Varoluş Dergisi

HİÇ

Bazen kendini ait olduğun yere hissedemediğin oldu mu sevgili okur?

Bu yer bir ev, bir sınıf, bir oda belki de bir kalp olabilir.

Doğup büyüdüğün, içerisinde hayaller kurduğun, kurduğun hayallerin gerçekleştiğini ya da yıkılışını gördüğün; bazen vazgeçtiğin bazen sevinçle dolup taştığın ama yine de her gün mütemadiyen hava kararmadan önce olmaya gayret gösterdiğin evinin bile sana huzur vermediği oldu mu?

Binbir emekle geceni gündüzüne katarak emek emek çalışıp kazandığın okulun bittikten sonra birçok rakibini eleyip girdiğin işe her sabah ayaklarını sürükleyerek gidip toplantı masalarının altını tırnaklarınla kazımaya çalıştın mı peki?

Uğruna hayatını askıya alıp, en güzel anları birlikte yaşamak, anılar biriktirmek için emek verdiğin ilişkinin aslında hiç sana ait olmadığını hissettiğin oldu mu?

Peki bunu/bunları hissetmeden önce nedenini bilmediğin bir iç huzursuzluğu, bir özlem, bir sızı duydun mu?

‘Bir şeyi özlüyorum, hasretini çekiyorum, boşluğunu hissediyorum ama neyin?’ diye düşünürken kendini yakalamaya başladıysan ruhunun sana verdiği mesajları almaya başlamışsın demektir sevgili okur.

Her zaman içinde var olan orada bir yerlerde seninle irtibat kurmak için yanıp tutuşan bir ‘sen’ daha var. Bekliyor. Sen ondan uzak kaldıkça -bilerek ya da bilmeyerek- aidiyet hissetmeyeceğin evler, işler, aşklar, arkadaşlıklar vs. hep var olacak. Çünkü bunlar bizim sınavlarımız ve hep olacaklar, dersi anlarsak minnet duyarak bir sonraki aşamaya geçeceğiz; yok zor yoldan öğrenmeyi seçiyorsak evler, iş yerleri, aşklar, arkadaşlar değişecek ama o ruh sızısı, o özlem hep orada duracak.

Peki biz nasıl ait hissedeceğiz? diye sorarsan; kendinden vazgeçmeyerek.

İçindeki ‘sen’ ile irtibatını koparmadan hatta güçlendirerek, ona yani sezgilerine güvenerek yaşamayı deneyerek bir başlangıç yapabilirsin sevgili okur. O sana yol gösterecek, kalpten inanıyorum buna.

Kendine yaklaştıkça, kendine ait olacaksın, o zaman çöldeki bir kum tanesi, bir yıldız tozu neyse onun kadar benzersiz ve hiçlik için bir o kadar da önemli olduğunu anlayacaksın.

Hepimiz hiçliğe aitiz canım okur.

Hiç olmak için tüm çabamız.

Sevgiyle kal.

İmren Yıldırım Yılmaz

1987 yılında doğdu. Öğrenmeyi ve öğretmeyi seven bir Matematik Öğretmeni. Deniz’in ve Güneş’in annesi. ‘Bir çocuk değişir dünya değişir.’ diye düşünenlerdendir, bunu başarmaya çalışır bir öğretmen ve anne olarak. Reiki 3B (Master Teacher) aşamasındadır, kendini kendinde aramaya devam etmektedir.

6 yorumlar

  • Canım benim nasıl iyi geldi anlatamam bu kadar içten bu kadar sade anlatılıp ,böylede yurege dokunması…Sen hep yaz bizde kendimizi bulalım yazdıklarında ..sevgiyle sarılıyorum

    • Canım Zeynom,
      Uzaktan da olsa sana böyle hissettirmek ne mutlu. Çok teşekkür ederim.
      Hasretle..

  • Canım benim, senin okurla arandaki samimiyet kıskandıriyor beni ☺️ şaka bi yana yazın çok güzel ve içten olmuş tebrik ediyorum. Kalemine yüreğine gönlüne sağlık olsun İmren’im 👏🌹

    • Can hocam,
      Değer verdiklerimize karşı saydam ve samimi olmanın önemini sizden öğrendim.
      Çok teşekkür ederim.
      Gönlünüz var olsun.
      🌸🌸🌸

  • Benim varoluş krizimi ve çözülmesini okudum, ruhun çağrısı karanlık gecesi ve ışık. Ne güzel anlatım olmuş umarım su serper arayışta benzer süreçlerde olanlara, yüreğinize sağlık 🥰

    • Ruhun çağrısı, karanlık gecesi ve ışık.. İşte tam olarak bu 🙏🏻
      Çok teşekkür ederim, yüreğiniz var olsun💜

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler