“Uzun ince bir yoldayım. Gidiyorum gündüz gece” diye başlıyordu türküsüne Üstat Aşık Veysel.
Doğumla ölüm arasında, ‘iki kapılı bir hânâ’ benzettiği hayat onun için uzun ve ince bir yoldan ibaretti.
Üstat elinde sazıyla diyar diyar gezip âmâ gözleriyle göremediği dünyanın türküsünü söyledi 40 yılı aşkın. Hayatın öyküsünü anlattı. Yani hem dünyevi hem uhrevi anlamda yolcuydu ve yolculuğu iki kapı arasında açılan binlerce kapıda sürüp gitti.
Yolda olmamın hikayesini anlatmaya tam da Üstad’ın başladığı yerden başlayabilirim. Çünkü süregiden yaşam, dur durak bilmezliği ile sanki hiç geri dönüşü olmayan bir yolculuğa benziyor. Andan ana günden güne değişen sahneleriyle bir daha hiç göremeyeceğimiz yerlerden geçip gitmek gibi. Zamanla birlikte giden ve aynı anda zamanın içinden geçen yolcular gibiyiz. Ruh rehberi eşliğinde seyahat etmekte bedenlerimiz.
Diğer tarafta, yolda olmak yolcu olmak benim tutkum, hayatımın bir parçası. Çıktığım her yolculuk büyük ruhsal yolculuğumun bir iz düşümü. Her rota özüme doğru benden başlar ve bende biter. Hissettiklerim çok derin çok manalı benim için ve ben bu derin mânâdan besleniyorum.
Ruhuma bakan yönüyle ben gittiğim her yerde gurbetteyim ama evimdeyim aynı zamanda. Gurbet benim evim. Ait olmadığım yerlerin hepsinde bir parçam var. Parça parça dağılıp toplandığım yerler hep uzaklar uzaklar.
Rüyalarımda yuvarlandığım sonsuz boşluğa uzaklarda tutunurum. Her köşede sorumsuzca kaybolur tekrar tekrar bulunurum ve kendimden özgürüm, dünyadan bağımsızım. Sınırların ötesi ne kadar sınırsız… En kalabalık yerleri uzakların, çok sessiz çok ıssız..
Bazen tarihin içinden geçiyorum sessizce durup dinliyorum. Belki duyarım diye seslerini ruhların. Keşke çözebilsem sırrını izini sürdüğüm bütün mânâların. Kimin eli değdi kimin ruhu dokundu kimin izi var? Aklımı çeler, kalbime dokunur bu hissiyatlı sorular.
Farklı iklimler, tabiat ve renkler, okyanuslar, denizler ve ırmaklar şelaleler. İşte uzaklara misafir olana var bu güzel seyirlikler.
Lisanını bilmediğimden farklı değilim ve bu bilgiyle herkesle ortak bir dil konuşabilirim. Her dilde, dinde, her renkte ve görünümde insan. Sevinince gülmemiz ve üzülünce akan gözyaşımız bize Yaradan’dan armağan.
Ben çok gezip çok bilmeye talip değilim. Zaten öğrenmeye ne aklım yeter ne ömrüm. Gönlümün duyduğuyla müsemma gezip görmüşlüğüm.
Bu sebeple ki, yollar bana az şey öğretir çokça, gönül telime dokunur. Yollar benim ağzımdan şiir şiir dökülür…
( Bu yazıda bana ilham olan ve yazı vesilesiyle anma onuruna nail olduğum, Üstat Aşık Veysel’in ruhuna sonsuz saygı ve hürmetlerimle… Mekanı cennet, ruhu şad olsun. )
Emine Armağan
Yorum yap