Bir durumun her gün meydana gelmesi onun mucize olduğu gerçeğini değiştirir mi?
Güneşin her sabah doğması, o koskoca karanlıkları aydınlatması… Rüzgar mesela…
30 yaşına kadar rüzgarın hiç esmediğini düşün.
Bir gün pencereyi açıyorsun ve hafif bir meltem esiyor yüzüne, deniz kokulu. Şok olursun. Ne olduğunu anlayamaz, korkarsın. Görünmeyen bir gücün bana dokunduğuna yemin edebilirim ama bunu kanıtlayamam dersin. Peki ya 30 yaşında ilk rüyanı görseydin, sabah dilin tutulmuş bir şekilde uyanmaz mıydın?
Aslında keyifle yaşamaya gönlün varsa bir yolunu bulup hayatın mucizelerle dolu olduğunu görürsün. ‘Geminin mutfağında ölmeyi bekleyen ıstakozlar için Titanik’in batması bir mucizeydi.’ Mucizenin ne zaman, nerden, kimin başına geleceğini bilemezsin.
Ve tanrı şahane ruhlar yarattı. Her şeyden içine biraz biraz ekledi. Şefkat, nezaket, merhamet, biraz kin, biraz nefret, bir tutam kıskançlık, az biraz hırs, biraz da kibir kattı, üzerine şehvet ve arzu serpiştirdi. Sen hangilerini besleyip çoğaltıp şahane bir ruh olacaksın? İyiliklerle, güzelliklerle şahane bir ruh mu, yoksa kibirinle, hırsınla, kıskançlığınla şahane bir ruh mu? Evet ikisi de yaradanın üflediği şahane ruhlar. Sendeki arızaları, hasarları, zaafları görüyorsam bu bende de var olduğundandır. Onları tanıyorum. Tek fark onları ya çok derinlere bastırdım ya da uğraşıp söküp attım. Aslında insanın insanı anlamaya gönlü varsa bir yolunu bulur ve onu anlar. Kınamaz, yargılamaz, ötekileştirmez. Hepimizin korkuları, herkesin kusurları var. Kınadığın şeyin mutlaka başına gelmesi aslında hayatın sana; ‘Sen hayırdır? Dur bakalım, bence sen bu işi ondan daha iyi yaparsın.’demenin bir başka yöntemidir. Biz bu adil ve kusursuz sistemin şahane kusurlu ruhlarıyız. Sadece hepimizin biraz hoşgörüye ihtiyacı var.
William Shakespeare’ın ‘Bir yaz gecesi rüyası’ oyununda yazdığı gibi ilişkiler gerçekten bu kadar karışık mıydı? Biz de ormandaki sihirli çiçeği bulup suyunu istediğimiz kişinin gözüne damlatsak sonsuza kadar onunla mutlu olur muyduk yoksa işler iyice karışır mıydı? Yaz gecelerinin ardından çetin kış geceleri gelmez miydi? Hisler gerçekten de hava olayları gibi değişken miydi, yoksa sonsuza dek sürer miydi? Aşkın ızdırabını silsek, cilvesinden geriye ne kalırdı? Sana ızdırap gelen ayrılık ya da olduramadığın ilişki seni ormanın karanlık güçlerinden korumak için miydi yoksa bakalım yazgında olmayan şeylerden nezaketle vazgeçebiliyor musun, sınavı mıydı? Shakespeare’in zamanında da love bombing, gaslighting ya da ghosting gibi hastalıklı kavramlar var mıydı? İnsanların sağlıklı ilişki kurması gerçekten bu kadar zor muydu?… Değildi. Aslında insanın geçinmeye gönlü varsa bir yolunu bulur ve geçinir. Her şey bu kadar basittir. Bir arkadaşımın psikoloğu ona hayatının kaynağını sormuş. O da bir sürü şey saydıktan sonra sevgi olduğuna karar vermiş.Hayat kaynağın sevgiyse eğer, sevgiden besleniyorsan geçinirsin. Sağlıklı ilişkiler kurar, sevgiyle her şeyi iyileştirebilirsin. Canım küçük prensin de dediği gibi ‘Bir çiçeği büyüten sevgi, insanı değiştirmez mi sanıyorsun?’
Çok sevgiler…
Şebnem HOŞER
Yorum yap