Soğuk bir şubat sabahı kalplerimiz dondu kaldı o acı haberi alınca. Damarlarımızdan kan akmaz hatta kalbimiz atmaz oldu o an. Öyle bir sabahtı ki o, hiçbir şey eskisi gibi değildi. On il, dile kolay on il; vatanımızın on kıymetli parçası ve milyonlarca insanımız, hayvanlarımız yok olmuştu bir anda. Allah’ım bitsin bu kabus ve tekrar uykuya devam edelim dedik belki fakat bu gerçeğin ta kendisiydi! Ahir zaman alameti miydi? Allah’ın işi miydi? Yoksa dünyaya olan saygı ve sevgimizi yitirmemizin bir göstergesi miydi bütün bu olanlar? Peki ya para sevdalıları masum muydu? Üç ayda koskoca binaları yapıp milyonlarca liraya satanlar, iki avuç fazla toprak kârı için değdi mi tüm bu olanlara? Ne acı diyebiliyoruz sadece ve elden maalesef hiçbir şey gelmiyor. Onlar insan değildi evet! Peki neydiler? Korku filminden çıkıp gelen insan görünümlü can alan yaratıklardı belki de… Bir gece, sadece bir gecede her şey değişiverdi işte. Bu ilk değildi tabii ki, unutmanın verdiği boşlukların geride bıraktığı enkazdı sadece. Aylar sonra bir araya gelen aile bireyleri kahkahalarla geçirdikleri o gecenin sabahında can verdi birlikte belki… Belki bir gün önceden kavgalı iki arkadaş yok yere kırdı birbirini ve küs gittiler yeni hayatlarına… Tam da böyle bir sahne hayat sahnesi; kimsenin kimseyi kırmasına gereksiz hırslara kapılmasına gerek yok ancak, nefse hakim olunmuyor işte. Sonuçta bizden geriye kalacak olan yıkıntıdan başka bir şey değil mi? Durma üç kuruşun hesabını yap, durma yedirdiğinin içirdiğinin hesabını yap ve hadi durma en iyi yerde gezer, en iyi yemeği yerim de! Hadi durma kalp kır, incit, kabalaşabildiğin kadar kabalaş ve vur dedikodunun dibine; çekiştir herkesi, kırdır kardeşi kardeşe ve hâlâ yüzündeki maskeyle dolaş içimizde! Durumun içler acısı fakat farkında değilsin ki Adem oğlu, Havva kızı… Bu devran böyle dönmüyor maalesef çıkar geminde hesap geminde batıyor eninde sonunda sen kendini akıllı zannetmeye devam et olur mu?
Kedilerimize nankör dediniz peki siz neydiniz, ahde vefa örnekleri miydiniz? Köpeklerimize kokuyor dediniz peki siz nasıldınız gül bahçesi gibi miydiniz? Bu canlar değil miydi göçük altındaki sahiplerinin bulunması için yol gösterip, onların kurtulmalarına vesile olan. Bu canlar değil miydi kendilerini kurtaranlara sevgiyle sarılıp teşekkür etmeyi bilen! Sevgi tohumları ekilmeyen kalpte sevgi büyümesi imkansız fakat olmayacak diye de bir şey yok. Kişi isterse eğer, o tohumları eker, yeşertir ve bir orman haline getirir. Sevgi tohumuyla beraber fitne tohumu da ekildiyse o kalbe işte o zaman sızlar yüreğim. Hem güler yüzümüze hem kuyumuzu kazar arkamızdan. Eğer ekilmediyse sevgi tohumu içine, bir fidan alıp buluştur onu toprak ana ile ve içindeki tüm kötü duyguları bırak ona. Sonra da al ondaki tüm iyi niyet tohumlarını yüreğine ve büyüt sevgiyle, istersen başarmak senin elinde… Başka türlü düzelmek oldukça zor bu hile, hurda, hırsızlık ve de görgüsüzlük dünyasında. Bitsin artık bu insanlıksızlık ve de vicdansızlık. Ne iyilikler ne de kötülükler unutulmasın ve aynı zamanda iyi olayların unutulmadığı gibi kötü olaylarda unutulmasın ki beyne kazına kazına ders alınsın. Ders alınmayan olaylar olduğuyla ve götürdükleri ile kalıyor çünkü… Dilerim Allah bu acıyı unutturmasın.
Ve her şeye rağmen hoş geldin sen; bahar; adın dahi öyle güzel, öyle naif ki… Tabiat ana yeniden doğar senin kollarında. Solmuş çimenler can bulur, kiraz ağaçları çiçeklenir, kuşlar daha coşkulu öter sahne sana geçince. Nasıl bir yeniden doğuşsun sen! Saç güzelliğini tüm evrene, huzur rüzgarı estir ki üzerimize; bedenimizde, ruhumuzda ve zihnimizde toplanan her bir kötü zerrecik çıksın gitsin sonsuz boşluğa. Hepimiz için dileğim bu baharın varoluşumuzun yeni bir başlangıcı olması ve tüm kalplere sevgi, iyilik ve de merhamet tohumlarını ekerek, sonsuza dek yeşermesine vesile olması. Her daim sevgiyle kalmanız dileğiyle.
Gönül DOĞAN
Yorum yap