Varoluş Dergisi

REİKİ MASTER ŞERİFE EREN ÜNAL İLE RÖPORTAJ

Sevgili Şerife Hanım, röportajımıza öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Türkiye’den İsviçre’ye uzanan hayat serüveninizi kısaca dinleyelim sizden.

2 Aralık 1976 yılında Karaman’da 8 çocuklu bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Kalabalık bir ailede sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı ve fedakarlığı öğrenerek büyüdüm.

Rahmetli babamın sağlık sorunları nedeniyle ekonomik olarak iki uç noktayı da yaşadım diyebilirim. Mercedes araba ile okula bırakıldığım dönemde olduğu, kışın ortasında çizmesiz kaldığımda.  Bu durum, gençlik dönemimde içimde kalan uhdelere neden olsa da hayata karşı sağlam duruşuma da büyük katkı sağladı.  Üniversite eğitimi, o günkü şartlar gereği hayallerime bile uzak olduğu için meslek lisesine gittim ve iş hayatına daha erken başlamış oldum.  Uzaktan eğitim ile İşletme Fakültesi ön lisans eğitimini tamamladım.

1999 yılı benim hayatımın miladı denilebilir. O yıl hem çok sevdiğim, idolüm olan babamı kaybettim hem de evlenip az tanıdığım biriyle, hiç tanımadığım, dilini, yolunu, hatta haritadaki yerini bile bilmediğim bir ülkede yaşamaya başladım.

Oldukça zorlu bir süreç yaşadığınız anlaşılıyor. Eşinizle tanışıp evlenmeniz , İsviçre’ye gitmeniz de bu zorlu süreçte ve ilginç biçimde olmuş. Bu süreçten biraz daha bahsetmek ister misiniz?

Eşim ile kuzenim aracılığıyla tanıştık, birbirimize resimler gönderdik, birkaç defa telefonda konuştuktan sonra resmi bir tanışma için yaşadığım şehre geldi ve biz o akşam sözlendik ve beşinci günün sonunda evli bir kadındım. 🙂

Gurbetçi olmanın yabancı bir ülkede yaşamanın bazı zorlukları olabileceği herkesin malumudur.  İsviçre’de yaşamak konusunda bizlere neler söylemek istersiniz?

İsviçre, doğasıyla, yaşam standardıyla birçok insanın yaşamak için belki de hayalini kurduğu bir ülke ama birde olayın, “gurbet ve gurbetçilik” kısmına bakmak lazım.  Hani acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklarda paylaşıldıkça büyür ya,  biz gurbetçiler genelde herkesten uzak yalnız yaşarız bunları. Hayatımız sevdiklerimizden uzak kutladığımız doğum günleriyle, katılamadığımız düğünlerle ve en kötüsü, son görevimizi yapamadığımız cenazelerle doludur.  Doğumlardan sonra başımıza kırmızı kurdele bağlayıp, 40 gün yatma lüksümüz yoktur, genelde hastaneden direk markete gideriz çünkü evde, hazırlanmış bir lohusa yatağı ve sıcak bir tas çorba beklemez bizi.

Evet. Bu sorunların gelecek kuşaklara yansıyan boyutu var mı? Örneğin  yurt dışında çocuk yetiştirmek ile ebeveyn olmak noktasında sorun olduğu oluyor mu?  Neler söylemek istersiniz ?

Çocuk yetiştirmek dünyanın hem en keyifli hem de en zor olgusu. Yurt dışında bu durum  biraz daha zorlaşıyor  sanırım. Avrupa toplumunun kendine özgü bir yaşam tarzı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizim kültürümüzle gelenek görenek ve örf ve adetlerimizle örtüşmeyen çok noktalar var. Genelde çocuklar, bu iki kültür arasına  sıkışarak farklı bir portreyle karşımıza çıkıyorlar ve adaptasyon ve entegre sorunu,  maalesef üçüncü jenerasyonda bile devam ediyor.  Bu konuda daha gelenekçi ve muhafazakar ailelerde yetişen çocuklar fazlasıyla etkileniyor ve asimile olup Avrupalılaşmaktan korkarken, çokta Türklüğü benimsememiş ve Arasat’ta kalan bir toplum oluşturuyoruz sanırım.

Ben çocukların, sevgiyle yetiştirilmesi taraftarıyım fakat bunu çok iyi dengeleyemiyorum sanırım. Biraz disiplinden uzak yetiştiriyorum çocuklarımı. Bu konuda çok başarılı olduğum söylenemez. 🙂

Ama anne olmak, önceden öğrenilen bir şey değil. Ya gördüğümüz şekliyle ya da bizim çocukluğumuzun eksiklerini kendi çocuklarımızla tamamlamaya çalışarak deneyimlediğimiz bir şey. Kendi yaşayamadığımız çocukluğu, onlara yaşattığımızı düşünerek, belki de en büyük hatayı yapıyoruz.  Sonuç;  doyumsuz ve hiçbir şeyden mutlu olmayan bir nesil!

Reiki ile ilgili ne söylemek istersiniz? Hayatınıza girme süreci ve sizi özellikle hangi noktalarda desteklediği konusunu bize biraz anlatır mısınız?

Hayatımı çocukluk döneminden başlayıp, Zürih’e uzanan bölümünü ve gurbette yaşamanın insan ruhuna etkisini anlatmaya çalıştım kısaca. Hayatın iniş çıkışları, aldığımız kararlar,  taşıdığımız sorumluluklar, ruhumuzdaki gelgitler  üzerimize yapışmış yaftalar ve omzumuza yüklenmiş yükler bir süre sonra altından kalkmakta zorlanacağımız ağırlıklar haline gelebiliyor.

Hepimizin bilinçaltı yıllardır biriktirdiğimiz ve atmaya kıyamadığımız belki de varlığından bile haberimiz olmayan çöplerle doludur. Zaman zaman bahar temizliği yapıp hepsinden kurtulmak gerekiyor. 🙂

Reiki ile ben de birçok danışan da olduğu gibi hayatı sorguladığım, kimlik arayışına girdiğim, taşıdığım yüklerden, yılların birikiminden, dibe vurduğum, psikolojik sorunlar yaşadığım dönemde bir çıkış yolu ararken tanıştım.

Sevgili İsmail Hocam’dan aldığım bilinçaltı temizliği, şifalar, ve eğitimlerle, şifa ararken şifacı olma yolculuğuna da başlamış oldum. Reiki 3B  master seviyesine kadar uzanan keyifli bir yolculuk oldu bu benim için. Bu arada çok güzel insanlar  tanıma, geleneksel kahvaltı ve kamp etkinlikleriyle de dostlukları pekiştirme şansım oldu.

Yazılarınızdan, oldukça duygusal ve derinlikli bir iç dünyanız olduğu anlaşılıyor.  Bu tipteki insanların ruhsal dengesini sağlaması oldukça zordur. Bu dengeyi kurmakta zorlandığınız anlarda neler yaparsınız. Kendinize özgü dengelenme metotlarınız var mı?

Bir yay burcu kadını olarak gerçekten gereğinden fazla duygusal ve hassasım.

Çok çabuk duygu karmaşasına girebiliyorum.  Aslında hiçbir şeyde dengem yok. 🙂 Acıyı da dibine kadar yaşıyorum, sevinci de zirvede. Yırtık kot giyip arabesk müzik dinleyen bir dengesizlik benimkisi. 🙂

Çok çabuk moddan moda geçebiliyorum. Tabi bu durum insanı yıpratan ve yoran bir şey.  Burada yine reikiyi devreye sokup hemen bir dengeleme çalışması yapıyorum ve dengeye, dinginliğe yeniden dönüyorum. tabii bu bende çok uzun süren bir şey değil.  Kayıp şehrin delisi olmayı seviyorum sanırım. 🙂

Hayatımı reikiden önce ve sonra diye ayırmam gerekirse; reikiden sonra nedenleri sorgulamayı bıraktım, her şeyi olduğu gibi kabullenmeyi öğrendim. Akışa bırakmayı, anda kalmayı öğrenmek ve teslimiyet duygusunu yaşamak mutluluğun alt yapısı diye düşünüyorum.  Temeli doğru attığımız zaman üzerine sağlam mutluluk binasını inşa etmemiz çok kolay olacaktır.

Yazılarınızda aşk teması ön plana çıkıyor. Aşk size göre nedir? Yaşam deneyiminiz ve Reiki ile beraber ortaya çıkan spritüel bakış açınızla değerlendirirseniz aşka dair ne söylemek istersiniz?

Bir dönem hayatımda aşkın eksikliğini çok hissettim, hatta içinde bulunduğum boşluğun kaynağının aşk olduğunu düşündüm uzun süre.

Kişiler aşık olup, flört ettiği kişi ile evlenmediğini zaman, eşini çok sevse de aşk duygusu, evlilik sürecinde oluşan bir duygu olmadığı için belki, eksikliğini hissedebiliyorlar sanırım. Fakat zamanla bu boşluğun bir beşere duyulan aşk olmadığını deneyimledim. Aşk baktığımız her yerdeydi; bir çocuğun gülüşünde, güneşin doğuşunda, çiçeğin açışında  o çiçekten bal alan arıda. Yüzümüze vuran yağmurda, saçlarımızı okşayan rüzgarda, gökyüzündeki bulutlarda, engin denizlerde, heybetli dağlardaydı aşk. O baktığımız her yerde, gördüğümüz her şeydeydi ve sonsuzdu. Çünkü her yerde her şeyde gerçek aşkın tecellisi ya da en azından cilveleri vardı. Onları görmeye başladığım andan itibaren hayatımın gerçek aşkını bulmuştum. Tabii iki kızım, iki gözüm, iki gerçek aşkım daha var. 🙂

Röportajımızın sonuna doğru yaklaşırken kendinizi birkaç cümleyle özetlemenizi istesem neler söylemek istersiniz bizlere?

Aslında kendimi tanımaya ve keşfetmeye yeni başlamış biri olarak birkaç cümleyle kendimi tanımlamaktan zorlanabilirim. iş hayatını, evliliği ve anneliği çok erken deneyimleyince insan kendine geç kalıyor belki.  Hayatın peşinde koşarken, kendime, iç dünyama, ruhuma yolculuk yapmayı unuttuğumu fark ettim, reiki ile tanıştıktan sonra. Fakat reiki ile birlikte bu yolculukta ivme kazanmış oldu.

Peki Şerife Hanım, size bakınca kadın, anne, eş, çalışan, yurtdışında yaşayan bir yurttaş, Reiki/Master şifacı olarak oldukça fazla yaşam deneyiminin bir araya geldiğini görüyorum. Tüm bu deneyimlerinizle birlikte size hayatta en önemli bilginin ne olduğunu sorsam cevabınız ne olurdu?

Sanırım hepimizin hayatının temel sorusu varoluşumuzun nedeni. Yaşadığımız her an, deneyimlediğimiz her olay, hayatımıza giren ya da sadece uğrayıp geçen herkes bizi o sorunun cevabına bir adım daha yaklaştırıyor. Reiki ile bu karmaşık denklemi çözmek,  zihnimizin bir yerinde kapalı kalmış kapıları açmak daha kolay oluyor çünkü elimizde altın bir anahtar var: DAI KO MIO 🙂

Güzel röportajınız, samimi ve içten cevaplarınız için teşekkür ederim. Okuyanlara son olarak söylemek istediğiniz, tavsiye etmek istediğiniz bir şey var mı?

Başta sevgili İsmail Hocam’a ve size çok teşekkür ediyorum bana böyle bir fırsatı verdiğiniz için. Diğer değerli master arkadaşlarım  reiki üzerine  çok güzel ve faydalı bilgiler verdiği için  ben daha çok gurbette yaşayan bir anne kimliğiyle karşınızdaydım. Çok sıcak ve samimi bir sohbet oldu. Umarım okuyucularımızda keyif almıştır.

Henüz reiki ile tanışmamış Varoluş Dergisi okuyucularını bu güzel aileyle birlikte, bu güzel yolda yürümeye davet etmek istiyorum.

Hepiniz sevgiyle ve aşkla kalın.

 

 

Şerife Eren Ünal

2 Aralık 1976 yılında Karaman'da doğdum. Anadolu Üniversitesi, İşletme fakültesinde ön lisans yaptım.18 yıldır İsviçre’nin Zürih şehrinde yaşıyorum. İki kızım var. Özel bir bankada Backoffice calışanıyım. Aynı zamanda Güzellik uzmanlığı eğitimi alıyorum. Değerli hocam İsmail Bülbül hocamdan aldığım Reiki 3B Master aşaması ile farkındalıklarımı keşfediyorum...

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler