Varoluş Dergisi

‘BEN’ DEDİĞİMİZ VE BENLİKLERİMİZ

‘Ben’ kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlükte birden fazla anlamı vardır.

İlk anlamı;

Ego, Birinci Tekil Kişi, Kişiyi diğer varlıklardan ayıran bilinç;

  1. Tende olan koyu renkli kabartı,
  2. Olgunlaşma belirtisi ya da saçta veya sakalda olan beyazlık,
  3. Oltaya koyulan ya da kuşun yavrusu için taşıdığı yem

 

Türk Dil Kurumu ‘Benlik’ kelimesini ise şu şekilde tanımlamaktadır.

1*Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet

2*Kendi kişiliğine önem verme, kişiliğini üstün görme, kibir, gurur

 

G.I. Gurdjieff’in ‘Ben’ ve ‘Benlik’ kavramları hakkındaki görüşünü;  P.D. Ouspensky’nin yazarı olduğu “İnsanın Gerçeği ‘Kendini Bilmek’ ” isimli kitapta şu şekilde açıklamıştır:

“İnsanın daima bir ve aynı olduğunu düşünmek en büyük hatadır. İnsan hiçbir zaman uzun süre aynı kalmaz, sürekli olarak değişmektedir. Yarım saat içinde bile nadiren aynı kalır. İnsanın daimi ve değişmez ‘Ben’i yoktur. Her düşünce, her iç durum, her arzu, her duyu ‘ben’ der.  Pek sık olarak birbirlerini hiç tanımayan, birbirleriyle hiç irtibatı bulunmayan, veya aksine birbirlerine düşman olan, birbirlerini iten, birbirleriyle çelişki içinde bulunan yüzlerce ve binlerce bağımsız küçük ‘ben’ vardır. İnsan, çokluktur. Benler’in birbirlerinin yerini almaları, üstünlük için açıkça yaptıkları devamlı mücadele, tesadüfi olan dış tesirler tarafından yönetilir. Isı, güneş ışığı, güzel hava, bir anda bütün bir grup ‘ben’i davet eder. Soğuk, sis, yağmur, başka bir ‘ben’ grubunu, başka çağrışımları, başka duyguları, başka davranışları davet eder. İnsanda bu ‘ben’ değişimlerini kontrol edebilecek hiçbir şey yoktur; zira, en başta insan, bu durumu fark etmemekte ve bilmemektedir; daima en son ‘ben’de yaşamaktadır. Doğaldır ki, bazı ‘benler’ diğerlerinden daha güçlüdür. Ama bu, onların kendi bilinçli güçleri değildir; ‘benler’ rastlantıların gücü ile veya mekanik olan dış dürtüler tarafından yaratılmışlardır. Eğitim, taklit, okuma, dinin uyutuculuğu, sınıflar, gelenekler, yeni sloganların cazibesi insanın kişiliğinde çok güçlü ‘benler’ yaratır ki, bu güçlü ‘benler’, diğer daha zayıf ‘benler’in bütün dizilerine hakim olurlar. Ama onların gücü, merkezlerdeki kayıtların gücüdür. Ve bir insanın kişiliğini oluşturan bütün ‘benler’, bu kayıtlarla aynı kökene sahiptirler; dış tesirlerin sonuçlarıdır.

Ve her ayrı küçük ‘ben’, kendini Bütün’ün adıyla çağırmaya, Bütün adına hareket etmeye, anlaşmaya, anlaşmamaya, söz vermeye, kararlar almaya muktedirdir ki, sonradan diğer bir ‘ben’ veya Bütün, bunlarla uğraşmak durumunda kalacaktır. Bu durum insanların niçin sık sık kararlar aldıklarını ve niçin ender olarak bunları uyguladıklarını açıklar. Bir insan, ertesi günden itibaren erken kalkmaya karar verir. Bir ‘ben’ veya ‘benler’ grubu bu kararı alır. Ama kalkmak, bu karara tamamen karşı olan hatta bunun hakkında hiçbir şey bilmeyen başka bir ‘ben’in işidir. Doğaldır ki, o insan, sabah uyumaya devam edecek, akşam yine erken kalkmaya karar verecektir.”

 

Peki, tüm bu karmaşa içerisinde kurtuluş nasıl olacaktır?

 

Kitap şu şekilde devam eder:

“Bir doğu öğretisinde, insan, içinde bir çok hizmetkarın bulunduğu fakat efendinin veya kahyanın olmadığı bir eve benzetilmiştir. Hizmetkarların hepsi görevlerini unutmuşlardır, hiçbiri yapması gerekeni yapmayı istememekte, her biri bir an için de olsa, efendi olmaya çalışmaktadır; işte böyle düzensizlik içerisindeyken, ev, ciddi bir tehlike karşısında demektir. Tek kurtuluş şansı, nispeten daha makul bir hizmetkarlar grubunun toplanması ve geçici bir kahya, yani vekil kahya seçmesidir. Bu vekil kahya, diğer hizmetkarları kendi yerlerine yerleştirebilir ve her birinin kendi işini yapmasını sağlar. Aşçıyı mutfağa, arabacıyı ahıra, bahçıvanı bahçeye vs…Bu şekilde ‘ev’, asıl kahyanın gelişi için hazırlanabilir ki, asıl kahya da evi efendinin gelişi için düzene koyacaktır.”

 

Bugüne kadar ‘Ben’ zannettiğimiz yapı ile özdeşliğimizi kırmanın ilk adımı, farkındalıktır.

‘Ben’ diye tanımladığımızın, aslında ‘Ben’ olmadığının farkındalığı…

Küçük bir farkındalık ışığı, o özdeşliği bir miktar zayıflatacaktır.

‘Bu gerçekten ben miyim?’ sorusu o özdeşliği bir miktar zayıflatacaktır.

‘Bu his/duygu/düşünce gerçekten bana mı ait?’ sorusu o özdeşliği bir miktar zayıflatacaktır.

Dikkati beden farkındalığına çevirmek ( nefes, ayak tabanları) o özdeşliği bir miktar zayıflatacaktır.

Duygular ve hisler çok yoğun hissediliyor olabilir ve tam da hissettiğimiz bu yoğunluk bizim tüm düşüncelerimizi, tüm hislerimizi, tüm duygularımızı ‘ben’  diye tanımlamamıza neden olur. O duygu yoğunluğunun içinde iken, o duyguyu bastırmaya çalışmak yerine o duygunun içinde kalabilmek ve hissetmeye izin vermek (negatif duyguları hissetmek insanın hoşuna gitmediği için çoğunlukla bastırma eğiliminde olur) o duygunun yoğunluğunu azaltacağı için bu da o özdeşliği azaltacaktır.

 

‘Dur’mak, içimizde bir farkındalık alanı oluşturabilmek için en gerekli olandır.

 

Kime ait olduğunu bilmediğim bir söz var.

“Sen sen ol;

Mutluyken söz verme,

Üzgünken cevap verme,

Öfkeliyken karar verme!”

 

Herkese, ruhunda huzura daha çok alan açabildiği bir ömür dilerim.

 

Gökçe YILMAZ

Gökçe Yılmaz

İsmim Gökçe Yılmaz. 1980 İstanbul doğumluyum. Nefes almaya başladığım andan itibaren İstanbul’da süren yaşamım 2015 yılından beri Bodrum’da devam ediyor.

Kendimi arama yolculuğum, çocukluk ve gençlik yıllarımdaki sorgulamaları saymazsak, hayatın beni içsel olarak sıkıştırması ile başladı. Okuduğum tüm kitaplar, mutlu olmak için insanın kendini değiştirmesi gerektiğini söylüyordu ama hiçbiri kendimi nasıl değiştireceğimi tam olarak söylemiyordu. Kendimi değiştirmenin ve mutluluğa ulaşmanın yöntemini ararken daha önceden de araştırdığım ve bilgi sahibi olduğum Reiki’ye uyumlanmaya karar verdim. 2015 senesinde Usui Reiki ile başlayan yolculuğum, 2017 yılından itibaren Gurdjieff’in 4.Yol Öğretisi ile devam etti. 2018 senesinde Bütünsel Yaşam Koçluğu ve 2020 yılında da EFT Eğitimi aldım. 2020 senesinin Aralık ayında Yoga, Nefes ve Meditasyon çalışmaları hayatıma eklendi. Yaşadığım içsel bir çekilim sonucunda, 2021 yılının Şubat ayında, 4.Yol Öğretisinden Tasavvuf Öğretisine geçiş yaptım.

Bugün kendimi dönüştürmeye Tasavvuf Öğretisi ile birlikte Reiki, EFT, Yoga, Nefes ve Meditasyon teknikleri ile devam ediyorum.

Yorum yap

İnternet üzerinden dijital yayın hayatına ilk olarak 2013 yılında başlamış olan Varoluş Dergisi, kısa bir aradan sonra şimdi yeniden okurları ile birlikte. Değerli yazarlarımız, Spiritüalizm, Reiki, Yoga, Astroloji ve Yaşam alanlarında, siz değerli okurlarımız için yazıyor…

Arşivler