“Kin tutmak, yanan bir kömür parçasını başkasına atmak için elinde tutmak gibidir” (Buddha) Taşıdıkça içten içe yakmaya devam eder.
Bizler psikososyal varlıklarız. Özlemlerin, hayallerin, coşkuların ya da yasların paylaşıldığı duygusal bağlara ihtiyaç duyarız. Aynı zamanda açık kapılar oluşturan bu bağlar; kişisel savunmasızlığı da beraberinde getirir. İlişkideki bir yaralanma; kırgınlık, öfkeyi getirir. İntikam duyguları eklenince güçlü öfke duygusu sadece kişiyi değil, kolektif bilinci etkiler. Dünyamızda çığ gibi büyüyen öfkenin farkında değil misiniz? Atalarımızdan mı miras aldık? Durdurmak için bedenimizi mi siper edeceğiz? Şiddet şiddeti getirmiyor mu? O zaman başka yolu olmalı… Örneğin kitlesel özgürlük ve barış akımları gibi kitlesel dönüşüm ütopik mi acaba?
Yapılan araştırmalar, öfkeyi yenebilmenin ve kontrol edebilmenin mümkün olduğunu, bunun için affetmekle başlamak gerektiğini göstermiştir. Her birimiz kendimizi ve çevremizdekileri affetmeye başladığımızda; küçük bir domino taşının binlerce yıllık dev öfke bloklarını devirdiğini, karanlık geçmişe setler oluşturduğunu hayal edebilir misiniz? Peki, realist olalım öncelikle…
Bilimsel çalışmalara göre; insanların birbirlerini üzme eğiliminin olması ile birlikte, birbirini affetme güdüsünü de barındırırlar. Yıkıcı duyguların yerine yapıcı duyguların olması, intikam fikirlerinin zihinden uzaklaştırılması ile başlayan affetmenin, bireylerin sağlıklarını fizyolojik ve psikolojik olarak etkilediği görülmüştür. Sağlıklı bireyler; sağlıklı toplum, sağlıklı dünya demektir.
Öncelikle affetme, “Ne değildir?” Bir zorunluluk, fedakarlık, katlanmak zorunda kalınan ya da tekrar istismara taviz verilen değildir. Mazur görme, göz yumma, uzlaşma, şartların sunulması ya da inkar değildir. Bunlar hata üzerindeki sorumluluğu kaldırır. Unutmak hiç değildir… Ki bu en çok yanıltan, bilinçaltındaki öfkeye zemin hazırlayan “bitirilmemiş işler” sorunsalının temelidir. Bu konuya ayrıntılı değineceğim.
Affetme; Daha önceden erdem, vicdani ve ahlaki açıdan doğru olanı destekleyen felsefi/ dini uygulama şeklinde idi. İlginin artması ile 20 yy.ın sonlarında pozitif psikolojideki bazı araştırmacılar kuramsal modeller sunmaya başladı. Sonuçların bazılarını direkt ekliyorum:
“Affetmek kişinin öz değer ve özsaygı duygularını yeniden kazanmasını sağlar/ Kişiye kontrol duygusu kazandırır, nevrotik bozukluk azalır/ Affetmek aynı zamanda kişiye psikolojik ve manevi olgunluk kazandırırken üzüntü, öfke, kaygı gibi olumsuz duyguların azalmasına ve kişinin bugünü yaşama becerisini geliştirmesini sağlar/ İkili ilişkilerde ilişki doyumunun artmasına yardımcı olur” (1) Aksine bastırılmış öfke; ülser, kalp hastalıkları, tansiyon yüksekliği gibi birçok psikosomatik hastalığa zemin hazırlar.
Sonuçlar mutluluk ve umut verici değil mi? Üstelik uygulanabilirliği, öğrenilebilirliği de mümkün… Şüphesiz kolay bir süreç olmayıp duygusal, bilişsel ve davranışsal aşamaları bulunmaktadır. Bir de bilinçaltı/ bilinçdışı kavramlar var deniz derya… Görmezden geldiğimiz gölgemizde kim bilir neler saklıdır?
Belki ilk travma anne rahminden ayrılmakla başladı gerçekten. Annenin bebeğin ihtiyaçlarını karşılamasına bağlı olarak “iyi anne” ya da “ kötü anne” imgeleri ile sevgi, nefret ile birlikte affetmeyi de öğrenmişiz aslında. Erişkinlere baktığımızda kadınlarda affetme oranı erkeklerden daha fazla imiş. Bu da erkelerin narsistik kişiliğe yatkın olmasına bağlanıyor. Narsistik kişiliklerde bilinçaltında ciddi anlamda yetersizlik korkusu olduğu hatta tüm erkeklerdeki öfkenin, savaşta, şiddette, tacizde kendini ispat etmenin bilinçdışı sebebi olduğundan bahsediliyor.
İlkel kabilelerden bu yana anne ve babadan ayrılma, hayatta kalım mücadelesi, vatanını koruma ve ailesine bakma sorumluğunun; bir görev olarak yerine getirememe korkusu… Yani yetersizlik duygusu… Bunun erkekteki en büyük bilinçdışı korku olduğu düşünülüyor. Bu konuda; “Erkeklerin yaşamlarında şiddet vardır, çünkü ruhları şiddete uğramıştır, savaşlar birer iç savaştır; erkeklerin kardeşleri ile… Eğer iyileşeceklerse kendi içlerinden harekete geçmelidir”(2) diyor Jungcu psikanalist James Hollis… Bunları niye yazdım? Çünkü dönüşüm için bilmek, fark etmek, anlamak gerekir. Affetmek için empati kurmak gereklidir. Önce kendimizi, geçmişimizi, mirasımızı bilmeliyiz. Bu atalarımıza sorumluluğu atmak değil de sorumluluğu üstlenmek ve kendini olduğu gibi korkmadan, kızmadan kabul edebilmektir.
Binlerce yıldır neler yaşanmışsa da geçmişi değiştiremeyiz. Ancak şimdiki değişim yarını dönüştürmektir. Bakış açımız değişince, düşüncelerimiz değişir. Onlar değişince enerjimiz değişir. Böylece yaydığımız elektromanyetik sinyaller yeni bir varoluşa zemin hazırlar. Kadersel dönüşümler kaçınılmaz olur. Biz affetme konumuza dönelim. Çünkü kilit taşımız odur. İçeriden harekete affetmekle başlayalım.
Çocukluktan yetişkinliğe hatırlanan ya da hatırlanmayan (bilinç unutur, bilinçaltı unutmaz) travmalar, sevilme ihtiyacının karşılanamaması, adaletsizlik, hayal kırıklıkları, verilememiş tepkiler, söylenememiş sözler… Benzer birçok örnek “bitirilememiş işler” olarak kalır. Günlük hayatta “çözülmemiş öfke” yüzünden gerginlik, tepkisellik, suçlayıcılık gibi olumsuz duygulardan ciddi problemler yaşanır. Hatta benzer olayların yaşanması da olasıdır. Çünkü bilinçaltı çözemediği olayı çözebilmek için sıklıkla bilince getirir. Olay vuku bulur. Bu süptil bir olay değildir aslında. Ancak spiritüeller de buna çekim yasası der. Hatırlanan bir olay ise ön planda olduğu için sürekli zihni meşgul eder. Bitirilmemiş işler bazen huzursuz rüyalarda, bazen kaygı bozukluğunda, bazen mide, kalp hastalıklarında, obsesyonlarda kendini ortaya koyar. Ruhunuz acı çekerken özgür ve doğru yargılama ya da seçimler olmaz.
Bu konuda birçok bilişsel model uygulanmış. Enright Affetme Süreç Modelinde: Keşfetme evresi; farkındalık evresi olup bireysel ve sosyal olarak ne anlama geldiği, oluşan savunma mekanizmaları, kişideki olumsuz duygular ve etkileri değerlendirilmiş. Travmatik ve zorlu olabilen bu evreden sonra, karar verme evresinde; affetmenin sağlayacağı yarar sorgulanırmış. Çalışma evresi: Burada empati kurularak bakış açısının değiştirilmesi amaçlanır. Derinleştirme evresinde; öfke, intikam benzeri negatif duygulardan bilinçli bir şekilde uzaklaştırılması sağlanırmış.
Şüphesiz travmanın şiddeti, ilişkinin yakınlığı, beklentiler, hatta kişilere göre affedebilme değişir. Örneğin mükemmeliyetçilik arttıkça affetme azalırken, duygusal zekâ artıkça affetme düzeyinin yükseldiği görülmüş. Narsist kişilerin iç görüsü düşük ve hata kabul etmedikleri için affetme düzeyleri de düşüktür. En önemli kriter travmanın şiddeti olup ilk iki kategoride sözel, fiziksel şiddet durumları yer almaktadır. Bu kategoride suçlunun niyeti ve özrü genellikle önemli sayılmaktadır. Ancak üçüncü ve dördüncü düzeylerde destek tedaviler gerekebilmektedir. Bu durumlar kişinin benlik algısına zarar verici ve aşağılayıcıdır. Bu düzeydeki travmalarda özür bir yana yüzleşme bile sakıncalı olabilmekte ve affetme olarak kabul edilmemektedir.
Bir de affetmeye engel bazı durumlardan da bahsedelim. Kendini affetme genellikle daha zormuş. Suçlu başkası olunca ondan uzaklaşma imkanı varken kendinizden kaçamazsınız. Suçlu olduğunuz için… Ya da gerekli tepkileri veremediğiniz, gerekli önlemleri alamadığınız için… Bu yükü daha ne kadar taşıyacaksınız? Dolu bir su bardağını elinizde tutmanız istenseydi; kaç dakika? Kaç saat? Kaç gün taşıyabilirsiniz? Yükü omuzlarınızdan bırakmak olayın sorumluluğunu kaldırmayacaktır. Aksine sorumluluğu alıp hatayı kabul etmektir. Bundan sonra neler yapılabilire bakmaktır. Belki telafi etme şansı ya da tekrarı önlemek için örnek olabilmektir.
Affedememe de önemli bir durum da “Onlar suçlu iken ben neden affedeyim? Suçu yanına kar mı kalsın?” Kar kalmaz tabii ki… Yasal ya da sosyal süreçlerin olmayacağı anlamına gelmez. Bu sadece sizin huzurunuz ve sağlığınız içindir. Affedemeyince farkında olmasanız bile hayatınızın bir parçası kalmaya devam edecektir.
Çok önemli bir şey de karşıdakinin affettiğinizi bilmesi gerekli değildir. Yüzleşmek de gerekli değildir. Hatta bu travmatik olabilir. Hiç kimsenin haklılığı ya da haksızlığı ile ilgili bir durum hiç değildir. Aksine bu yargı sizi kurban bilincinde tutmaya devam eder. Bilinçli yaptığınız bir seçim ile duygusal, hissel, ruhsal ve enerjisel dönüşüm ile hayatınızın akışı, maddi manevi olarak değişecektir. Bundan eminim, çünkü kendim deneyimledim.
Hadi o zaman iyileşmemiş yaranızı iyileştirelim. Tabi bunun için hazır olmak ve bilinçli karar vermek gereklidir. Önce üzerine örttüklerinizi kaldırın. Yeniden hatırlanma zor olabilir. Bilerek ya da bilmeyerek yapılan bir davranış olabilir (her ne kadar suçlunun bilinçdışındaki senaryoları bilmeseniz de) Ama şu anda sizin huzurunuz önemli olandır. Durumun geçmişte kaldığını, geçmişi değiştiremeyeceğimizi ancak olayın bizim üzerimizdeki olumsuz etkilerini değiştirebileceğinizi hatırlayın. Vesile olan kişi ya da durumların; dünyadaki milyonlarca olasılıktan biri olduğunu, bir şekilde hayatınıza çektiğinizi, hata yapanın insan oluğunu hatırlayın. Belki doğrusunu bilselerdi öyle davranmazlardı. En basit yöntemlerden biri Gestalt Terapi’dir. Bir boş sandalye hayal edebilirsiniz O kişiyi ya da kişileri oraya oturtun. Söylemek istediğiniz ne varsa söyleyin. Gerekirse bağırın… Rahatladığınızda onu affettiğinizi söyleyin ve sırtınızı dönüp yeni hayatınızın huzurunu hayal edin… Hafiflediğinizi, zihninizin berraklaştığını hissedin. Öfke, intikam duyguları yerine bir birey olarak yaşam amacınıza sevgiyle bağlanın…
Farklı psikolojik çalışmalarda bitirilmemiş işlerin bitirilmesi için; Kızılderili ateşi, rol değiştirme, rüya çalışması, psikodrama yapılmasının yararlı olduğunu ifade edilir. Çaba ve üzerinde düşünme gerektiğinden bahsedilir. Ancak benim fikrim ve deneyimim karar verdikten sonra çok düşünmeden, zihinselden çok ruhsal ve duygusal olarak teslimiyet ile daha etkili ve kolay olacağı yönündedir. Meditasyon eşliğinde ya da beni çok etkileyen İsmail Bülbül hocamızın affetme çalışması ile iyi sonuçlar mümkündür.
Özetle; affetmenin artırılması bilimsel sonuçlara göre; hem bireysel hem de toplumsal iyilik için gereklidir. Spiritüel bakışla; her birimiz kendi iç dünyamızdan sorumluyuz. Biz dönüşelim, dünyanız değişsin. Affetmenin bilgeliği ile; kırgınlık, kin, öfke yerine; huzuru ve mutluluğu seçmiş olursunuz. Huzurla kalın.
Yasemin KAYA
Kaynakça:
- https://dergipark.org.tr/ International Journal of Current Approaches in Language, Education and Social Sciences Affetme: Kuramsal bir değerlendirme CALESS 2020
- Satrürn’ün Gölgesinde/ James Hollis
- ÜNiVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE AFFETME/ Gizem BESİM Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi
Yorum yap