Varoluş Dergisi

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON UZMANI, REİKİ MASTER, VAROLUŞ DERGİSİ YAZARI DR. YASEMİN KAYA İLE RÖPORTAJ

Yasemin Hanım Merhaba. Biz sizi tanıyoruz ama okuyucularımız içinde kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Merhaba… Hangi Yasemin’den? Dönüşüm öncesi mi, sonrası mı? Ama her ikisinde ortak olan “özgür ruhum.” Her zaman doğruyu yapmaya, söylemeye programlanmış, eski halimle de tabiri caizse biraz patavatsız denilebilecek, hem mesleğimi hem de ev hanımlığını her daim heyecanlı, enerjik bir şekilde yapan Anestezi ve Reanimasyon uzmanıyım.

Anesteziyoloji ve Reanimasyon dalında uzmanlık alanınız olduğundan bahsettiniz. ‘Reanimasyon’ kavramı tam olarak nedir?

Anestezide, cerrahi uyarı için geçici olarak hissizlik ve bilinç kaybı oluşturup hayati fonksiyonların devamını sağlarken, bazen de geçici olarak solunum ve kalp atımını durdurabiliyoruz. Reanimasyon ise; hayati fonksiyonları durmuş olanı yeniden canlandırmadır. Arada kavramsal tezatlık var gibi görünse de bütündür. Yin-Yang gibi… Karanlığın içindeki aydınlık, aydınlığın içindeki karanlık gibi…

Anestezi alanını tercih etmenizin özellikli bir sebebi var mıydı?  Bu alanı seçmenin kendi hayatınızdaki etkileri neler oldu?

O zamanlar anesteziyi seçmek zorunlu bir tercih olarak beni yasa boğmuştu. Zor ve yoğun nöbetler, yaşam ile ölüm çizgisindeki hastalar rüyalarıma giriyordu. Kızımı göremeden uyuyup kaldığım zamanlar ve daha ötesi belki boşanma zeminini hazırlamıştı. Ama şu anda, madalyonun diğer yüzüne baktığımda tam da olmam gereken yerde olduğumu görüyorum. Öncelikle dinamizm ve heyecan var. Ayrıca bir hekim olarak hem mesleki hem de kişisel tatmin söz konusu. Bu önemli bir durumdur. Osho haz düzeylerinden 3 basamak olarak bahseder. 1. düzey yaradılışın iç güdüselliği olan cinsel haz iken; 2.si psikolojik hazdır.  Bunu ben kişisel özgüven ile hayatta ve meslekte başarı sonucu, “kendini kabul” olarak değerlendiriyorum. Bu hazza ulaşamayanlar yaşam amacının anlamsızlığı ve mutsuzluğu içindedirler. Bizler, ölümün kıyısından aldığımız her hasta ile yeniden doğarız. Bahsetmişken tamamlayayım; 3.haz ise  spiritüel hazdır. Her ikisinin çok ötesinde, birey olmaktan çıkıp evrensel enerji ile bütünleştiğiniz, korkunun ve egonun olmadığı “meditasyon” anıdır.

Bir yandan Organ ve Doku Nakli Koordinatörü olarak görevinize devam ediyorsunuz.  Türkiye’de organ bağışı konusunda bilinçlenme ne durumdadır? Bir hekim ve vatandaş olarak bu hassas konuyla ilgili okuyucularımızı biraz bilgilendirebilir misiniz? Tavsiyeleriniz nelerdir?

Beyin ölümünde; vücudumuzun motor kısmı olan beynin geri dönüşümsüz hasarı söz konusudur. Yoğun bakımda beyin ölümü gerçekleşen hastanın (ki her hastada bu olmaz) yakınlarından, son umudu bir böbrek, bir karaciğer olan kişiler için bağışta bulunmalarını talep ederiz. Kişi hayatta iken bağışta bulunsa bile, şayet beyin ölümü tanısı almışsa aile izni yine de zorunludur. Organ bağışı maalesef ülkemizde yeterli sayıda değildir. Bu da komplo teorileri ve bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Size hem mesleki, hem kişisel birer sorum olacak. Belki de ikisi de birbirine bağlıdır.   Mesleki hayatınızda veya kişisel hayatınızda yaşadığınız büyük bir dönüm noktası ve anınız oldu mu? 

Aslında ben farkında olmadan yıllar önce ne olmak istediğimi seçmişim. Çocukluk hayallerimde kurtarıcı bir melek iken; Tıp 6. Sınıfta nöbetçi olduğum bir günde hemşire arkadaşımın annesine kalp masajı yaparak hayata döndüren hekime hayran kalmıştım. Evet ben de böyle olmalıydım.  Şimdi ise hastane içinde acil müdahale ekibinin lideriyiz. Ayrıca elimden geldiğince halka okullarda  ilk yardım seminerleri veriyorum. 3 yıl önceki bir anımı anlatayım size. Kızım ile uçakta iken çığlık sesi ile fırladığımı hatırlıyorum. Yolcunun bilinci kapanmış, nabız alınamıyordu. Hemen koltukların üzerine yatırıp kalp masajına başladım. Kızım şaşkınlıkla izlerken  sırt çantamdaki acil çantasını istedim. (her zaman malzemem vardır) O da makyaj malzemelerini çıkarmasın mı? Ah o anlar… Veee hasta bir-iki dakika içinde kendine geldi.  Hatta meyve suyu bile içirmiştim uçak inene kadar. 🙂 Yasemin’in kendi hayatında yaşadığı en büyük dönüm noktalarından biri neydi derseniz;  Her şey bir yana, “farkındalığa adım atma” bir yana oldu benim için. Karanlık içinde boğuşurken zihnimin, buğulu bir camı silince dışarıyı net görmeniz gibi berraklaştığını çok net hatırlıyorum. Sadece “bakış açımın değişmesiyle” alkol, psikiyatrik ilaçlara rağmen devam eden uykusuzluğum bir haftada bir şey kullanmadan çözüldü. Aslında tüm gerçekler aynı yerde ve aynı şekildeydi. Ama ben o resmin içinde kaybolmadan tabloyu uzaktan izliyordum. Hafiflemiş ve huzurluydum.

Yaptığınız meslekte insanlara can veriyorsunuz. Bu çok ulvi bir şey. Sizin nezdinizde tüm hekimlerimize saygı ve sevgilerimizi gönderelim buradan. Modern tıbbın bir parçasısınız. Peki Reiki ile tanışma hikayeniz nasıl oldu? Reiki şuanda hayatınızın hangi noktasında ve ne gibi faydalarını görüyorsunuz?

İnceliğiniz için teşekkür ederim. Zor şartlardaki eğitim ve çalışma koşulları ile hekimler olarak bu ulvi göreve layık olmaya çalışıyoruz. Doğal olarak beş duyumuzla algıladığımıza odaklanan ve pozitif bilim ile eğitilmiş bireyler olarak Reiki saçmalığına inanmadım öncelikle. Bir hekimdim ve bu kadar abartmamalıydım. Farkındalığımın başladığı, algılarımın berraklaştığı o ilk haftada yine aynı arkadaşımın zorlamalarıyla Reiki’ye uyumlandım. Daha sakin, huzurlu ve hafiflemiş bir Yasemin. Aynı anda binlerce şey düşünen ben; dinleyen ve yavaş konuşandım. Başka bir örnek vereyim size; 3 ay kekeleme için psikiyatrik tedaviye yönlendirdiğim personelimin on yaşındaki çocuğu okuldan ağlayarak geldikten sonra Reiki seansı planlamış ve 3 günde içinde olan inanılmaz gelişime şaşıp kalmıştık. Uzaktan Reiki yöntemiyle, çocuk uyuduktan sonra anne ve babayı da meditasyon yaparak dahil etmiştim. Çünkü biliyoruz ki; hepimiz birbirimizin aynasıyız. Çocuklar da en çok ebeveynlerinden etkilenir.

Ben deneyimlerim ve okuduklarım ile şu sonuca vardım; modern tıp olmazsa olmaz tabi ki. Bizler hekim olarak bedeni tedavi ediyoruz ancak hastalık zeminindeki bilinçaltı tedavi edilmezse ya iyileşme zorlaşır ya da başka bir hastalık oluşur.

Genelde insanoğlu somut olana inanma ve peşinden gitme eğiliminde oluyor. Yazılarınızda genellikle bilim adamlarının kuramlarına da yer veriyorsunuz. Aslında madde ve mana dediğimiz şey arasında size göre bir köprü var mı?  Öze, varoluşa ve evrenselliğe dair hissettiklerinizi paylaşabilir misiniz?

Modern tıp her ne kadar M.Ö. 5. yy’da Hipokrat ile gelişmiş görünsede dünyadaki izleri M.Ö. 50 bin yıl öncesine dayanan Aborjinler’de doğal yöntemlerle tedavi vardı. Modern tıptaki en büyük devrim M.S. 17.yy’da mikroskobun bulunması ile olmuştur. Şöyle düşünün;  “makro dünyada” var olanı mikroskobik olarak görebildiğimiz için tedavilerimiz gelişti. Reiki’de göremediğimiz, ancak var olan ilahi ve evrensel enerjinin şifa enerjisine dönüşümüdür. Ve bu enerji evren varoluşundan beri vardır. Benim sentezim var olan bu enerji; dünya oluşum teorilerinde “big-bang” patlaması ile maddenin görünmeyen % 95’lik kısmıdır.

Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim; Nikola Tesla, Einstein gibi dünyanın fiziğini bulan ve değiştiren bilim insanları da maddenin zihinden etkilenebilen enerji kısmından bahsetmiştir. Dünyanın en saygın bilim adamlarından ikisi, Einstein’ın öğrencisi ve Londra Üniversitesi Öğretim Üyesi Kuantum Fizikçisi David Bohm ile  Stanford Üniversitesi Nörofizyoloğu Karl Pribram; çok çarpıcı holografik evren, enerji ve geniş çaplı psikokinezi çalışmaları bilimsel olarak incelenmektedir.

Yani madde ve mana ayrı değildir. Sadece algımızın ötesinde gibi görünmektedir. Cep telefonlarını düşünün… Telsiz telefon bile imkansızdı bizim çocukluğumuzda. Lisede bir ödev için saatlerce kütüphanede kocaman kitapları karıştırırdık. Şimdi ise sadece isminizi yazdığınızda bile binlerce kitap sayfası elinizde bulabilirsiniz. Etrafımızdaki milyonlarca enerjinin alıcısı bilgisayar ile görünür hale gelir. Olay budur bence.

Şu dönemde dünyamızın ve insanların şifaya ihtiyacı olduğu bir gerçek. Kavgalar, savaşlar, teknolojinin kötüye kullanımı, bağımlılıklar, şiddet hem ülkemizde hem de dünyada özellikle ayyuka çıkmış durumda. Bir şifacı olarak bu konuyla ilgili düşüncelerinizi kısaca alabilir miyiz? Sizce bizi ne kurtarır?

Evet dünyamız ciddi bir dönüşüm içinde. Çözüm bireysel olarak başlamalı. Benim de maddeler halinde benimsediğim, “Sonsuzluğun Mesajları” var. Aborjin bilgeliği olan bir kitap. Kişi öncelikle kendine öz saygılı ve dürüst olmalı, doğaya ve başkalarına da… Yaptığımız her davranışın sorumluluğunu kabul edip sevgiyle kucaklamalı. Seven insan nasıl sevdiğine zarar vermezse evrensel koşulsuz sevgi de bu sonucu doğuracaktır. Hakikat bilincine ulaşan herkes bilimi, savaş gereçleri için değil de daha gelişmiş varlıklar olmaya kullanacaktır.

Bugünkü Yasemin, 16-17 yaşındaki Yasemin ile bir kahve randevusu olsa ona ne gibi tavsiyelerde bulunurdu? ( Bu soru üzerinden tüm gençlerimize tavsiyelerinizi iletmiş gibi olalım. 🙂 

Ahh bu soru ile beni duygulandırdınız… Ergenlik kritik dönemdir. Öncelikle kendisini ve ailesini olduğu gibi kabul edip koşulsuz sevmesini tavsiye ederdim. Sonra olmazsa olmaz dengeli beslenme, spor ve sanat olmalı, dans-kahkaha olmalı hayatlarında… Beslenme hayvansal ve bitkisel kaynaklı olmalı, doğadaki her şeyden sadece yeterince almak ve bunun için teşekkür etmek… Ve gerçekten ben o yaşlarda jimnastik, basketbol ve folklor takımlarında olup yiyeceklerin besin değerine kafayı taktığımı hatırlıyorum. Ancak o zamanlarda benim bilmediğim ve şimdi kızımın (15 yaşını dolduruyor) benden önce öğrendiği farkındalıklı yaşam tarzını anlatırdım. Dünyanın sadece siyah ve beyaz olmadığını, dünyaya geliş amacının olduğunu ve bu koşulları kendimizin deneyim için seçtiğimizi, ancak istersek var olan tüm gerçekliğimizi bilimin ışığında sonsuzluktan gelen kalbimizin sesi ile değiştirebileceğini söylerdim.  Her kim ve hangi meslekte olursa olsun yapabileceğinin en iyisini yapmasını… Meditasyon ile kendi hakikatine ulaşmasını ve yaşam amacını bulmasını da… Ancak anahtar kelime her daim doğruluktur…

Yakın zamanda veya ileride gerçekleştirmek istediğiniz bir projeniz veya hayaliniz var mı?

Mesleki olarak ilk yardım ve temel yaşam desteğini mümkün olduğunca herkese anlatabilmeyi isterdim. Ayrıca kendim bireysel olarak ve Kadın Hekimler Derneği kapsamında bursiyerlerim var. Ancak hayalim başka. Sokak çocuklarının, kimsesizlerin, yaşama tutunmaya çalışan kadınların olduğu bir yaşam ve istihdam alanı oluşturabilmek. Yaşama ve topluma kazandırılamayacak birey, dönüştürülemeyecek olay yoktur. Doğa ile bütünleşebileceğimiz, güneşin bağıran kızıllık ile batışını, kendi asaletiyle sessizce yükselen dolunayın doğuşunu da izleyebileceğimiz bir yer. (Bu benim hey ay beklediğim zamandır) Öfke ve korkularımızı doğanın sonsuz gücü ile evrensel sevgi enerjisine yoğurabileceğimiz bir yer. Buradan çıkan şifa enerjisini siz düşünün… Köy Enstitülerinin mucizelerini biliyorsunuz.  Ne kadar ulvi katkıları oldu ülkemize.

Son olarak okuyucularımız size nasıl ulaşabilirler?

kayayasmin74@gmail.com

Bu röportaj vesilesi ile bize vermiş olduğunuz kıymetli bilgiler ve okuyucularımızla yapmış olduğunuz içten paylaşım için size çok teşekkür ederiz. Hayat yolculuğunuzda başarılar dileriz.. 

 

Röportajı Yapan: Esra Yılmaz, Ocak 2020

 

2 yorumlar

Sevgi için bir cevap yazın Cevabı iptal et

  • Çok değerli bilgilerinizi deneyimlerinizi bizimle paylaştığınız için öncelikle Çok değerli hocamız Yasemin hanıma güzel anlamlı röportajı okumamıza sebep olan varoluş dergisine çok çok teşekkür ederim. Ben kendi şahsım adına çok etkilendiğimi ve bu tecrübelerinizin hayat yolunda insana umut ve ilham verdiğini düşünüyorum. Saygılar.

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler