Varoluş Dergisi

ZOR ZAMANLARIN GİZLİ HAZİNESİ

Uzun zamandır sizlere yazamıyordum, yazamamın sebebi kafamı toparlayamamamdı, neredeyse bir yılı zorlu bir sürecin bana yaşatmış olduğu değişken duygular bombardımanı altında yaşadım…

Hayatımda normal dışı bir durum yoktu, herkesle benzeşen problemlerimle gayet iyi idare ediyordum, kendimi iyi hissediyordum. Planlarım vardı, bir kısmını isteklerim doğrultusunda gerçekleştirmiştim, kurumsal hayatımı noktalamış artık istediğim şekilde çalışmak için düzenimi kurmuştum, ihtiyacım olan her şeye sahiptim. Benden mutlusu yoktu.  Birdenbire hiç beklenmediğimiz bir şey öğrendik. Annem hastaydı. Ne kadar zormuş sevdiğinin hastalığını kabullenmek. Kolları sıvadık, en iyi hastane, en iyi doktorlar, ağrılar, halsizlik, uykusuzluk, iştahsızlık, bayılmalar, mide kanamaları, koronadan dolayı yalnızlık, o yine de hiç vazgeçmedi, yaşamı seviyordu, yaşamak istiyordu. Ama nafile… sonunda savaşı kaybettik. Duyanlar ne kadar hızlı dediler, 7 ay, bana göre ise ölçülemeyecek kadar uzun sürdü ağrıları.

Hayat dolu cıvıl cıvıl, gezmeyi görmeyi, yeni olanı denemeyi seven, hayattan keyif alan bir kadındı annem. Araba kullanırdı, ehliyetini 60 yaşında almıştı. Çok değil, birkaç sene önce, artık araba kullanmasının tehlikeli olabileceği yönünde düşüncemizi dile getirmiştik, “iyice kötü ettiniz bizi, daha genciz biz” demişti. Ablam da “E jet alalım onu da kullan anne” deyince “Al, kullanırım” cevabını yapıştırıp gülmüştü. O başına buyruktu, canının istediğini, aklına düşeni beklemez yapardı. Vaktini hep sevdiği şeylerle doldururdu, sıkılmak nedir bilmezdi. Sosyal medyayı teknolojiyi takip ederdi. Yeni birşey gördüğü zaman araştırır nasıl çalıştığını ne işe yaradığını öğrenirdi. Torunlarına bayılırdı, onlar seviyor diye hiç üşenmez zor işlere kalkışır, mantılar, içli köfteler hazırlardı. Müstakbel damatlarla ilgili meraklanır, gelecek günlerin hayalini kurardı. Babamla ilişkileri de ilham vericiydi, birbirleriyle şakalaşır, nazlanır, beraber gülerlerdi. Birbirlerini mutlu etme fırsatı bulduklarında kaçırmazlardı.

Yaşamak için bunca güçlü arzusu olan annemin bir anda göçüp gitmesi… Ne diyelim, ölümsüz değilmişiz. Ölümsüz olmadığımı iyi bildiğimi sanıyordum ama ilk defa annemin beni bırakıp gitmesiyle anladım, hayatın gelip geçiciliğini ve çok kısa olduğunu. Bu zor sürece bir de korona virüsün hayal bile edemeyeceğim şekilde hayatımızı ele geçirmesi eklendi.

Çok yoğun ve travmatik olan bu olaylar günlük hayatıma mücadele, stres ve endişeyi taşırken, bir yandan da annemin yaşama bakışını değerlendirmeme neden oldu. Onun, her zaman “her şeyim var” diyerek ve anda kalarak, sürekli kendini mutlu edecek şeylerin peşinde severek ve sevilerek yaşadığı hayatı, bir yandan gösterişsizken, diğer taraftan çok görkemliydi.

Sevgili annemi uğurlarken,  yine onun sayesinde içimde hayata dair yeni ufuklar beliriyor. Bu uçucu hayatın en zengin şekilde yaşanmasının sevgiden başka anahtarı olmadığını derinlerde hissediyorum.

Sanki bende bir çatlak oluştu da içeri sıcacık güneş süzülüyor.  Artık biliyorum, zor zamanlar, içinde gizli hazinesini de beraberinde getiriyor, yeter ki biz görmeyi bilelim.

Gelecek yazımda görüşmek dileğiyle.

Cemile Aslı Yılmaz

Yüksek Elektronik Mühendisi, 2 yabancı dil bilir. 22 yıl kurumsal iş hayatının ardından artık başka alanlarda katkı sağlamak istedi. Astroloji, Koçluk eğitimlerinin ardından bu alanlarda çalışmaya başladı. Reiki ile hayatında çok şey olumlu anlamda değişmiştir.

1 yorum

Ahu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

  • İnsan annesini kaybedince tüm kemikleri kırılırmış derler çok zor ama öğretici de bir süreç sabırlar ve nurlar olsun. Ne güzel onu böyle hatırlayan, yazan biri var bu da sevdiklerimizi ölümsüz ve hep yanımızda kılıyor 🤍🙏♾

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler