Geçtiğimiz günlerde değer verdiğim bir arkadaşımla gelecek eğitim yılının planlaması hakkında konuşurken “Henüz karar vermedim .” dedim. O da bana “Henüz umuttur!” dedi. “.Bu cümlenden bile umutlanmayı tercih ediyorum.” dedi. Bir an durdum. Bir bağlantı sözcüğü gibi görünen, tek başına anlamı olmayan ama cümlede nerede konumlandırırsan konumlandır umut ifadesi verebileceğini fark ettiren bir an oldu bu sessizlik. Elbette insanların bakış açısı ile ilgilidir, bazıları söyler geçer, üzerine düşünmez, belki farkına bile varmamıştır. Durum öyle gösteriyor ki bazı sözcükler ‘umudu tercih edenler’ ve ‘etmeyenler’ diye insanları ikiye ayırıyor bile olabilir. Bir sözcükle ve sözcüğün kişide ifade ettiği anlama göre bile insanlar kendi içinde ayrılabiliyor ne tuhaf ki. Bir sözcüğün büyülü tarafını seçmek, bize iyi gelecek hale getirebilmek de kişinin penceresinin nereye açıldığını, hangi yöne baktığını gösteriyor.
Hayata aynı pencereden bakıyor olmak ve aynı pencereden bakmamak ise iletişimin seyrini ve akıbetimi belirliyor. Arkadaşlık ilişkilerinden özel ilişkilere kadar merkeze almamız gereken önemli bir pencere bu. Bu pencerenin hangi yöne açıldığı, iletişimin en önemli kaynağı. Bu sebeptendir ki görüştüğümüzde bizleri enerji olarak düşüren ve görüşmemek istediğimiz kişileri de ayrıştırıyor bu pencere. Çünkü bizim, ‘enerjimizi düşürüyor’ diye tanımladığımız kişilerin penceresi “henüz” e açılmıyor onların pencerelerinin içinden dünyalarına “umut” sızmamış. Güneş girmeyen eve doktor girer misali şifalanması gereken köşeler var gönül hanesinde.
Henüz sözcüğünün içerdiği umuda yönelik yazar Şermin Yaşar “sırtımızı sıvazlamaya gelmiş gibi ” der. Yani bizi umuduyla oyalar ve şimdi değil ama gerçekleşecek mesajını verir. “Belki ” sözcüğü gibi bizi oyalamaz bizi ihtimaller denizinde bir o yana bir bu yana sürüklemez. Belki gelir ile henüz gelmedi arasındaki anlam farkına baktığımızda birinde gelmeyecek ihtimali varken birinde buram buram umut vardır. Sırtımızı sıvazlayan henüz sözcüğü bize beklemeyi, sabretmeyi öğretir. Sabır ise şehir insanının kendinde geliştiremediği tek özelliktir.
Beklemek, beklerken neyi çoğalttığımızla ilintilidir. Umudu mu çoğaltıyoruz kaygıyı mı? Pozitifi mi yükseltiyoruz yoksa bizi acabalarla aşağı çeken düşünceleri mi? Bu bekleme süresini ne ile dolduruyoruz? Hangisini seçtiğimiz, hayatımıza açtığımız pençelerimizi de şekillendiriyor farkına varmadan. Bekleyişimizi umutla, iyi düşüncelerle biçimlendirdikçe belkilerimizi de henüzümüz ile el ele tutuşturup umuda koşmalarını sağlamış ve güzel bir sonuca netleştirmiş oluruz.
Henüz sözcüğünün hayatımızın umuda açılan penceresinden bize hep umudu aşılayan, yaşamak yani ağır bastığından diyen ulu çınarımız Nazım gülümsüyor bize ve “henüz” sözcüğünü en güzel dizelerine nakşediyor ve diyor ki;
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür…
Zarife TARAKÇI
Yorum yap