Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki bedenin uykuya ihtiyacı yoktur. Uykuya ihtiyacı olan zihindir.
Zihnimiz, her şeyi kaydeder. Bazıları bilinçte, bazıları ise bilinç dışında kaydolur.
Bunu bir buz dağına benzetebiliriz. Bilinç, suyun üstündeki kısmı, bilinç dışı ise altında kalan kısmıdır. Özetle bilinç dışı tüm belleğimizin %80’ini oluşturur.
Bunca bilginin zihinde derlenip, neyin gerekli neyin kendisi için gereksiz olduğunu anlaması için zihnin uykuya ihtiyacı vardır.
Eski insanlar için rüya, tanrının gönderdiği bir olguydu. Günümüzde ise hala rüyalarla ilgili bir çok inanış ve teori olsa da rüyalar konusunda en kapsamlı çalışmayı yapanlardan Carl Gustav Jung’un çalışmalarını bilmeden bu konuda ilerlemek pek de mümkün değil.
İsviçreli psikiyatrist ve analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung der ki;
“Bir rüya bilinçli davranışa belirleyici bir unsur olarak yerleştirilmesi gereken bir gerçekliktir ve bu yüzden gerekli ciddiyetle ele alınmalıdır.”
Tecrübeleri Jung’a göstermiştir ki “eğer bir rüya üzerinde yeteri kadar uzun ve derin bir şekilde inceleme yapılırsa her zaman ortaya bir şeyler çıkarmaktadır.”
Bir rüya ile rüya sahibi arasında önemli bir bağ vardır. Kişinin rüyasında gördüğü semboller, kendi değerleri ve o sembollere yüklediği anlamlarla ilintilidir. Mesela herkesin, annenin neyi ifade ettiğine dair bir fikri vardır. Fakat her kişi için anne imajı farklıdır ve bu imaj zamandan zamana bile değişmektedir. Anne düşüncesi bir kişi için sevgi, şefkat ve koruma ile ilişkili olabilir. Böylece rüyada bir annenin görülmesi duruma göre değişik anlamlar ifade edebilir. Mümkün olduğunca her imaj ve sembol sırayla ele alınarak rüya sahibi için ifade ettiği anlam mümkün olduğu kadar doğru bir şekilde tespit edilmelidir. Bu durum dikkatle tamamlanıncaya kadar rüya anlamlandırılamaz.
Şu bilinmelidir ki her rüya, rüya sahibinin bilinç dışının doğrudan bir ifadesi olarak ele alınır ve sadece bu ışıkta anlaşılabilir.
Jung gene bazı rüyaları canlı rüyalar olarak tanımlar. Bunlarda şaşırtıcı, hatta anlaşılmaz semboller vardır. Bu rüyaların rüya sahibi ile olan ilişkisini anlamak mümkün değildir. Jung, bunları kolektif rüyalar olarak sınıflandırır. Anlaşılabilmeleri için içindeki sembollerin başka zamanlarda başka insanlar için ne anlam ifade ettiklerini öğrenmek gerekir. Bunun için ise genellikle tarihi ve mitolojik benzerliklerden yararlanılmalıdır.
Bazense rüyalar çok önceden görülmüş, işitilmiş ya da okunmuş ve sonradan unutulmuş şeyleri yeniden canlandırırlar veya geçmişte kalmış tecrübeleri hatıra getirirler.
Rüya analitik tedavide önemlidir. Çünkü o iç ve sık sık da dış şartların rüya sahibince fark edilmeyen yönlerini sergiler. Yani rüyaların sadece unutulmuş anıları ve mevcut zorlukları ortaya çıkarmakla kalmayıp özellikle bir amaca sahip oldukları görülür.
Devamlı rüya görenler için çok önemli bir yazı olmuş. Kutluyorum canım ?❣️
Rüyalar ve kişide uyandırdıkları etkiler Jung ın çalışmaları ışığında çok güzel anlatılmış,tebrik ediyorum. ?