İnsan doğası gereği hayatta kalabilmek için belirliliğe, koşulların değişmezliğine ihtiyaç duyar. Oysa hayat aslında bilinmez bir şekilde akar ve hayatın ne getireceğini asla bilemeyiz. Çünkü hayatın temelinde belirsizlik yatar. Bizlerse belirsizlikten korkarız, çünkü bize getireceği yeni koşullarda hareket etmek için gerekli becerilere sahip olmadığımızdan endişe ederiz. Bu nedenle hayatta kalabilmek için onu kontrolümüz altına almaya çalışırız; fakat hayat üzerinde mutlak kontrolümüz bulunmamaktadır.
İnsan ihtiyacı olan huzuru ve özlemini duyduğu yaşam sevincini ancak dayanıklılığı ölçüsünde yaratabilir, bu ise hayatın dinamiklerini anlamaktan geçer.
Dayanıklılık yeni ve bilinmez koşul ve durumlara başarılı bir şekilde uyum sağlayabilme, değişime yapıcı bir şekilde cevap verebilme ve fırsatları görebilme yeteneğidir.
Hayatta kimi zaman insan dayanamayacağını düşündüğü noktalarda bulur kendisini. Koşullar değişmiştir ve artık eskisi gibi rahat hissetmemektedir. Mevcut durum tanımladığı “güvenli” yaşama ya da arzu ettiği hayata uymamaktadır. Hayatı tekrar rotasına oturtmak için bu noktada bir aksiyon alması gerekmektedir. Ama hangi aksiyon doğru aksiyondur? İşte burada kafalar karışır, bir sürü soru ve eşlik eden duygular zihne hücum eder :
- Neden böyle bir şey başıma geldi? Nerede hata yaptım?
- Yetersiz miyim? Güçsüz müyüm?
- Bana zarar veren kişiden bunun hesabını sormalı mıyım?
- Terk mi etmeliyim? Yoksa affetmem mi gerekiyor?
Bu esnada zihnimizi perdeleyen korku ve endişe bizleri iyimser olmaktan uzaklaştırır. Zihnimiz olumlu değil olumsuz ihtimallere odaklanır. Bu ihtimaller gerçekçilikten uzaktır. Zihnin bize hazırladığı kabustan oynadığı oyundan başka bir şey değildir.
Bazen de yine belirsizlikten ve getireceği koşullardan korkarak mevcut durumda huzursuz olsak bile aksiyon almayıp, acı çekmeye devam etmeyi seçeriz. Yaşamakta olduğumuz korku, panik, mutsuzluk belirsizlikten daha güvenli gibi görünür. Ama bunun bir yanılsama olduğunu değerlendiremeyiz.
Dayanıklı olabilmenin temel unsuru öncelikle belirsizlikle kurduğumuz ilişkinin farkında olmaktır. Ancak üzerimizdeki etkisinin, yarattığı korkunun derecesinin farkına vardığımızda onu yönetmemiz mümkün olur. Bu sayede zihnimizde yarattığımız olumsuz ihtimallerin ne kadarının gerçekçi ne kadarının korkumuzdan kaynaklandığını ayırt edebilir ve duygularımızın yönetimini ele alabiliriz. Bu, özgüven halidir ve belirsizlik yaratan durumla olan ilişkimizde daha soğukkanlı olmamızı sağlar. Panik ve endişeden özgürleşiriz. Henüz rahatsız olduğumuz duruma bir çözüm üretmemiş olsak bile duygusal olarak dingin ve huzurluyuzdur.
Artık seçimlerimizi korkularımızın gölgesinden uzaklaşarak yapabilir, ya da sonucundan korkarak ertelediğimiz aksiyonların olası sonuçlarını tekrar değerlendirebiliriz.
Her ne kadar üzerinde mutlak kontrolümüz olmasa da yaşantımızda nehirde akıntıya karşı gitmeye çalışmak yerine akıntıya eşlik eden bir kayıkçı gibi olabiliriz.
Gelecek yazımda doğru seçim yapmanın doğasına değineceğim yazımda buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın.
Yorum yap