Varoluş Dergisi

BAMBAŞKA BİR MARDİN

Mardin’e gidince anladım, Mardin için yazılan şiirleri ve söylenen türküleri. Hiç tanımadığım insanların sofrasına buyur edilince anladım; bu şehir başka bir şehir, insanı başka bir insan. Gündüzüyle gecesi büsbütün bir zevk. Coğrafyasıyla insanı iç içe geçmiş eşsiz bir ahenk.

3 kız Antep’ten arabayla çıktık yola. Ayçiçeği ve pamuk tarlalarıyla bezenmiş Urfa – Mardin yolunda geze geze vardık Mardin’e. Saat 20:30 civarı, merakla loş sokakları arşınlıyoruz. Dikkatimi çeken ilk şey neredeyse her gencin sırtında bir enstrüman ya da elinde bir kitap olmasıydı, şaşırmıştım. Bu gençler nereye gidiyor böyle? Ne için çalıyorlar? Ne okuyorlar? Mardin’de göreceğim güzelliklerin sebebi belki o gençlerdi, kim bilir. Devam ettim yürümeye bilmeden. İşte böyle tanışmaya başladık Mezopotamya’nın incisi Mardin ile.

Ekim ayıydı. Şehrin havası gündüz sıcak, akşamları da bir o kadar serin. Hem ısınıp hem yemek yiyebileceğimiz bir mekâna girdik. Yüksekçe dar merdivenlerden çıkarak girilen, 3 katlı taşlık bir bina. İçeride türlü türlü odaları var. Her odanın havası başka. Birinde türkülerin söylendiği enfes bir müzik gecesi, diğerinde boylu boyunca dört duvar dolusu kitaplar. Hayatımda ilk defa orada sayısız şiirler okundu ve ben dinledim. Şiir bilen insanlar hala varmış dedirtti;

“Ne zaman seni düşünsem

Bir ceylan su içmeye iner

Çayırları büyürken görürüm.

Her akşam seninle

Yeşil bir zeytin tanesi

Bir parça mavi deniz

Alır beni.

Seni düşündükçe

Gül dikiyorum elimin değdiği yere

Atlara su veriyorum

Daha bir seviyorum dağları.”

İlhan BERK

En üst katı ise Mardin sokaklarının göz kırptığı, soğuk havada iç ısıtan bir teras. Sakinleştiren, merak uyandıran, heyecanlandıran…

Güneş doğdu mu karanlığı unutur insan. Biz de yeni bir güne başladık böylece. Bir günde Mardin’de neler yapabiliriz diye sorarsanız “Sembusek” yiyerek başlayabilirsiniz derim. Mardin usulü kapalı lahmacun olarak da bilinir. Gezmeye başlamadan önce enerji depolanmalı değil mi?

Sonrasında Mardin’in dar sokaklarını ve çarşısını gezmenizi tavsiye ederim. Gümrük fazlası her türlü ürünün ucuza satıldığı çarşı sokağında yok yok. Devamında turistik yerleri araştırıp kendinize dilediğiniz gibi bir gezi programı yapın derim. Her yere toplu taşıma ile gidebileceğiniz gibi daha hızlı ve rahat bir ulaşım için araç da kiralayabilirsiniz. Akşam ise tarihi bir hamamda geçireceğiniz rahatlığı veya Mardin’in otantik bir restoranında içeceğiniz Süryani şarabını tercih edebilirsiniz.

Peki, gördüğüm her şey tek başına mı güzeldi? Yoksa güzelleştiler mi gözümde. Dara Antik Kenti’nde yanımıza gelen küçük Arap kızının ikramı olmasaydı, gördüğüm taşlar mutlu eder miydi? İşinden feragat edip Mardin’de yaşamış medeniyetleri ve izlerini anlatmasaydı Süryani Theo, seve seve dolaşır mıydım sokakları yine? Müzik gecelerinde Zazaca, Kürtçe, Süryanice bir sürü türkü söylenmeseydi, hatırımda kalır mıydı yediğim yemeğin tadı? Bu kadar özler miydin Mardin’i, insanları böyle olmasaydı.

İşte böyle bir seyahat demek Mardin. Coğrafyasında bütün renklerin birbirine yakışması. İçinde bulunduğun an sana da o renklerden biraz bulaşması. Biraz kendinden katman, çokça onlardan alman. Gece gerdanlık, gündüz seyranlık, taş diyarlar şehri; Mardin kendisi.

8 yorumlar

Sezin için bir cevap yazın Cevabı iptal et

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler