Varoluş Dergisi

ZÜMRÜDÜ ANKA MİSALİ

Keyifle yazdığım ve sizinle paylaştığım yazılarımdan birini hazırlamıştım aslında yayınlanmak üzere. Konu olarak ise okuduğum bir kitabın bana hissettirdiklerini seçmiştim. Ne tesadüftür ki orada da doğadan bahsediyordum. Doğa ile bağımızı yeniden kurmak üzerineydi yazım. Ama şimdi ne yazık ki, yine bir doğa olayını, fakat içimizi yakan bir afeti üzülerek yazıyorum.

06.02.2023 /  04:17

Zifiri karanlık bir güne uyandık. Ruhumuz sızım sızım sızlıyor…

Depremin yıkıcı gücünü bir kez daha maalesef yaşadık, binlerce insanımızı kaybettik, acımız ortak. Eminim ki gözünü kapattığında o felaketi hissetmeyen, içi titremeyen bir kişi bile yoktur bu ülke sınırları içinde. Deprem bölgesinden 1250 km uzakta sıcak yatağımızda yatmaktan, yediğimiz lokmalardan utandık; su içerken içimiz ferahlamadı, yandık. Suçluluk hissettik, vicdanlarımız ağladı.

Bu acı nasıl tarif edilir ki? Uygun kelimeleri bulamıyorum, bu hisler tarifsiz, kelamın bittiği yer…

Peki, kime kızalım?

Eleştirdiğimiz insanlar, kurumlar, organizasyonlar oldu; kızdık, söylendik, belki de küfrettik. İçimiz yine de soğumadı. Peki bundan sonra ne yapmalı? Bu felaket gibi doğal afetlerde nasıl hareket etmeli buna bakmak gerekir.

Çok derinden yaralandık. Bu kara günlerde yine milletimiz yardımlaşmanın, paylaşmanın, bir olmanın, birlik olmanın ve özverinin kitabını yazdı. El birliğiyle bakkalından çiftçisine, iş insanından emeklisine, madencisinden öğrencisine maddi manevi herkes koştu yardıma, toplumsal dayanışma örneği gösterildi.

Her zaman bizim toplumumuz için çok önemli bir değer olan dayanışma duygusu bir toplumun var olabilmesi için gereklidir. Dayanışma ruhunun toplumda unutulan değerlerin, duyguların, sarsılan manevi değerlerin yeniden oluşturulması için önemli etkisi vardır. Bu tür manevi duyguların güçlenmesi toplumun huzur, barış ve güven içinde yaşamasına da katkı sağlayacaktır.

Yaşanılan büyük afetlerden sonra bireylerin birbirini anlaması, bağ kurması, ortak duyguları paylaşması çok önemlidir. Toplumdaki ortak değerlerin pekiştirilmesi bazen de daha önce yaşanmış ortak acıların hatırlanması ile olmaktadır. Her zaman için  yardımlaşma ve dayanışmanın sürdürülebilmesi için manevi duyguların güçlendirilmesine ihtiyaç vardır.

Necip Fazıl’ın bir sözü geldi aklıma. Söz şöyle idi “Eğer paylaşmayı bilirseniz, ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir” fakat bunu bizim milletimiz zaten çok iyi biliyor.

Afet deyince unutulması zor hatıralara sahibiz. Toplumsal hafızamızda yer alan 1999 depremini bir kez daha hatırladık ve travmamızın tetiklenmesi ile bu depremin hissettirdikleri çok daha derin ve etkili oldu. 1999 depreminde olduğu gibi tüm ülke olarak çok daha güçlü bir  toplumsal dayanışma örneği gösterdik. Böyle bir dayanışma örneği kesinlikle bu toprak insanına özeldir.

Elleriyle beton kazıyıp enkazlardan can çıkarmaya çalışan insanlarımız, itfaiyecilerimiz, madencilerimiz, gönüllü vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları yine değişmeyen görüntülerdi gördüğümüz.

Kurtarma ekiplerinin enkaz altında kalan canlar için insan üstü mücadelesini izledik hem sosyal medyada hem televizyon ekranlarında. Dualar ettik elimizden geldiğince yardım etmeye çalıştık imkanlarımız dahilinde.

Can dostlarımızın enkaz başından ayrılmadıklarını gördük. Hatta dostlarının enkazda yerlerini göstererek kurtulmalarına vesile olduklarına şahit olduk.

Kurtarma ekipleri canla başla çalıştı. Depremden günler sonra bile enkazdan sağ olarak çıkartılan canlarımızı gördük, mucizelere tanık olduk.

Özellikle yurtdışından gelen kurtarma ekipleri ile yer tespitinde beraber çalışan arama kurtarma köpeklerinin toprak altında ne kadar çok canımıza ulaştığını gördük.

Arama kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerin yanındaymışçasına hissettik, sevinç gözyaşlarına da ortak olduk acılarına da. Her biri bu millet için canlarını hiçe sayarak, ailelerini geride bırakıp alanlara koşan birer kahramandır bu halkın gözünde.

Şimdi ise yaraların sarılma zamanıdır. İnsanlarımızın deprem psikolojisinden biran önce kurtulması için gerekenler yapılmalıdır. Unutulmadıklarını, hem devlet olarak hem Türk milleti olarak göstermemiz gerekiyor.

Çıkartılması gereken dersler var elbette, devlet olarak, vatandaş olarak bizlerin sorumlulukları var. Hepimiz biliyoruz ki bilim ışığında herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Yetersizlikler ve eksik kalınan noktalar gözden geçirilip, gereken önlemler daha fazla ertelemeden ivedilikle alınmalıdır.

Katıldığım bir eğitimde öğrendiğim bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum sizlerle. “Japonya’da sıkça yaşanan depremlerde neden binalar yıkılmıyor?” adlı eğitimde konuştuğumuz konu “Bushido’nun 7 erdemli yaşam felsefesi”  idi. Bu erdemler dürüstlük-adalet, cesaret, merhamet, kibarlık-nezaket, içtenlik, şeref, görev-sadakat ilkelerinden oluşmaktadır.

Eğitimde biz derinlemesine konuştuk elbette, fakat bu 7 temel manevi duygu ile depremin ne alakası var kısmını size bırakıyorum, bu erdemler üzerine çok düşünmek gerekiyor.

Hep söylenir “Türkiye bir deprem ülkesidir” diye. Herkes üzerine düşeni en doğru şekilde yapar ise deprem ülkesi de olsak alınacak tedbirler ile deprem öncesi ve sonrası riskleri en aza indirebiliriz elbette. Hiç birşey için geç değildir, yeter ki başlansın bir ucundan tutulsun gerisi gelir.

Yazımı bitirirken;

Hayatını kaybeden tüm canlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum.Cennette rahat uyuyun. Geride kalan yaralı yürekler için aynı olmayacak hiç birşey elbette, bunu derinden hissediyorum.

Toprağıyla taşıyla, gelenek görenekleriyle, ortak tarihimizle biz Anadoluyuz.  Elbette yeniden başlayacağız, Anka kuşu misali küllerimizden doğarak.

Çocuklarımız için yeniden umut yeşerteceğiz. Ben yine umudu yazacağım kendi adıma.

Sevgimle…

Seher BAKIM

 

Seher Bakım

Finans sektörü bilgi teknolojilerinde İş Analisti olarak çalışmaktayım.
Spritüel konulara kendimi bildim bileli ilgim vardı. Okumayı, araştırmayı ve yazmayı seviyorum. Ayrıca fotoğrafçılık ve doğal tarım en önemsediğim hobilerim.
Çekim yasası, numeroloji, access bars, theta healing gibi konular ilgimi çekiyor.
Sevginin iyileştirici gücüne inanıyorum. Sevgiyle dönüştürebileceğimizi; düşüncelerimizi ve bakış açılarımızı değiştirirsek hayatımızı değiştirebileceğimize inanıyorum.
Doğayla baş başa kalmak, gezmek, yeni yerler, kültürler, insanlar keşfetmek benim için büyük keyif.
Hassas kimyası olan biriyim, doğayı, hayvanları kısacası hayatı anlamlı kılan tüm can parçalarını seviyorum.
Ayrıca çok tatlı iki kızım var, biri patili 😊
Herkesin bu dünyaya bir amaç ile geldiğini düşünüyorum. Bir gün bu varoluş amacımızı gerçekleştirebilmemiz dileğiyle…

1 yorum

Yalın Yaldız için bir cevap yazın Cevabı iptal et

  • Bu sefer yorumumu buradan yapayım Sehercim,
    Çok güzel bir yazı olmuş, eline sağlık.
    “Bir tık” senden büyük biri olarak, bu ülke vatandaşlarının belli periyotlar ile küllerinden doğma zorunda kalması, yani anka kuşu olması durumu çok zorlayıcı oluyor.
    Evet, bizler, her zaman olduğu gibi, yine , küllerimizden doğacağız, maalesef.
    Benim ümidim, en azından yeni yapıların ayakta kalacak olmasıydı. Onu bile başaramadık…
    Deprem, bu ülkenin her yerinde… Toprakta, siyasette, ahlakta, eğitimde.
    Velhasıl, zor dostum zor, mecbur küllerden doğacağız, çıkmayan candan ümit kesilmez…

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler