Geçen aydan devam edeceğim, beynimiz durduğumuzda daha çok çalışıyordu (Default mode Network). Bu bilgiyi çok önemsiyorum. Biz hep aksini düşünürken, durduğumuzda beynin daha aktifleştiğini bilmek durmak, bir mola vermek, derin bir nefes almak için çok geçerli bir neden. O halde şimdi bir bağlantı yaparsak durduğumuzda ne düşündüğümüz de bir o kadar önemli olabilir mi? Bu ay ki sorum şu olacak yeteneklerimizin farkında mıyız ve yeteneklerimizi kullanıyor muyuz? Ömür denen şeyin içini nelerle dolduruyoruz?
Bir yazar, İnsan yeteneklerinin sahibi değil, yeteneklerinin kölesidir ve o yeteneğe sahip olduğu için dünyaya hizmet etmekle yükümlüdür der. Bunu ilk duyduğumda çok ilginç gelmişti. Ama şimdi çok daha iyi oturuyor. Varoluş meselesinde hepimiz biliyoruz ki, biz bu dünyaya sonlu geldik yani hepimiz bir gün öleceğiz ve bizden sonra da devam edecek bir süreç varsa, o halde bunun içini nasıl doldurduğumuz çok önemli. Kendinin ölümsüz olduğunu zannetmek, bu süreyi pervasızca savruk harcamak, bu aslında gerçekten insanın önce kendine sonra da insanlığa yaptığı en büyük haksızlıktır.
Yaşadığımız sürece bu dünyanın sürekliliği, varlığı ve dünyanın daha iyi olması ile yükümlüyüz ve varsa yeteneğimiz de kullanmak zorundayız. Neye karşı tutkuluyum? İçsel yeteneklerim ve becerilerim neler? Bu dünya yolculuğunda hangi değerleri onurlandırmalıyım? Hangi çevrede ve kimlerin yanında var oluşumu ortaya koyup kendim olabiliyorum? Bu soruları sorular zihnimizi meşgul etmeli ki bu hayatta ki iyilik, güzellikler için adım atabilelim. Son günlerde ülkemizde yaşanan acıların da bunlarla çok bağlantısı olduğunu düşünmekteyim. Çünkü ancak kendini bilmeyen, tanımayan, kendisiyle bağlantısını koparmış insanlar bu kadar sorumsuz olabilir.
Peki tam da bir şeylerin ortasındaysak nasıl ve nereden başlayacağız? Küçük küçük adımlar nasıl olurdu? Hiç bir şey için geç kalınmış değildir, çünkü biz mutlu olduğumuz anda çevreye yaydığımız frekansta değişecek. Eğer ki biz sabah aceleyle kalkıp hızlıca giyinip apar topar işe gidiyor, tüm gün çalışıp geri dönüyor, yatıyor ve sabah yine kalkıyor aynı şekilde işe gidiyorsak ya da tam tersi evdeyizdir, her gün ve aynı döngünün içinde üretecek bir şeyler bulamıyoruzdur. Bu hayat döngüsü içinde bir süre sonra hayatın içerisinde anlamı kaybetmeye başlarız ve bir zaman sonra da yaptığımız hiçbir şey bizi tatmin etmez.
Kısacası, sesin mi iyi şarkı söyle, iyi çizim mi yapıyorsun bir şeyler çiz, içinden bir şeyler dökülüyorsa yaz, el becerin varsa bir şeyler üret, kendimizi rahatlatacak küçük aralar yaratsak ve planlasak nasıl olurdu? Bu kadar koşuşturmacası olan modern hayatın içinde bunu yaparsak önce kendimizle sonra dünyayla barışır mıyız? Nazımın dediği gibi: ‘Yaşamak şakaya gelmez büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın. Yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin’. Bazı şeyler sonlanmadan bize bahşedilen yeteneklerimizi açığa çıkartmak için ve kısıtlı zamanımızı en verimli şekilde kullanmak potansiyelimizi keşfetmek ve bu dünya gezegenin de şu anda buradaysak bu sınavı en iyi şekilde vermek. Önce kendiniz için sonra insanlık için ,sizce de güzel olmaz mıydı?
Arzu SEZGİN
Yorum yap