Bir matematiği var bunun kelimelerle anlatılamayan.
Matematikten anlamam deme.. Bu içsel matematiği anlamak hayatın matematiği.. Hayatın, gerçeklerin ta kendisi..
Çok basit, çok sade.. Kendini her halinle kabulün olduğu, bir iddianın olmadığı, izin verebildiğin, gerektiğinde reddedebildiğin bir hal.. Hem evetin, hem de hayırın su gibi aktığı anlar..
Bu da ne der gibi bazı düşünceler.. Düşüncelere de eyvallah gel geldiğin diyebildiğin bir hal.. Gelen düşüncelerin iyisi de kötüsü de insana mahsus olduğunu idrak ettiğin anlar..
Yargıları da, insani, nefsani anlarında bizim bir parçamız olduğunu idrak ettiğimiz anlar..
Aslında küfürün yerinde olduğunda kulağı tırmalamadığını anladığın bir an.. Küfürün kendisine değil de o durumun kendisiyle uyum halinde olduğunu görünce onun bile bir ahengi olabilir dediğin bir an gibi aynı zamanda..
Kavga gürültünün ortasında negatifi görmek yerine, ifadenin yer bulduğunu görüp bir rahatlama gelmesi, e sonunda ya uzlaşma ya kopuş var ama ne olursa olsun ‘hareket’ var, düşüncesiyle o an için bile tebessüm edilebilmesi.. Bir nevi her şey olumlu ilerlemeyebilir, dualitenin varlığının kabulü..
Düşüncelere dalınca çokta şey etmemek lazım dediğin anların çoğalması..
Günlük rutinler, iş, ev, çocuk derken sanki zaman elinden kayan bir şeymiş gibi hissediyor insan.. Arzu, istek ve niyetlerle başladığın yolda -eğitimin- çok yoğun geçen bir hayatta olabilir.. Zaman yetmiyor mu? Yetmesin.. Zamanı gelince yeteceği zamanlar olacak.. O zaman da tadını daha çok çıkartacaksın.
Klasik gelebilir şu an ama cümlelerin ve adının bu yazıya ve sizlere şifa olacağına inandığım Yunus Emre’nin de hocası olan Tapduk Emre’nin sözünü araya iliştirmek isterim. Tapduk Emre Der ki: “ Uyanma vakti geldiyse eğer bir uyandıran olur elbet. Kimine Hızır, kimine uçan kuş, kimine biten ot, kimine açan çiçek, kimine akan su, kimine dilsiz taş.”
**********************
Bu yoğunluk olmasa zihnin çetrefilleri rahat bırakmayacaktı belki de seni.. Yoğunluk zihin oyunlarıyla uğraşmaktan koruyor ‘zan’nımca bizi.. Zihnin ötesine geçilen bir an varsa hareketle mümkün bence bu.. Bırak kendinle ilgileneme bir süre.. İlgilenemediğini sandığın anlar ruhunla ilgileniliyor hiç merak etme.. Hareketin ve yoğunluğun ve bazen karmaşanın verdiği şifayı aklının yettiği çözümlerle aşamayacaksın sevgili arkadaşım.. Bırak hayat çözsün senin adına.. Bırakta incilerin dökülsün biraz.. O çok güvendiğin yanlarına lapa lapa karlar yağsın da temizlensin, yeni bir ‘sen’ yaratsın. ‘Zan’netiğimiz ‘ben’lerimiz haklıyım ‘ben’ demeyi bıraksın da azıcık hata yapsın.. Sonra “hatasız kul olmaz” deriz Orhan (Gencebay) baba gibi.. Ama içten, ama samimi..
İşte yegane ‘akış’ işte bu.. Hayata iyisiyle kötüsüyle güvenmek ve kabul etmek.. Tanrı’ya, Allah’a senin metan her neyse ona.. Dolaylı yoldan kendine..
Sonrası mı? Sonrası akışta kendi kendine pişip bir ‘hâl’ olacak.. Çokta şey etmemek lazım buna da.. Onu da olacağı zaman düşünürüz değil mi?
Şimdi yazı satırlarının ‘aktığı’ anlar Kasım ayı sonları, sonra aralık ayı derken, yıl bitmiş olacak.. Gelsin 2025 yılı mucizeleriyle benim için, senin için, hepimiz için.. Koca bir gülümsemeyle akışta bir iyi seneler!
Esra YILMAZ ASLAN
Yorum yap