Buraya kadar hepimiz aynıydık, ta ki Finlandiyalı oda arkadaşımın benimle ilgili tespitlerini dinleyene kadar. “Sen ne kadar değişik bir insansın, korktuğunda kulağını çekip tahtaya vuruyorsun, kıyafetlerine göz şeklinde boncuklar takıyorsun, kahve fincanına bakıp geleceği görüyorsun, kırmızı böcekleri eline alıp uğurlu diyorsun.”
Hiçbir zaman batıl inancım olduğunu bu sözcükleri duyana kadar düşünmemiştim.
Peki, bunca şey bizim kültürümüze nereden gelmişti?
Anadolu öyle bir topraktı ki birçok halk yüzyıllarca köprü olarak kullanmış, kültürler, inançlar kimi zaman birbiriyle harmanlanmıştı. Ve aklımdaki deli sorular beni Şamanizm’e kadar götürmüştü.
Şamanizm ilkel kavimlerde görülen, ruhlarla insanlar arasında aracılık yaptığı ve hastaları iyileştirme gücüne sahip olduğu kabul edilen Şamanlar çevresinde yoğunlaşan inanç sistemi. Aslında ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir Asya dini. On üçüncü yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları Şaman kelimesi, daha sonra Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmış. Çok geniş bir alana yayılan Şamanlık, Türk-Moğol eski kültür tarihinde önemli bir yer tutuyor.
Şamanizm’den geldiğine inanılan inançların neler olduğunu biliyor musunuz? İşte sadece birkaçı:
40 SAYISI: Şaman inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar gibi. Manas Destanı’nda olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. 40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlüt okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hristiyanlar’ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya Totem gelenekleri yatar.
NAZAR: Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağan dışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun engellemek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” vb. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır. Gene, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışı.
KURŞUN DÖKME: “Kurşun Dökme” de Şaman geleneklerinden kalan bir âdet. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi. Kurşun dökme, obsesyondan kurtarma yöntemlerinden biri olarak kullanılmış ve günümüzde de Anadolu’da halk gelenekleri arasında yaşamaya devam etmekte. Kurşun dökme, sadece Anadolu’da değil İskandinavya’da da rastlanan Şaman kökenli bir gelenek. Yeni yıl öncesi dökülen kurşunda, şekillere bakılarak bir sonraki yılın nasıl olacağı tahmin edilmeye çalışılır.
HALI ve KİLİM DESENLERİ: Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır. Türkmen halı ve kilimleri üzerindeki akrep, yılan, kırkayak gibi hayvan resimleri, eski Türk inanış ve geleneklerinden kalma özelliktir. Bunun amacının resmedilen hayvanları uzaklaştırmak olduğu kabul edilir.
MUM: Câmi avlularında mum yakılması, ağaçlara bez ve çaput bağlanması da Şamanizm döneminden günümüze aktarılan geleneklerdir.
MÜZİK: Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlar. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmakta.
Adak ve Kurban: Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Kansız kurbanların en önemlisi ruhlara bağışlanarak salıverilen hayvanlardır. Bu tür kurbanlara eski Türkler “ıduk” demişlerdir. Bunun kelime karşılığı “salıverilmiş”, “gönderilmiş” demektir. Terim olarak “Tanrıya gönderilmiş, tanrıya bağışlanmış hayvan” anlamını taşır. Anadolu’da da ağaçlara çaput bağlama, kafesteki kuşların salıverilmesi halen sürdürülen gelenekler arasındadır.
Sevgi ve Esenle Kalın
Kaynakça :
Blog, Mehmet Uygur
Şamanlar ve Semboller , Mihaly Hoppal
Anadolu Türk Mitolojisi, Dr. Yaşar Kalafat
Türk Kültür Tarihine Giriş – Bahaeddin Ögel
Yorum yap