Her insanın farkında olduğu andan itibaren belki de en çok sorduğu soru budur içinde. Hatta küçük bir çocukken, ilk fark ettiğimizde, ilk önce anne ve babamızın kaybolacağının derin acısıyla yıkılır ve ölümü tanımlamaya çalışır, korkar sorular sorar bulmaya sonra ne olacağını anlamaya çalışırız. Yaşam denen yolculukta doğduğumuz evin içinde, büyüdükçe çevremiz genişledikçe biraz daha farklı bir hal almaya başlar.
Hayatın koşuşturmacası ve önümüze sunduğu kuralları uygularken buluruz kendimizi. Kimi zaman durur, anlamaya çalışır, kimi zaman da o koşuşturmacanın içinde kaybolup gideriz. Binlerce değişik yaşam hikayelerini yaşar yaşatırız. Ama biz her ne yaparsak yapalım bilinçaltımızda o soruyu sormaya devam ederiz, o hep çalışır ve içten içe belki de bu sorunun cevabını bulmak için yaratıldığımızı anlayana kadar. Tabii bu da bir soru olabilir mi? Biz neden yaratıldık?Milyarlarca insanın içinde, süren bir düzen ve bir o kadar da karmaşıklık varken bu soruyu anlamaya çalışıyorsak, oldukça üstün bir zekanın bunu yaptığını hissetmek garip olmasa gerek. Taşıdığımız beden, bu kadar mükemmelken başka ne düşünebilir ki insan. Hiçbir şeyin önemi yoksa, o zaman her şeyin önemi vardır. Ya da Mevlana’nın dediği gibi, hem her şeyim hem de bir hiçim, geldi aklıma.
Yaşam denen yolculuğu tamamlamam gerekiyorsa, o halde bunun için zaman ve çokça da insan tanımam gerekiyor ve yaşadığım anlardan anlam çıkarmam beklenebilir.. Sorulan bir sorunun ardından onlarcası gelebilir, doğru olan soruyu bulmam önümün açılması için ne gerekiyor. Bazen bunu bir bulmacaya satranç oyununa hatta çıkmamız gereken bir labirente benzetebiliriz, bazen oyunu biz kazanırız bazen de kaybederiz ama ne olursa olsun sonunda bir şey çıkar ortaya. Kazanmak mı iyi kaybetmek mi iyi diye bir yorum getirebilir miyiz? Biz ne düşünürsek düşünelim ortaya mutlaka bir şey çıkacak sonuç kaçınılmaz.
Binlerce öğretinin arasından, binlerce bilginin içinden bizler insan olarak neyi çıkaracağımızı ve sonunda da o soruya cevap bulacağımızı bilebilir miyiz? Nasıl seçeceğiz, okudukça mı, izledikçe mi, sordukça mı, yaşayıp deneyim kazandıkça mı?! Hepsi mi? Bir sorunun cevabı başka bir soruyu doğurabilir mi? Sıkılıp soruları sormayı bırakmalı mıyım, yoksa içinden geçerken sorunun özgürleşiyor muyum?
Çok bireysel bir cevap olabilir, o halde herkes kendine belki de kalbine sormalı çünkü en doğru cevabı o veriyor olabilir. Bilimsel makalelerde de söylenen kalbin frekansının beynin frekansından on kat daha fazla işlediği yönünde… Herkes sorusunun cevabını kendi çabasıyla mı alıyor, yoksa o üstün zeka yardım mı ediyor, kim bilir belki de yakın bir zaman da bu soruların cevabı daha da kolay anlayacağız…
Arzu SEZGİN
Yorum yap