Gönül coğrafyasından silinmiş bir şehrim ben.
Ne her biri mutluluğa çıkan yollarım, ne de huzura sıfır evlerim var.
Dağlarım, gururlu, mağrur, geçit vermez. Hep dumanlıdır başları.
Limanlarım köhne, terk edilmiş. Uzun zaman olmuş gemiler uğramayalı.
Ot bitmez, kervan geçmez çöllerimden.
Ovalarım kurak, kuyularım kör.
Mayın tarlaları ve dikenli tellerle çevrili dört bir yanım.
Gökyüzüm hep gri; havam sisli, puslu.
Göz gözü, gönül gönlü görmez semalarımda.
Yıllar geçti son yağan yağmurun üzerinden.
Kirlerimden arınmış, temizlenmiştim oysa o yağmurla.
Ardından güneş çıkmıştı, kasvetli hava dağılmış, mavi bir huzur yayılmıştı gökyüzüne.
Pırıl pırıl parlıyordu güneş bulutların arasında.
Hatta bir gök kuşağı dolanmıştı göğün beline.
Yalancı baharmış meğer, aldanmışım!
Sonra tek bir sevgi damlacığı düşmedi topraklarıma.
Önce yeşil umutlarım sarardı, sonra pembe hayallerim soldu.
Ardından mavi özgürlüğüm kurudu.
Yavaş yavaş silindi tüm renklerim.
Geriye gri bir yalnızlık kaldı.
Önce yıkıp yağmaladılar, sonra başka şehirlere göç ettiler, içimde barındırdıklarımın çoğu.
En son kuşlar da sustu.
Ölüm sessizliği çöktü üzerime.
Terk edilmiş, virane bir şehirdim artık.
Zaman asılı kaldı havada.
Aylardan hep kasım, mevsim hep sonbahar.
Ve bu yüzden bağrımda yetişen tek çiçektir Kasımpatı.
Ölümsüz aşkların, hüzünlü hikayelerin ve vefanın adı
Ama bir vefalı daha var ki hiç terk etmedi beni,
Hala salınır durur sokak aralarımda, eteğini savura savura.
Gece mavisi saçları rüzgarlardan daha asi.
Yıldızlar takmış bir de utanmadan.
Gözleri derin bir kuyu, dudakları yangın yeri.
Bazen bir türkü tutturur, olur olmaz saatlerde.
Teni anason, nefesi hüzün kokar.
Bazen ay ışığında dans ederken görürüm onu yalın ayak.
Dünyanın yönüne ters, döne döne yükselir sanki göğe.
Bir kahkaha atsa sanırsınız ki hiç derdi, kederi yok.
Oysa çok iyi bilir yaralarına tuz basıp sarmayı.
Bir tek ağlarken yalnız ağlar, gizler gözyaşlarını, göstermez kimseye.
Arada dalar gider uzaklara, koyu gri derinlikte kaybolur sanki.
Sonra kalkar kasımpatılardan rengarenk bir taç yapar başına,
Masal prensesi olur aniden.
Bir gün, Ferhat’ın dağları delip geleceğine, Mecnun’un çölleri aşacağına,
Kerem’in saz çalıp, türküler söyleyeceğine inanır.
Aşkın masallarda kaldığını, şehir efsanesi olduğunu anlamaz.
Sonsuz aşkla kutsanacağı günü ve her aşk masalının mutlu sonla biteceğini hayal eder.
Öyle parlar ki gözleri hayal ederken.
Grileri yırtıp atmak isterim üzerimden.
Bayramlıklarımı giymek,
Yıkıntılarımdan yeniden doğup her yeri kırmızı-beyaza boyamak,
Mutluluk diyarının başkenti olmak..
Oysa ki, kayıp bir şehirim ben, içimde salınır bir deli.
Beni de kendine benzetti!
Yorum yap