Varoluş Dergisi

AŞKIN GÖZYAŞLARI ‘HALLAC-I MANSUR’

(Doğum Ağustos 858, Ölüm 26 Mart 922, Bağdat), Allah’a şirk koşmakla suçlanması neticesinde Abbâsî Halifesi Muktedir Billah’ın emri ile idam edilmiştir.

Bir hazin hikayedir Mansur’un hikayesi. O, bin küsür yıl önce haykırmıştı adeta Ene’l-Hakk (أنا الحق) Ben Hak’kım diye. Kimine göre O hak şarabından sarhoş olup söylemişti, kimine göre deliliğinden, kimine göre de aklı başında sadece hakikati haykırmıştı. O devir de Bağdat, şeriatla yönetildiğinden O’nun bu söylemi şirkti ve cezası ölümdü.

Bağdat’ı yöneten halife ve ailesi de Mansur’u çok seviyorlar, hatta zaman zaman ondan şifa alıyorlardı. Çünkü onun elleri, gözleri, konuşmaları, hatta yürüyüşü bile şifalıydı. Coştu adeta, kabuğuna sığamadı ve her yerde Ene’l Hakk diyordu. O’nun zamanında yaşamış olan büyük velilerden Cüneyd-i Bağdadi’ye intisap etmek istemedi. O kimseye intisap etmedi tıpkı (kendisinden 4 asır sonra gelecek olan) Şems-i Tebriz’i gibi deli doluydu. Söylenmeye başlayan halkın sesi artık halifeye kadar ulaşmıştı. Halife birkaç defa Mansur’u çağırtmış, uyarmıştı: ‘Böyle söyleme lütfen bunun sonu kötü olacak’ diye. Ama O ‘Ben söylemiyorum ki’ diyordu her defasında. Artık halife de halkın galeyanına karşı duramadı, Mansur’u zindana attırdı. Emri verdi Mansur’u zindana koydurdu, halkın sesini kesti ama kendisi çok huzursuzdu. Yattı fakat uyuyamadı. O Mansur’u seviyordu çünkü. Çok huzursuz oldu. Gecenin yarısı kalktı tebdili kıyafetle (başka kıyafetle) çıktı saraydan, doğru zindana yürüdü, vardı zindana kapıları açtırdı, bir de ne görsün, Mansur yok hücresinde. Tüm nöbetçileri çağırdı kendini tanıttı ve nereye gitti, ne yaptınız ona diye azarladı hepsini, ama bilen yoktu. Tüm demir kapılar büyük kilitlerle kilitlenmişti. Halife çaresiz döndü saraya. İkinci gün, birinci günün verdiği korku ve endişeyle tekrar gitti zindana, fakat bu sefer zindan da yerinde yoktu. ‘Aman Allah’ım deliriyor muyum?’ diye kendini tokatladı ama yoktu. Büsbütün çaresiz döndü saraya. Üçüncü gün akşam sarhoş gibi olmuştu bir taraftan uykusuzluk, bir taraftan kaygı, bir taraftan hayret.. Yine ulaştı zindana, bu sefer zindan oradaydı. Hemen kapıları açtırdı nöbetçilere, koşar adımlarla hücreye vardı. Mansur’da oradaydı..
Ve sordu halife:  ‘Efendim birinci gün geldim siz yoktunuz. İkinci gün geldim zindan da yoktu, siz de yoktunuz. Üçüncü gün geldim zindan da, siz de buradasınız. Nedir bunun hikmeti?’
Mansur: ‘Birinci gün ben ondaydım.
İkinci gün O ben deydi.
Üçüncü gün her şey yerli yerinde.’ Dedi.
Mansur’un vazgeçmesi için çok yalvardı halife fakat her defasında aynı cevabı aldı: ‘Ben söylemiyorum ki.’
Son raddeye gelmişti halk, bu sefer de halifenin Mansur’a iltimas geçtiğini söylemeye başladılar. Artık en son halife de istemeyerek asılma kararını verdi. Halk öfkeliydi, asmaya götürülürken yolun sağı solu insanlarla dolmuştu. Herkes bulduğunu atıyordu, yerden buldukları taşları atıp kafasını gözünü yarmışlardı. Kan içinde götürdüler Mansur’u dar ağacına. Herkes taş atarken bir dostu da gül hazırlamıştı, onu attı. Mansur onu görünce ‘Ah ah dostun attığı gül yaralar beni’ dedi. İşte bu söz bu mübarek insana aittir. Tüm uzuvlarını kestiler Mansur’un. Öfkeleri bitmiyordu zebanilerin, en sonunda sıra diline gelmişti. Son sözü soruldu ona..
O yine ‘Vallahi ben söylemedim, ben sadece ağzımı açtım’ diyecekti..

Böylece o ilk tasavvuf şehidi olmuştur.

Allah tüm şehitlerimize rahmet etsin inşallah..

İsmail Bülbül

Ekolündeki uzmanlığı, aldığı dereceler ve kendi geliştirdiği özel terapi teknikleri ile, Dünyadaki sayılı Reiki öğretmenlerinden biri olan Usui Reiki 17. Işık Aşama Grandmaster Teacher İsmail Bülbül 33 yıldır yaşadığı Almanya'dan sonra şimdi Türkiye'de bulunmaktadır. Kendisi Reiki'de 17. Işık aşamada (son aşamadır) ve dünya çapında bu aşamada olan ilk 8 üstattan birisidir. Uzun araştırmaları sonucu, bir Uzak doğu felsefesi olarak algılanan Reiki'nin, Anadolu insanının oldukça aşina olduğu Sufizmle olan benzerliklerini keşfetmiş ve çalışmalarını bu yönde sürdürmüştür.

Ülkemizde şimdiye kadar Reiki'yi 4.aşamada olan Master'lardan duyduk ve onların aktardıklarıyla Reiki'yi kültür ve inancımıza uzak olan bir felsefe gibi tanıdık. Fakat Grandmaster Teacher İsmail Bülbül'ün Reiki hakkındaki derin bilgi ve deneyimi, ayrıca eğitimlerini ve terapilerini Sufizmle sentezleyerek sunması bu konuda bize yepyeni bir bakış açısı sunuyor. "

2007 Yılında, 14 yıllık Usui Reiki eğitimini bu ekole ait olan tüm aşamaları alarak tamamlamıştır. 17. (SON IŞIK) aşama (Dimensionale Reise) Zaman ve Mekan Üstü Yolculuk'u da alarak USUI REIKI ekolünde dünyada ilk 8 kişiden birisi olmuştur.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler