Yazımın bu ay ki konusunu yol ve yolculuklar üzerinden yazarım diye düşünmüştüm fakat; içimden dökülenleri yazmaya karar verdim. Bir kurgu içinde yazmak çok hoştur ama şu anda ihtiyacım olan şey kendimi olduğu gibi ifade etmek. İtiraf etmeliyim ki, yazı yazmak beni kendime daha çok yaklaştırıyor. Kafamdaki tüm delilikleri ve soruları açıkça ifade etmemi sağlıyor. Yazı bittiği anda ellerimde biriken enerji akımı gidiyor ve içimde bir ferahlama oluyor. Bunları okurken, ‘Ben nasıl yazarım ki?’ diye düşünenleriniz olabilir. Kendinize öncelikle saçmalama ve serbest bırakma izni verin. Aklınıza gelen ilk kelimeyi yazıp sonra gelen kelimelere, ‘Hadi bakalım gir kapıdan içeri’ dediğinizde inanın birbirlerinden bağımsız olsalar dahi gelecekler. Çağırmadan önce, inandığınız ve söylemekten hoşlandığınız bir mantrayı da tekrar edebilirsiniz. ‘Açıl susam, açıl!’ gibi.. Hatta o an size anlamsız gelen kelimeler, yazı bittiğinde anlamlı bir yazıya dönüşebilir. Bunu ancak deneyerek görebilirsiniz.
Kelimeleri insanlara benzetiyorum. Birbirlerinden bağımsız ve farklı olsalar bile yan yana durabiliyorlar. Evet, böyle durumlarda pek uyum olmuyor ama aykırı duruşlarıyla diğer cümlelerden ayrılıyorlar. Hayatta yaşadığımız her şeyin bir zıttı varken kelimelerin uyumsuzluğu neden olmasın ki? Yazabilir miyim diyen düşünen sevgili okurum, bunu bir düşün derim. Masallar bence bunlara en büyük örnek. Masallarda, kelimelerle beraber karakterlerde birbirinden bağımsız yan yana gelebiliyor. Cüceler ve karıncalar birader, orman perileri ve tavşanlar en yakın arkadaş olabiliyor.
Yaratım dediğimiz kavram bu serbestlik ve sınırsızlık içinde oluşuyor. Bunun adına doğaçlama da diyebiliriz. Sadece yazıda değil, hayatın her noktasında farkında olmadan bu yaratımı gerçekleştiriyoruz. Örneğin; malzemeleri içinden geldiği gibi ekleyip yaptığın bir yemek tarifi, ilk kez karşılaştığın durumlara karşı ürettiğin anlık ve faydalı çözümler, akış içinde kaldığın anlarda karşına çıkan mucizeleri karşılama biçimin..
Serbestlik ve sınırsızlık kavramı hem özü hem de zihni ilgilendirir. Zihin berrak bir halde olduğunda, endişeleri, kaygıları, geçmişi, geleceği, kalıpları dışarıdan gözlemlemeye başlarız. Bu dışarıdan gözlemleme hali onları reddetmek anlamına gelmez. Aksine onları bir duygu hali barındırmadan olduğu gibi gözlemlediğimiz an, üzerimizde etkilerini yitirmeye başlayacaklardır. Etkisinin geçmesi onları ne kadar beslediğimizle alakalıdır. Besili olma hallerine göre dirençler yumuşayacak ve biz bu gözlemleme halini sürdürdüğümüz süreleri arttırdıkça, ne olduğumuzu anlamamıza yardımcı olacaklardır.
‘Bir süre yaptım etkisini de gördüm ama bırakınca yukarıda bahsettiğiniz veçheler tekrar artmaya başladı.’ diyebilirsiniz. Bu durumda gözlemleme halini yaşamak için her zaman yeni bir başlangıç yapabiliriz. Gözlemleme halinin süresi değişkenlik göstermekle birlikte, kişilerde yemek-içmek gibi doğal bir hale geleceği günü, kişinin hayat yolunda, doğru zamanda kendisine armağan edecektir.
Gözlemleme halinin her yöntemde farklı isimleri vardır. Genel kullanım biçimi meditasyondur. Meditasyonun temeli nefesten geçer. Nefes yaşamdır.. Nefesimizi doğru kullanmayı öğrendiğimiz an, beden, zihin, ruh bütünlüğü oluşmaya başlar, mutlu ve sağlıklı bir bireye dönüşürüz.
Şu an yeniden başlamak ve nefesimizi/nefsimizi dönüştürmek için en doğru andır. Başlama noktasında zihin görevini icra ederek, geçmiş, gelecek, kaygı ve umutsuzluk duyguları ve daha birçok isim vereceğimiz duyguyu getirmeye başlayacaktır. Matematik her yerdedir. Bu kavramlara anlam yüklemeden hepsine bilinmeyen x adını koyabilirsiniz. Zihniniz çok gelişmişse ve kategorileri fazlaysa x,y,z deyiverin. Bu bilinmeyenler olmasa çözüm dediğimiz kavramda olmazdı. Matematik olmazdı, hayatın kendisi olmazdı. Zamanla nefes ve gözlemlemede ustalaştıkça, bilinmeyenler kategorisel bazda azalacak denklemin bilinmeyenleri bir bir çözülüp kendini sonuca ulaştıracaktır.
Sorular saniye de bir ve binlerce olabilir. Bazen de, bir soru bir ömürdür. Soruyu çözmeye başlarkenki biz ile bittiğindeki biz arasında muazzam bir değişim olacaktır. Soruyu çözen kişi çözümün kendisinden ve süreçten tat almaya başladığı noktada cevabı düşünmeyecektir. An’da kalmak eylemi de budur. An’da kalmak soruyu, süreci ve sonucu kişiye unutturacaktır. Unutma anında cevap kendiliğinden gelecek, kişiyi dönüştürüp yeni soruların içine alacaktır.
Kişi denklemin çözümünü öğrendiği için diğer bir soruda aynı uygulamayla An’da kalma cennetini tekrar yaşayacaktır.
Dediğim gibi soru veya soruların bazıları bir ömürdür. An’da kalma denklemi çok deneme gerektiren yollar ister. Bulunduğu zamanda kişiye hayatının formülünü vermiş olur.
Okuyan herkese şifa olsun.
Yorum yap