Emine Hanım merhaba. Sohbetimize, sizi kısaca tanıyarak ve okurlarımıza da tanıtarak başlayalım mı?
Merhabalar. Ben Emine Nalçacı Maviş. 35 yaşındayım. Doğma büyüme Ankaralıyım. Diş hekimiyim. Tüm eğitimlerimi Ankara’da aldıktan sonra 26 yaşında çalışmak için Sinop’a yerleştim. 3 yıl Sinop’ta 2 yıl Düzce’de görev yapmamın ardından 2014 yılında evlendikten sonra İstanbul’a yerleştim. Halen burada yaşıyorum. Dünyalar tatlısı 3,5 yaşında bir kızım var. Şuan da 22 haftalık oğluma hamileyim. Heyecanla doğacağı ocak ayını bekliyorum. Aynı zamanda Reiki 3B aşamasında Reiki Öğretmeniyim..
Reiki grubundan arkadaşlarımın genelde ilginç başlama hikayeleri vardır. Dibe vurduklarını düşündükleri an Reiki’nin hayatlarına bir kurtarıcı gibi girdiğini düşünenler var hatta çevremde. Reiki ile siz nasıl tanıştınız? Master-Eğitmen seviyesine nasıl geldiniz?
Yukarıdaki paragrafı okuyunca iş başvurusuna verilecek CV örneği gibi yazdığımı fark ettim. İşi öz geçmiş formatından çıkarıp, biraz hayat hikayesi katıp, Reiki ile ve esas olarak kendimle nasıl tanıştığımdan bahsedeyim.
Sizin de sorduğunuz gibi benim de Reiki ile tanışmam uzun süreli bir sıkıntı dönemimden sonra oldu. Sorun şuydu ki aslında ortada sıkıntı olacak bir şey yoktu. Çoğu insan gibi standart bir hayatım vardı. Ekonomik, ailesel, fiziksel hiçbir problemim yoktu ama içimde yapbozun kaybolmuş bir parçası gibi hep eksik olan bir şey vardı. Bu eksikliğin ne olduğunu bilemiyor, sürekli orada burada arıyor ancak bir türlü bulamıyordum. Beni rahatsız eden bir türlü anlatamadığım şey için psikoloğundan, doktorundan, hipnoterapistinden tutun da falcısına, hocasına kadar herkese gitmiştim. Ama beni rahatsız eden şeyin ne olduğu hakkında kimse beni ikna edemiyordu. Doktorlar hasta olarak damgalayıp ilaç yazıp algısal problemlerimi ilaçla bastırarak tedavi etmeye çalışıyor, psikologlar haftalarca, ‘Bugün nasılsınız?’ diye başlayan, ‘Acaba kapalı havalar mı sizi böyle etkiliyor?’ gibi yüzeyselde kalan analizlerle seans geçirmeye çalışıyordu. ‘Sana cin musallat olmuş, büyü yapmışlar’da geçirdiğim süreçte bana konulan teşhislerin içinde yer almakta bu arada. Neyse çok uzatmadan, hayatımda bana yardımcı olmaya çalışan herkese sonsuz teşekkür ederim. Çünkü onlar sayesinde kendi ruh halimi umutsuz vaka, tedavisi olmayan, çaresiz durum olarak görerek iyice dibe battım ve böylece daha da batacak yer kalmadığından sıçrama dönemine geçişim başladı. Tabi bu sıçrayışta ki başrol beni kendime uyanmam için bana ışık tutan hocam İsmail Bülbül’dür. Çocukluğumdan beri gizemli, sırlı, mistik, dini, spiritüel şeylere hep merakım olması, hastalıkların kaynaklarının esas olarak zihinsel/psikolojik olduğuna inanmam, doğu felsefelerine merak duymam sebebi ile Reiki gibi spiritüel şeylere hep ilgim vardı.
İçimdeki sıkıntıyı da çözmede işime yarayacağı düşüncesi ile Düzce’de çalışırken Reiki öğretmeni yakın bir arkadaşım oldu. Sağ olsun beni Reiki’ye uyumladı. Reiki 1-2-3’ü arka arkaya aldıktan sonra benim için çok sancılı bir arınma dönemi başladı. Hamilelik gibi insanın enerji sistemini, fizyolojisini, psikolojisini etkileyen olay da bu sürece denk geldiğinden, bu dönemde tabiri caizse aklımı kaybediyor gibi hissettim. (Kim bilirdi ki akıl dediğim şartlanmaları kaybedip, gerçek akla uyanacağımı?) Neyse bu dönemde canım hocam İsmail Bülbül karşıma çıktı. Beni Reiki 3a aşamasına uyumlayıp, bilinçaltı, karma terapileri yaptı.
Bunlardan sonra işte esas Reiki’nin ne olduğuna dair idrakım başladı. Bu durum ise önce bilmekle, idrak etmenin farklı olduğunu anlamaktan geçti. Sonra idraklarımın, farkındalıklarımın her geçen an artması ile bir an oldu ki zihin uykusuna dalmış olduğumu fark ettim. O idrak beni kendimi bulma yoluna soktu. O günden sonra da hayat benim için aynı hayat değildi. Olaylar, kişiler aynıydı ama ben değişmeye başladığımdan hayat da değişiyordu. Bu gelişim sonunda hocam 3B aşamasına geçebileceğimi öngördü ve beni öğretmen aşamasına uyumladı.
Okuyan kişilere şunu söylemek isterim ki sadece Reiki değil, diğer spiritüel şeylerle uğraşıyorsanız, bu uğraşınızı sadece zihinsel boyutta yapıyorsanız, “Evrene enerji yayalım, aman pozitif olalım.” gibi düşünceler egosal, zihinsel boyutta kalıyorsa, kavramların soyut manaları açılmadıysa ne yaptığınızı tam olarak anlamamışsınız demektir. Üzerinde tefekkür ederek, zihni sokmadan akılla düşünerek çok daha derinlemesine inmelerini tavsiye ederim.
Genç başarılı bir Diş Hekimisiniz. Diş Hekimi koltuğu insanların genelde kendilerini çok rahat hissetmedikleri, hatta korktukları bir yerdir. Hastalarınızın daha sakin ve huzurlu olmaları için mesleğinizde Reiki’yi kullanıyor musunuz?
Öncelikle teşekkür ediyorum. Aynen dediğiniz gibi hastalar yapılacak işlem basit bile olsa iğnenin, çekimin, hatta o koltuğa oturmanın korkusu ile geliyorlar genelde. Diş tedavileri esnasında kullanmaktan ziyade öncelikle hastaların bu huzursuzluğunu gidermek, rahat bir seans geçirmelerini sağlamak için Reiki’yi kullanmayı çok istememe rağmen, devlet kurumunda çalışmamdan dolayı maalesef uygulayamıyorum hastalarıma. Sadece tedavi sırasında kendime Reiki’yi yönlendirerek, bu şifanın hastalara geçmesi için kanal oluyorum. Reiki’yi seansta uygulasak, o seansı rahat geçirmelerini sağlasak bile Diş Hekimi vs. korkuları örneğin, çocuklukta yaşadığı kötü bir tecrübe ile bilinçaltına yerleşmişse, kesinlikle o kişilere Bilinçaltı Kodlama Terapisi’ni öneririm.
Bir Hekim olarak modern tıp ile geleneksel ve tamamlayıcı tıp arasındaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz? Amerika’da bu ikisi harmanlanmış, batıda da modern tıbba alternatif tıp, destek olarak kabul görmüşken ülkemiz bu konuda nerede sizce?
Benim inanışım her zaman doğu tıbbından yana olmuştur. Doğu tıbbı bilimsel temelde gözükmese de aslında kuantum fiziğine dayalıdır. Felsefesi, tedavi şekli bu şekilde rahatça açıklanabilir. Kuantum fiziği her şeyin enerjiden oluştuğunu ve bütün enerjilerin birbirini etkilediğini ve bu işleyişin nasıl olduğunu açıklar. Doğu tıbbı insanı sadece beden olarak görmez. Zihni ve bedeni birbirinden ayırmaz. Zihnin enerjisi bedenden yüksek olduğundan bedene yansıyan tüm sorunları zihinsel temele oturtur ve zihni arındırarak tedaviyi sağlar, dolayısı ile daha düşük titreşimde olan bedene sağlık yansır. Batı tıbbı maddeseldir, hipotezleri Newton fiziğine dayalıdır. Onlara göre görünen vardır, görünmeyen ise yok diye önemsenmez. Bedendeki problemleri sadece bedensel tedavi eder, asıl etken zihinde kaldığından esas etken hep durur yerinde. Hipertansiyonu tedavi ederken ilaçlarla tansiyonu dengeler, ilaçlarla, diğer tedavi seçenekleri ile veya ameliyatla tansiyona sebep olan kalp-böbrek sorunlarını çözer ama kişinin tansiyonuna sebep olan etken zihninde hep kayıtlı kalır. Örneğin; kişi geçmişte hazmedemediği bir olayı/kişiyi, gelecekle ilgili bir kaygıyı düşündüğünde sakin ruh hali değişip, rahatsız edici duygular kişiyi esir alır ve kan basıncını artırır. Kişinin zihni bu kaygı/nefret vs gibi duygulardan arındırılmadıkça, düşünceleri dinginleşmedikçe tıbbi yapılan tedaviler semptomatik kalacaktır. Bu yüzden bu hastaların tıbbi tedavilerinin yanı sıra zihinsel olarak da iyileştirilmesi, daha doğrusu kendi kendini iyileştirmeye yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Alternatif tıp alanlarının yasal olarak kabulü benim gördüğüm son yıllarda baya bir artış gösterse de Reiki henüz bakanlık tarafından onaylanmadı. Birçok ülkede kabul edilip, üniversitelerde uygulanırken ülkemizde hala kabul görmüş değil. Aslına bakarsanız ben de sırf bu amaçla, Reiki’yi bilime katabilmek amacı ile (bilimsel temele oturursa onaylanır umudu ile) fizyoloji bölümünde doktora yapmaya başladım. Henüz ders aşamasındayım. Bir ilerleme kaydetmiş değilim, ancak umudumu hiç yitirmiyorum ve bir gün Reiki’nin varlığının kanıtlanacağına inanıyorum.
Bir kızınız olduğundan ve ikinci bebeğinizi beklediğinizden bahsettiniz. Hamilelik sürecinde Reiki’yi kullanıyor musunuz? Bir anne olarak, çocuk eğitim, gelişim, ruhsal ve bedensel sağlığı için tavsiye edebileceğiniz çalışmalar var mıdır?
Evet canım kızım İpek’im 3,5 yaşını geçti. İpek’e 9 aylık hamileyken hocam İsmail Bülbül onu da karnımdayken Reiki 1 e uyumladı. Şimdi oğlumun da 9 aylık olmasını bekliyorum ki o da kısmetse uyumlansın.
Onun haricinde ben de sık sık bebeğime Reiki veriyorum. Doğum sonrası İpek çok huzurluydu. Bu durumda Reiki’nin etkisi olduğunu da düşünüyorum.
Çocuklara özel olarak çalışma yapılması konusunda açıkçası herkesi kendi fikirlerine bırakıyorum, ancak bence çocuklara çalışmak yerine çocukların anne- babalarına çalışmak çok daha doğru olur. Çünkü, anne olunca çok fazla gözlemleme fırsatım oldu ki anne babalar zihinlerindeki hırsı, kendi rekabetlerini, içlerindeki öfkeyi, aşamadıkları ego problemlerini aynen çocuğuna işliyor. Kimse kendinin farkında değil, zihinleri/egoları hepsini parmağının ucunda oynatıyor. Onlar da özgüvenliyiz sanarak kendilerini mutlu etmeye çalışıyor. Uzatmadan şu örneği sizlerle paylaşıp yazıyı bitireyim. Geçen gün parkta iki çocuk oynuyor, 2 yaşındalar ya da az daha büyük. Birisi diğerinin oyuncağını almak istiyor, diğeri de vermiyor. Sonra unutuluyor oyun devam ediyor. Var olan bu durum sıradan bir olay ama çocuklardan birisinin annesi egosunun esiri. Bu yüzden olay bu anne için bu sıradan bir olay değil. Diğer çocuk kendi çocuğuna oyuncağını vermediğinde, oyuncağı alamayan çocuğun annesinin zihni hemen kontrolü ele alıyor, “BENim çocuğuma nasıl oyuncağını vermez? Kim oluyor da bu çocuk benim çocuğumu üzer.” gibi düşünceleri aklına sokuyor ve hırs, intikam duyguları ile anneyi esir alıyor. Sonuç olarak anne davranış olarak çocuğuna, “O sana vermedi, sakın sen de ona oyuncağını vermeyeceksin.” demeyi seçiyor. Buna benzer düşünceler aslında çoğumuzun günlük yaşadıkları. Reiki ne katar sorusunun cevabı aslında burada başlıyor. Reiki, doğu felsefeleri, farkındalık çalışmaları, kişinin kendini bilmesi, burada devreye giriyor. Çünkü bunlar size zihnin idrakını ve sizin zihinden ibaret olmayıp özden olduğunuzu öğretiyor. Kendini bilen/zihni kendinden ayırabilen kişi aklına bu örnekteki gibi düşünceler geldiği AN, kişi bu düşünce ve duyguları FARK EDER, zihnin kendine hakim olduğunu anlar. Düşünceye bağlı otomatik gelişecek davranışına KENDİSİ yön verir, bu düşüncelerin/duyguların kendisine hakim olup olmamasını kendisi SEÇER. Yani zihin ona seçme HAKKI verir, o da sevgi içeren/nefret içeren hangisini seçmek isterse onu seçer. Kendini/özünü tanıyan sevgi içerikli olanı seçer, çünkü yaptığı her davranışın/düşündüğü her düşüncenin kendisine geleceğini bilir. Bu farkındalıkla zihnin tuzağına düşmeden hep iyi olanı seçeceğinden, kendi yaşantısında da hep iyilerle yaşar. Bu durum öyle bir-iki günlük bir olay değildir. İşte reikinin/dinlerin/diğer doğu felsefelerinin eğitimlerinin amacı bunu kişinin yaşamı haline getirmektir.
Kısaca çocuklarımızdan ziyade kendimizi eğitmemiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü biz sevgi dolu/ saygılı/ merhametli vs olursak çocuklarımız da bunu görüp bu şekilde büyüyeceklerdir. Kendimiz hırslı/korku dolu/endişeli olabiliriz ama bu duyguların sebep olduğu davranışları çocuklara yansıtmamalı, kendi zihnimizdeki olumsuz cümle kalıplarını (karanlığa gitme korkarsın/ aman düşersin/ sen yapamazsın…) çocuklarımızın kafasına sokmamalıyız. Bu şekilde zihinleri daha temiz olacak, kendi özlerini fark etmeleri çok daha kolay olacaktır.
Son olarak henüz Reiki ile tanışmamış okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
İnanın inanmayın ama tanışın. Tanışır tanışmaz ne olduğuna dair bir fikriniz olmayacak meraklanmayın. İlk başlarda olaya sadece yüzeysel bakacaksınız, “Bu da ne ya hiç bir işe yaramıyor, ne saçmalıyorum ben.” dediğiniz zamanlar olacak. Sadece izlemede kalın. Dikkat edin, bunlar zihni tanımak için fırsatlar fark edin. Uyanık günler yakındır.
Röportaj Yapan: Şerife Eren Ünal, Ekim 2019
Yorum yap