bilinenden bilinmeyene, bilinçten bilinç dışına doğru sembolik bir yolculuğa çıkar. Bu yeni dünyaya öteki dünya denir. Bu bilinmeyen deneyim alanı; testler ve sınavlarla, müttefikler ve düşmanlarla, mağaranın derinliklerine yaklaşmakla, çile ve ödülle sembolize edilir. Kahraman filmin bu bölümünde buna uygun deneyimler yaşar.  Mack’in o tırla gerçekten çarpıştığı  ve barakaya hiç gidemediği  bilgisi bize verilmediği için  filmin sonunda Mack’in bir komadan uyandığını öğreniyoruz. Koma hali bir bilinç dışı haldir dolayısıyla bu aşamada  Mack  fiziksel olarak değil ama  manevi olarak kendi bilinmeyenine doğru sembolik  bir yolculuktadır. Fakat, biz bunu filmin sonunda öğreniriz. Hatta film Mack’in mistik deneyimini yaşayıp yaşamadığını netleştirmez, bu yorumu seyirciye bırakır.

Mack barakaya geldiğinde mevsim kıştır. Baraka yıkık döküktür ve Mack orada ilk önce travmasıyla yüzleşir. Kızını hayal ettikleri gibi gömmelerine bile fırsat vermediği için kızının katiline öfke kusar.  Hatta bir an intihar etmeyi bile düşünür ama vazgeçer. Dışarı çıkar onu tanıyan ama onun tanımadığı bir gençle tanışır. Gizemli genç yürüdükçe mevsim değişir, bir takım doğa üstü şeyler gerçekleşir. Mack ve genç başka bir kulübenin önüne gelirler. Mack’ın o kulübede tanıştığı insan suretindeki gizemli karakterler onu hayatta yüzleşemediği birçok alanda çeşitli test ve sınavların içine sokup farklı bakış açıları geliştirmelerini sağlarlar. Mack sorunlarıyla veya örttükleriyle yüzleştikçe uzak kaldığı ve suçladığı tanrıya yaklaşır ve kendi manevi ışığına kavuşur. Bu öyle bir tecrübedir ki, bir gölde kürek çekerken zehirli düşünceleri gölü simsiyah yapar ve o ziftte boğulma tehlikesi atlatır. Evladını yitirmiş bir babanın acısı ve öfkesi onun hayatında birçok şeye karşı körleşmesine ve derinlemesine bir bakışa sahip olamamasına sebep olmuştur. Filmde Mack bir bahçeye gelir.  Öyle bir bahçedir ki, zehirle panzehir içeren bitkilerin yan yana olduğu. Mack’in orada bir ayıklama yapması gerektiğinden bahsederler. Mack eline bir orak alır ve kendi bahçesinde yer açar. Daha sonra bu bahçe onun için çok önemli bir şeye vesile olacaktır.

Mack’in uyanış yolculuğunda kendi derinlerine indikçe sırlarına da vakıf oluruz. Onun da her insan gibi kusurlu olduğunu bilmesine ve fark etmesine şahit oluruz. Hayatı boyunca herkesi ve her şeyi yargılayan Mack’in içsel bilgeliğiyle karşılaştığı sahnede çocukları üzerinden bir sınava tabi tutulduğunu ve baba olarak ikisi arasında karar veremediğini ve kendini feda etmek istediğini görürüz. Bu sahnenin sonunda artık insanları yargılamayacağına söz verir Mack. Bu filmde öyle büyük ve önemli bir sınav olarak sunulmuştur ki; bu sözü verdikten sonra Mack’in yüzüne ışık vurur ve bulundukları mağarada bir delik açılır, oradan sızan ışıkla ve akan şelalenin suyuyla,  Mack yıkanır. Şelale hikayesini, filmin başında Mack, ölmeden önce Missy’e anlatmıştır. Hikayeye göre kızılderili prenses, kabilesi şifalansın diye kendini feda eder. O ölünce tüm kabile şifalanır ama babası öyle gözyaşı döker ki, ulu ruh babanın gözyaşlarını şelaleye çevirir. Filmde de Mack’in, mağaradan akan şelalenin suyuyla yıkanması metaforik olarak  acılı göz yaşlarıyla arınması ve acıdan geçişi olarak okunabilir.

Peş peşe sahnelerle acısını şifaya dönüştürme yolculuğunda aşama aşama inancını kuvvetlendirdiğini kuvvetlendirdikçe de arındığını ve ferahladığını görürüz Mack’in. Affetmek ve acıdan özgürleşmek Mack’in kolay üstesinden gelemediği bir şeydir. Bu filmde komadan çıkmadan önce vermesi gereken en büyük ve yüzleşemediği şey ‘acı’ sınavıdır.  Bu noktada filme erkek bir mistik karakter dahil olur ve onu affetmeyi öğrenmesi için ormana götürür. Kızının katilini affetmesi istenir ondan. Affetmezse acıdan özgürleşemeyeceğinden bahsedilir.  Bir uğur böceği üzerinden,  yüzleşme yaşatılır ona. Uğur böceğinin kullanılmasının sebebi seyircinin katilin yüzünü görmemesi ve katilin geride uğur böcekli bir iğne bırakmasından dolayıdır. Canlı bir uğur böceğini avucuna alır ve onu cezalandırmak ister. Sonrasında yine bir yargıda bulunmak ister ve karşısındaki akıl hocası ‘eskiye geri mi dönmek istiyorsun’ der ve Mack affeder ve böceği uçurur. Affettim ama hala öfkeliyim der, kimse tek seferde affedemez ve defalarca denemelisin cevabını aldıktan sonra kızını gömdüğü dağa gider.  Bizim kültürümüzde bağrıma taş bastım acımı içime gömdüm denilen durumun filmsel karşılığını görürüz bu sahnede. Mack hafifledikçe sorularına cevap buldukça ve içindeki imanı kuvvetlendikçe öfkesiyle vedalaşır. Kızını kendi içinde yaşadığı cehenneminden, cennetine taşır. Zehirli otlardan arındırdığı bahçeye getirip onu gömer. Mezarının üzerine Mack’in gözyaşlarını dökerler ve mezarın üzerinden rengarenk çiçekler ve kelebeklerle sarılmış bir ağaç çıkar. Mack kızıyla ve hayattaki tüm sınavlarıyla helalleşip dönüş yoluna girmeden önce son görevinin üzerine bir telkin alır. Missy’nin ölümünden kendini sorumlu tutan büyük kızının kendini daha fazla suçlamaması tavsiyesini alır.

Dönüş için yola çıktığında filmin başındaki tırla yeniden karşılaşır ve bu sefer tır çarpar. Mack bir hastane yatağında komadan çıkar. Bu aşamada karakter, diriliş aşamasındadır.  ‘Uyandın’ repliği de bu sebeple buraya çok güzel hizmet eder. Çünkü karakter bir uyanış yaşadığı olağan dışı, deneyimini herkese anlatmak ister, fakat aslında o kulübeye hiç gidemediğini ve günlerdir hastanede komada olduğunu öğreniriz.  Mack uyanır uyanmaz, yanına büyük kızı Kate gelir. Mack bu süreci birlikte atlatmak için ona destek olacağını söyler ve kızını biraz olsun rahatlatır.  Son aşama olan iksirle dönüş aşamasında Mack hatalarından dersini almış, içsel inancını ve maneviyatını kuvvetlendirmiş, teslimiyeti öğrenmiş, olan her şeyin ilahi plan dahilinde gerçekleştiğine vakıf olmuştur. Bu sebeple filmin final sahnesi tüm ailesi ve dostlarıyla birlikte Kilise’de gerçekleşir. Bunun Mack’in yaşadığı bir deneyim olup olmadığı önermesi de anlatıcının dilinden seyircinin algısına bırakılır.

Filmleri taşıdıkları evrensel temalara göre değerlendirirsek,  çileli deneyimler yaşayan karakterlerin genellikle dibe vurdukları sınavlarından oldukça güçlenerek çıktıklarını görebiliriz. Çoğunlukla konfor alanımızdan çıkmayı reddettiğimiz zamanlar aslında değişime direndiğimiz zamanlardır. Kahramanın içsel gücünü keşfedebilmesi ve tekamül edebilmesi için o zorlu sınava ihtiyacı vardır. Bu yolculuk bu sebepten doğrusal değil sonsuz bir döngüselliğe sahiptir.

Kaynakça: https://www.imdb.com/title/tt2872518/

 

Kader Bayraktar

Kader Bayraktar 1978 yılında doğdu. 1998 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema- Tv bölümüne girdi. Üniversiteye girdiği yıldan itibaren Türk film sektörünün akılda kalan dizi ve film projelerinde çalışmaya başladı. Öğrenciliği ve sektörün profesyonelliğini aynı zamanda deneyimledi. Çocukluğundan itibaren içinde taşıdığı; sinemaya, yazmaya ve hikaye anlatmaya olan tutkusunu mesleki tecrübesiyle perçinledi. 1998 yılında başlayan, asistanlıktan yönetmenliğe kadar gelen kariyerinde yüzlerce bölüm dizi projesinde yer aldı. 2013 yılından itibaren mesleki tecrübesi ve donanımıyla senaryo danışmanlığı yapmaya başlayarak kendine yeni bir uzmanlık alanı yarattı. Yönetmen ve senaryo danışmanı olarak profesyonel yaşamına devam ederken yüzlerce film analizi yapmaya başladı. Tüm bu çalışmalar; hikaye tasarımı, dramatik yapı, arketipler ve türlerin yapıları üzerinde daha da derinleşmesini sağladı. Davet edildiği film festivallerinde hikaye tasarımı atölyeleri verdi. 30’larını aşan birçok insanın kendine sorduğu soruları o da sordu. Ne yapıyorum? Neden buradayım? Ve Aslında ne yapmak istiyorum? sorularına filmsel cevaplar aradı ve kendi projelerini tasarlamaya başladı. Reiki Master ve Yoga Eğitmeni de olan, kitap haline gelme aşamasında hikaye tasarımları olan Yönetmen ve Senaryo danışmanı Kader Bayraktar, filmler üzerinden derin analizler yaptığı ve katılımcılara çoklu bakış açıları kazandırmayı hedefleyen “Spiritüel Filmler Atölyesi” adında atölyeler de planlamaktadır.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler