top of page

“NOKTALARI BİRLEŞTİRELİM – UYANIK BİLİNÇLİ RÜYA” 1. BÖLÜM

Güncelleme tarihi: 8 Nis

Merhaba Varoluş Dergisi Okurları, işlerimden dolayı yazmaya bir süre ara vermek zorunda kaldım. İşlerimi yoluna koyunca yazmaya karar verdim. Böyle zamanlar bazen oluyor; hem hiç aksiyon olmayan filmi kim seyretmek ister ki? Bazen insan sakinliği de arıyor, çünkü bazı konuları sindirebilmek için zaman gerekiyor.


Nitekim, hep sakin, sürekli sakin de olunmaz. En güzeli, geleni gideni kabul etmek. Ağzınız hayır diyebilir ama kalbiniz her şeye evet desin. Akışta olmak gibi… Bu ay, sizinle bölük parça öğrendiğim ve zamanla birbiriyle birleştirebildiğim konular hakkında konuşmak istiyorum. Bu ayki konumuz "Uyanık Bilinçli Rüya"dır.


“Uyanık Bilinçli Rüya Nedir?” anlayabilmek için önce egoyu tanımlayalım. Bilim insanlarıyla başlamak istiyorum. Ego, ilk olarak Freud tarafından tanımlanmış olup, insanın içsel dürtüleri ile dış dünyanın talepleri arasında dengeyi kurmaya çalıştığını belirtir. Bunu yaparken ego, "id" yani içsel istekler, arzular ve süper ego da dışsal ahlaki değerler arasında denge kurmaya çalışır. Freud’a göre, id cinsel istekler, bastırılmış dürtüler ve anıların depolandığı bir yapıdır. Jung ise konuya daha geniş bir perspektiften bakarak, egonun, kendimizi dış dünyadan ayıran ve kişisel deneyimlerle düşüncelerimizi organize eden bir yapısı olduğunu belirtir. Bununla birlikte, bilinçaltımızın (id kavramını kapsar ve id’in sınırlarının çok daha geniş olduğunu ifade eder) ortak bilinçle etkileşim içinde olduğunu ve oradan insanlık tarihinden gelen arketipler ve sembollerin nesilden nesle aktarıldığını söyler.


Jung, Freud'un süper ego kavramına karşı çıkmıştır çünkü ona göre, kişiliğin gelişimi ve bireyin davranışlarının yönlendirilmesinde içsel bir yasaklayıcı mekanizma (süper ego) yoktur. Freud'un süper egosu, toplumun ahlaki kurallarını içselleştiren bir yapı olarak kişiyi denetlerken, Jung, kişiliğin şekillenmesinde arketiplerin ve kolektif bilinçaltının etkili olduğunu belirtir. Jung’a göre, kişilik bu arketipler aracılığıyla şekillenir. Örneğin, gölge (shadow), anima/animus (kadınsı/erkeksi yönler), persona (toplumsal maske), baba ve anne gibi arketipler…


Freud, öz benliğe değinmemiştir. İd, ego ve süper egonun kişiliği oluşturduğunu söyleyip, insanın karakterinin çoğunlukla güçlü dürtüler ve cinsellik tarafından şekillendiğini savunmuştur. Jung ise daha geniş bir perspektiften bakarak; ego, bilinçaltı ve kolektif bilinçaltı kavramlarına ek olarak, öz benliğimizin farkına varmıştır. Jung'a göre, özümüz bilinçli ve bilinçdışı tüm bilgilerin dengelenmesinde büyük bir rol oynar.

Jung'a göre, bastırılmış duygular ve dürtülerin ego tarafından sağlıklı bir şekilde işlenmesi gerekir. Eğer ego sağlıklı çalışmazsa, bu karanlık duygular bilinçaltında birikebilir. Jung, bu duyguların görmezden gelinmemesi gerektiğini ve sağlıklı bir şekilde işlenmesi, anlam verilmesi gerektiğini vurgular. Aksi takdirde, görmezden gelinen duygular, dengesiz bir kişiliğin ortaya çıkmasına, yani kişilik bozukluklarına yol açabilir.


Sonuç olarak, başlangıçta çok yakın arkadaş olan bu iki bilim insanı, birbirlerinden çok şey öğrenmişlerdir. Freud, cinsellik ve dürtüselliğin insan davranışlarına büyük oranda şekil verdiğini savunmuş ve insan davranışlarını deterministik ve biyolojik bir bakış açısıyla açıklamıştır. Jung ise daha geniş bir perspektiften bakarak, bilinçaltı, kolektif bilinçaltı ve öz kavramlarıyla insanın gerçek doğasına yaklaşmıştır.


Spiritüel bakış açısına göre ise ego, bizi gerçek benlikten ayıran ve kişiyle dünya arasında bağlar kurup sınırlayan bir yapı olarak görülür. Bu bağlamda, ego, kişiliğin gelişiminde önemli bir rol oynar ve kendimizi dünya ile bağlantı kurarak ifade etmemize yardımcı olur.


Ancak, zihin, vücudumuzdaki diğer organlar gibi yaşamsal faaliyetlerimizi yürütmemize, matematik ve Türkçe problemlerini çözmemize ve ahlaki değerlerin farkındalığıyla etkilere tepki vermemize olanak sağlar. Unutmayalım ki, zihin de bir organdır. Asıl sorumluluk ise öz benliğimize aittir. Ego, zihinsel faaliyetlerin dışına çıktığında, öz benlik durumu denetim altında tutmalıdır. Güçlü bir ego, psikolojik dengesizliklere yol açar ve öz benliğin fark edilmesini engeller.


Evet, Varoluş Dergisi okurları, birinci bölüm burada sona erdi. Bir sonraki bölümde, egoyu güçlendiren ve özümüzle bağlantı kurmamızı engelleyen davranışları inceleyip, 'Uyanık Bilinçli Rüya Nedir?' sorusuyla büyük bir keşfe çıkacağız.


Kendinize iyi bakın.


Sevgilerimle.


Aydın YAKUPOĞLU

Комментарии

Оценка: 0 из 5 звезд.
Еще нет оценок

Добавить рейтинг

Mart

1/2

Varoluş Dergisi, 2013 senesinden bu yana internet üzerinden okuyucuları ile buluşmakta.

  • Instagram
  • Facebook

Tüm yayın hakları saklıdır © 2035 Varoluş Dergisi

bottom of page