Varoluş Dergisi

NARDUNGA (GÜNEŞ DOĞUŞU)

“Tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkûmdur” demiş Mustafa Kemal Atatürk.

Hazır yılbaşı zamanı gelmişken biz de sizlerle birlikte tarihimize doğru bir yolculuk yapalım dilerseniz. Yılbaşı kutlamalarını Türkler nasıl yaparlarmış, sebepleriyle birlikte bir hatırlayalım. Biz geçmişimizi hatırlayalım, geçmişimizden bugünümüze taşımak istediklerimizi sebeplerinin farkında olarak taşıyalım. Yazının sonunda da her yerde çok konuşulan yılbaşı kutlamalarının diğerlerinden mi Türklerin almış olduğunu, yoksa Türklerden mi diğerinden almış olduğunun kararını size bırakalım.

Türk sözcüğünün anlamına baktığımızda “güç, güçlü, kuvvetli, kuvvet, sağlam, türeli (kanun ve nizam sahibi) ve türeyen, çoğalan” anlamları ile karşılaşıyoruz.
Türklerin tek tanrılı dinlere geçmezden önceki inançlarına göre yeryüzünün tam ortasında bir “AKÇAM AĞACI” vardır. Türk mitolojisine göre tüm insanlığın türediği ağaç olan akçam ağacını tarih boyunca da bir çok yerde motiflendirilerek kullanılmış olduğunu görüyoruz. Türk tarihi boyunca bir çok yerde motiflendirilmiş olan hayat ağacı figürü, Türk kökenleri bilimsel olarak kabul edilen “Navajo kızılderilileri” tarafından da el sanatlarında kullanılmıştır. Bu bilimsel olarak Türkler’in tarih boyunca bölgede var olduğunu; Sn Gülzade Kahveci tarafından yapılan akademik çalışma ile ispat edilmiştir.
Günümüzde de yaşam ağacı, hayat ağacı olarak adlandırdığımız bu ağacın toprak üzerindeki dalları gibi toprağın altına doğru uzanan kökleri de sonsuz yaşamı anlatan bir simge olarak kullanılmaktadır. Yaz kış hiç yaprağını dökmeyen çam ağacının adını aldığı Çam Bayramı diye Türklerin kutladıkları bir bayramın olduğunu Sümerolog Sn.Muazzez İlmiye Çığ’ın yazılarından okurken aynı zamanda onun paylaşımı olan;
“Orta Asya Türk Toplumları’ nın yılın son gününü 21 Aralık kabul ettiklerini ve bayram olarak kutladıklarını, yılbaşı geleneğinin 325 yılında Hıristiyanlığa geçtiğini söyledi… Gündüzün geceyi yendiği ilk gün olan 21 Aralık’ta, Nardugan Bayramı yapıldığını vurgulayan yazar Zübeyir Batur da, “Noel Baba” efsanesinin temelinde, eski Türk inancının beyaz sakallı İyilik Meleği Ülgen vardır” dedi… ‘YILBAŞI 21 ARALIK’

Eski Türk Tarihi Araştırmacısı Zübeyir BATUR, 31 Aralık olarak bildiğimiz yılbaşının sonradan yaşamımıza girdiğini, TÜRKLER’ in yılbaşını günlerin uzamaya, gecelerin kısalmaya başladığı 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gece kabul ettiğini, söyledi. BATUR, “Bu geceyi takip eden ilk dolunay ise yeni yılın ilk günüydü, çünkü 21 Aralık’ta güneş karanlığı yeniyordu. Güneşin dönüşünü TÜRKLER Nar-Dugan şenliklerinde, kutsal akçam ağacı altında kutlardı. Akçam ağaçlarının dallarına bantlar bağlayarak Tanrıya dileklerini iletirlerdi.

Akçam, hayat ağacıdır. Anadolu’nun kilim desenlerinde halen vardır. Türk inanışındaki yerden göğe kadar uzanan ağaç, Sümer geleneklerinde de var. Türkler’de güneş kutsaldı ama Tanrı değildi. Sürekli çekişme halindeki gece ve gündüzün kavgasından gündüz 22 Aralık’ta galip çıkar. Bu nedenle ‘Yeniden Doğuş Bayramı – Nardugan’ Türk tarihinde çok önemlidir” dedi.

‘İYİLİK MELEĞİ’

Noel Baba efsanesinin temelinde, eski Türk inancının İyilik Meleği Ülgen olduğunu söyleyen Batur, şöyle devam etti: “Bembeyaz sakallı, uzun kaftanlıydı. Akçam ormanlarında, Altın Köşk’te yaşardı. Altay Türkler’ inde, aydınlık alemi, yukarıdaki dünyada, iyi ruhlarla bulunurdu. Orta Dünya’da insanlar, aşağıda ise kötü ruhlar yaşar. Türkler gelenek ve inançlarını göçlerle batıya taşıdı. Bu inançların en yaygın uygulandığı Anadolu; Orta Asya Türk yurdunun uzantısı gibidir. M.S. 3’üncü yüzyılda Hunların, Kafkaslardan Atlantik’e uzanan göç dalgasıyla, Türkler’ in tek tanrılı Tengri inancı, çok tanrılı Avrupa’yı, kökten etkilemiştir.

Nar-Dugan, güneşin doğumu; 24/25 Aralık’ta İsa’nın doğum günü kutlamalarına dönüşürken, çam süslemeleri, dallarına bağlanan dilekler, hatta hediyeler, Hıristiyanlıktan çok önce Türk kültüründe, vardı.” (Kaynak: Muazzez İlmiye Çığ, Sümerolog)

Türklerin inancında sadece Akçam ağacı değil güneş ve ateşte önemli bir yer almaktaydı.
Yılın en uzun gecesinin yaşandığı, aynı zamanda kışın başlangıcı (kış döngüsü) olarak kabul edilen 21 Aralık gecesi, gündüzün daha kısa ve gecenin daha uzun sürdüğü geceyi; Güneşin karanlığa karşı verilen savaşı olarak görmüşler. Güneşe destek gibi tüm gece o zamanın şartlarında ateşli aydınlatmalarını gün ışıyana kadar kullanmışlar. Sabah olup gün ışıdığında ise bunu Güneşin zaferi olarak görmüşler, gündüzün geceyle olan mücadelesini kazanmış olarak adlandırmışlar.
21 Aralık’tan sonraki ilk dolunayı da yeni yılın doğuşu olarak kutlamışlar. Moğollar’dan gelen Nar (Güneş) sözcüğü ile Türkler’den gelen Tunga (Doğuş) sözcüğü birleştirilerek Güneşin Doğuşu anlamına gelen NARDUNGA bayramı adını vermişler bu yeni yıl kutlamalarına. En uzun gece ola 21 Aralık tarihinden sonraki ilk dolunaya kadar uzun süren gecelerini aydınlatmaları Güneş’in karanlığa olan mücadelesine destek anlamına gelmiyordu sadece, o yılın çok sert geçip kendi yaşam koşullarını zorlaştırmamaları için de yapılan bir şeydi. 21 Aralık’tan sonraki ilk dolunayda yaprağı hiç yeşilliğini kaybetmeyen çam ağacının dallarını, dileklerini dileyerek bağladıkları renkli kumaş parçaları ve iplerle süsler, tüm sevdikleri ile birlikte o ağacın altında paylaşımlarda bulunup, müzikle birlikte kutlamalar yaparak yeni yılın gelişini kutlarlarmış. Halen Anadolu’nun bazı yerlerinde dilek dilerken kullanılan renkli kumaş parçalarının ağaçlara bağlanıyor olduğunu görebiliyoruz. Bize ne kadar tanıdık gelen bir inanış değil mi?
Bir de yılbaşı gecesi bereketi simgeleyen narın patlatılması. Biz şimdi bereketin artması için yapıyor olsak da Moğollarda Güneşin Nar sözcüğü ile adlandırılması ve Türklerin Güneşli günlerin çok olması için, Güneşin doğuşu anlamına gelen NARDUNGA bayramı olarak bunu adlandırıyor olmaları çok enteresan bir bağ oluşturmuyor mu sizce de? Güneşe Moğollar’da verilen ad Nar, Türkler’de Güneşin doğuşu diye adlandırılan NARDUGAN bayramı ve şimdiki kutlamalarda bereketin artması için kırılan nar ….

Gelelim biz tüm bu hatırladıklarımızla neler yapabiliriz kısmına; 21 Aralık gecesini aydınlatabiliriz, ateş enerjisini kullanmak için mum daha iyi olur demek isterdim ancak uyuyup kalma ihtimaline göre bu oldukça riskli durumlara sebep olabilir onun yerine akşamın erken saatlerinde, siz uyanıkken kısa bir mum yakma işleminden sonra (maksat ateş enerjisini çalıştırmış olmak) gece ışığınızı açık bırakmayı seçebilirsiniz. Türk mitolojisinde geçen şekliyle yeni yıla girişi bilmek isterim derseniz de 21 Aralık’tan sonraki ilk dolunay 14 Ocak saat 01:27’de gerçekleşecek diye de belirttikten sonra yılbaşının asıl teması olan geçmişteki kırgınlıkları, olumsuzlukları ardımızda bırakarak sevgiyle, hoşgörü ile, birlikte olmanın verdiği mutluluk ile yeni gelen yılın gelişini kutluyor olmak, yeni gelecek olan yıldan beklentilerimizi, dileklerimizi dilediğimiz şekillerde sunarken önceki yılın üzerimizde yarattığı olumsuzluklardan arınarak dileğimizi diliyor olmak en önemli ritüel olacaktır diye düşünüyorum.

Yeni gelen yıl, sevginin, barışın, huzurun arttığı ve herkesin gönlünden geçen güzellikleri ömrüne taşındığı bir yıl olsun hepimiz için şimdiden en uzun geceleriniz aydınlık, yeni gelen yılınız kutlu olsun.

Zeliha SEVİNÇ

Kaynak; Türk Mitolojisi -Nuray Bilgili, Nardunga ve Türk yılbaşı kutlamaları üzerine çeşitli makaleler, Muazzez İlmiye Çınar-Sümerolog, Sn Gülzade Kahveci, Eski Türk tarihi Araştırmacısı Zübeyir Batur

Zeliha Sevinç

1972 yılında İzmir’de doğdum. Eğitimini aldığım Bilgisayar Programcılığı, Bankacılık ve Sigortacılık bölümleri üzerine hiç bir çalışma hayatım olmadı. Aile mesleğimiz olan Tekstil üzerine farklı firmalarda yöneticilik deneyimlerim oldu. Kendime olan yolculuğum esnasında öncelikle Astroloji ile ve sonrasında Reiki ile tanıştım. Temel, orta ve ileri eğitimlerimi ikişer kez farklı hocalardan alarak tamamladım. İlişki uyumunu anlatan Sinastri ve Astro Tarot eğitimlerimle de devamını getirdim. Öğrenmeye doyamadığım Astroloji'nin diğer alanlarında da eğitimlerime devam etmek istiyorum.

Reiki uyumlamalarımı İsmail Bülbül hocamdan aldım. Reiki 3A Master öğrencisiyim. Reiki alanındaki ilerleyişim ise hocamın ne zaman beni hazır görmesi ile olacağı için olduğum anın tadını almayı seçiyorum şu an.

Günlük yorumlarımı paylaştığım kendi sayfamın dışında farklı dergilerde de yazarlık deneyimlerim oldu. Yazılarımla başkalarının yüreklerine sevgi ile dokunup öğrendiklerimi aktarabilmeyi seviyorum. Dilerim birbirimize olan her dokunuşumuz sevgi ile olsun hayatlarımızda güzel etkiler yaratsın.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler