Bu gece her geceden daha zifiri bir gece, tek bir yıldız bile yok gökyüzünde.
Ay, çoktan saklanmış bulutların arkasına, şahit olmak istemiyor artık hiçbir acıya.
Karanlık, gel gir koynuma, kaybol git derinliklerimde diyor, sonsuz huzurla, uyutayım seni koynumda.
Bu gece, deniz daha bir durgun, daha sakin.
Kasvetli, soğuk, derin bir sessizlik, hakim.
Tek bir yakamoz bile kıpırdamıyor üzerinde.
Eser yok o hırçın dalgalardan.
Tükenmiş o da belli.
Bırak kendini sularıma, seni de hüzünlerinde saklarım ben, kimse bulamaz diyor.
Ruhumda geceden kara, denizden derin bir boşluk.
İçimde büyüttüğüm binlerce acı var.
Hepsinin tohumunu kendi ellerimle ektim.
Mutluluk, cesur olanların hakkıydı, ben korkup kaçmayı seçtim.
Aslında güneşe aşık bir kardelendim, zemheri ayazında kaderime boyun eğdim.
El dedim, alem dedim, kendi hayatımdan vazgeçtim.
Oysa kaderin bir hediyesiydin sen, insanın ömründe bir kez başına gelen bir mucize.
Beklenmedik bir anda, şu an bulunduğum sahilde girdin hayatıma.
Yarınlara taşıyamayacağımız, dünyaya haykıramayacağımız bir aşktı bu.
Tüm destansı aşklar gibi imkansız.
Hangi aşk destanın sonu kavuşmayla, mutlulukla bitmiş ki?
Velhasıl bitmesi gerekiyordu ve bitti.
Canımdan can çıkar gibi çıktı sana veda sözleri.
Sonra herkes yoluna devam etti.
Ya kaldığı yerden ya yara aldığı.
4 yıl 4 gün sonra buluşacaktık bu sahilde.
Yeni bir başlangıç için değil, canımızı tekrar yakmak için belki de.
Ya da bana verdiğin mutluluk süresi kadar, beni sensizlikle cezalandırmak istedin,
sonra da eserini görmek.
Belki küçük bir kız çocuğuyla gelecektin.
Gözleri bana benzemeyen, gülüşü aynı sen.
Sen mutluluğunu anlatacaktın, ben pişmanlıklarımı susacaktım.
Belki konuşmayacaktık saatlerce, iki yabancı gibi.
Aceleyle çayımızı içip, sen kızınla mutlu evine gidecektin, ben acılarımla baş başa kalacaktım.
Belki de hiç ayrılmamış gibi, bu yalancı ayrılık hiç yaşanmamış gibi aşkla bakacaktın.
Yılların özlemiyle sımsıkı sarılacak, tüm yaralarımı saracaktın.
Nefesin karışacaktı nefesime, teninde can bulacaktım.
Güneşin doğuşunu elele izleyecektik yine ilk gün gibi.
Kayıp zamanı bir gece sığdırmaya çalışacaktık.
Neyle karşılaşacağımı ne yaşayacağımı bilmeden işte bu sahildeyim.
Seni hala ölesiye seven kalbim ve kahrolası gururumla.
Eğer gelseydin, sensiz geçen her günümün cehennem olduğunu söyleyecektim sana.
Gitmene izin vermek hayatımın en büyük hatasıydı.
Senden sonra kimse koklayarak öpmedi saçlarımı,
Kimsenin sakallarında dolaşmadı ellerim.
Kimse sen gibi sevmedi beni,
kimseyi sevemedim sen gibi diyecektim.
Ama sen sözünü tutmadın.
Gelmedin!
Nasıl da emindim geleceğinden.
İki elim kanda olsa gelirim demiştim.
Sana güvenmiştim!
Bilirsin, bir sana güvenip dönmüştüm sırtımı.
Yüzlerce bıçak yaramı bir senden gizlememiştim.
Bir tek sen öpmüştün onları.
Şimdi sırtım Toroslar’a dönük, her bir yaramdan kanlar süzülüyor.
Koskoca heybetli Toroslar dile geliyor;
Benden ağır omuzlarındaki yük, ben olsam erirdim diyor.
Günün ilk ışıklarıyla, bin bir umutla geldin.
Bak, gecenin yarısını çoktan geçti zaman, şafak sökecek birazdan, yeni bir gün doğacak neredeyse.
O, seni de bugünü de çoktan unuttu.
Aşk senin içinde büyüttüğün kadar aşk diyor.
“Korkma! Gecenin karanlığına, Akdeniz’in sularına bir adım at ve bırak tüm geçmişini arkanda.
Huzura yürü!
Aşkınla birlikte gömül sulara.
Kardelen olmayı başaramadın, bari bir deniz yıldızı ol!”
Ve aşk fısıldadı
İyileşmeyen bir yara bırakarak