Varoluş Dergisi

“ŞEY”LERİN GEÇİCİLİĞİ

Ara sıra hayatının film şeridi gibi gözünün önünden geçtiği anlar olur mu?

Ya da sanki hayat bir sinema perdesi de tüm yaşamını o perdeden izliyormuş gibi hissettiğin?

Kendini yargısız, gerçekçi bir şekilde gözlemler misin? Ya da gerçek olanı görmezden gelmek mi kolayına gelir?

Acı çekmekten veya kırılmaktan korktuğun anlar oluyor mu? Ya da kırılmamak için kendini kapattığın veya gölgelediğin?

Peki ya zaman? Einstein’ın: “Elinizi 1 dakika sıcak fırına koyun, 1 saat gibi gelir; güzel bir kadınla 1 saat geçirin, 1 dakika gibi gelir” dediği gibi göreceli olduğu anların farkında olarak mı yaşıyorsun?

Evet sen, ben, biz.. Tüm bu sorular bizlerin kendimizi tanıma yolunda, ömrümüz boyunca en az bir kere de olsa sorguladığımız konular.

İnsanın hamuru aynı, tepkileri, acısı, mutluluğu.. Her şey ortak; soruların cevapları da.. Yalnızca soruların cevaplarını bulmak ‘zaman’ olarak değişken.. Kimi ömrünün baharında bulduğu sorunun cevabını, kimi ömrünün sonunda, ya da başka baharlarda bulabilir.

O zaman bu soru-cevap ekseninde diyebiliriz ki; mutlak mutluluk ya da mutlak acı diye bir kavram yok. Bir gün sonuna kadar üzüldüğümüz bir konuya ertesi gün gülümseyerek geçebiliriz.

İnsan olmaya dair tüm hallerin adına “şey”ler desek, o zaman her “şey” zaman içinde değişebilir diyebilir miyiz? Stabil olarak kalan hiçbir “şey” yok.. O zaman değişime direnen kim ve neden direniyor?

O “şey” neyse onun geçmesine ve dönüşmesine izin vermediğimize zihnimizde, dolayısıyla hayatımızda dirençler oluşmaya başlar. Olacak bir şeylerin gecikmesi, olmaması (hayırlı-hayırlı olmama durumuna göre değişmekle birlikte) çoğunlukla tam farkında olmadığımız dirençlerimizin ürünüdür. Fark ettiğimiz noktada bir şekilde çözüm gelecektir. Mesela fark ettik; bizim için hayırlı bir “şey” olmadığına karar verip vazgeçebiliriz de o “şey” den veya hayırlı bir “şey” olduğunu idrak edip dirençleri yumuşatıp olana izin verebiliriz. Olacak olanın olma süresi hazır olunan süreden ne bir dakika erken, ne bir dakika geç olacaktır.

“Tanrı istemezse, yaprak düşmezmiş” parçası ne kadar uyuyor bu anlatıma değil mi?

O’nun iradesinden başka bir iradenin olmadığını idrak etme sürecimiz, bu bilgiyle ilk karşılaştığımızda ama “ben” ya “ben” gibi kendimiz olarak sandığımız “şey” in yani kimliğimizin bu dünyanın bir illüzyonu olduğu bilgisinin bize o veya bu yolla ilham olması ve hala kendimizi o şekilde (kimlikli) hissederken, bu bilgininde (küllü irade tektir algısı) farkına varmaya başlamak..

Ne olmadığımızın idrakinde olup, ne olduğunun bilgisini öğrenme yolculuğunun açılması..

O yolculukta, bir sürü “şey”le karşılaşmak ve o “şey”lerinde öğrendikçe “zan”lardan ibaret olduğunu anlamak..

Bütünden bakmayı öğrenmeye başlamak.. “Şey”lerin farklı isimlerde olduğu ama hepsinin “şey” olduğu bilgisini idrak etmek.. Ve bu “şey”lerin diğer “şey”ler gibi geçici olduğunu..

Tek gerçeğin ilahi kudret sahibi Rabbimiz olduğunu anlamak.. Ve bizlerinde onun nefhasından bir parça olduğumuzu..

Sevgi’nin hayatta hiçbir şeyle değiştirilemeyeceğini ve gerçek sevginin rahmani olduğunu..

Ve bu rahmani olan sevgiyi; din, dil, ırk fark etmeksizin herkesin kendi fıtratında yaşadığı zaman “özgün” ve “samimi” olabileceği bilgisini..

İdrak ettiğimiz ve fark etmeye başladığımız bir yıl olmasını dilerim.

Esra YILMAZ ASLAN

 

Esra Yılmaz Aslan

2009 Yılında Reiki ile 2011'de de İsmail Bülbül hocamla tanıştım. Reiki 3b Öğretmeniyim. Kendimi tanıma evresini yaşarken insanlara faydalı olabilmek amacındayım.

1 yorum

Tugay Pehlivan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler