Yaşadıklarımız üzerine düşünürken, daha çok yakın bir tarih olan 2020 de neler yaşadığımız geçti gözlerimin önünden film şeridi gibi. Masallarda anlatılırdı bize böyle hikayeler, ya da bilim kurgu filmlerinde izlerdik. Şimdiyse gerçeğine tanık olmak senaryonun içinde yaşamak, başrolünde bizim oynadığımız bir filmin gerçekliğini yaşamak değişik bir deneyim olarak tanımlanabilir.
Salgın gerçekten Çin’de mi başladı? Çin’de yaşanmaya başlamasıyla uzaktan izlerken, her zamanki gibi dünyada yaşanan herhangi bir salgın gibi algılandı. Nisan ayından itibaren ülkemizde de vakaların görülmesiyle olayın ciddiyeti yavaş yavaş anlaşıldı. İtalya, başta olmak üzere tüm Avrupa ülkelerinde inanılmaz bir vaka artışı gözlendi ve biz de gerçeklerle yüzleştik. Corona virüsünün hayatımıza girmesiyle, dünya tarihinde bir ilki yaşadık. Tüm dünya aynı anda durduk.
Dünya tarihi olarak bir ilki yaşıyorduk, okul zamanı geldiğinde, ne yapılacağı ile ilgili kaygılar devam edilemeyeceği yönünde sonuçlanınca, ikinci bir şok dalgasını yaşayarak evlere kapandık. Ne olduğunu algılamaya çalışırken, evde o küçük dünyamızda televizyonlardan izlediğimiz kadarını anlayabiliyorduk. Tabi ki arkadaşlar arasında gidip gelen yazışmalar çeşitli senaryolar, videolar ve her yerden üretilen bin bir çeşit haberler. Kafamız iyice karışmıştı. Ne oluyordu böyle? Dünyanın sonu mu yaklaşıyordu. Var olan küresel ısınma tehditleri, çevresel kirlilik, vb. konuları zaten biliyorduk da bu yabancı olduğumuz bir konuydu ve evlere kapanınca tüm bu senaryoların arasında kaybolduk bir süre…
Zaman ilerlerken evde kaliteli zaman nasıl geçiririzin derdine düştük. Diziler, filmler, kitaplar, çeşit çeşit yemek tarifleri deniyor, televizyonda izlediklerimizi tolare etmeye çalışıyorduk. Aslında bir çeşit yaşam savaşı veriyor, ikilem yaşıyor, bilinçaltımız ve reel dünya arasındaki uçurum arasında gidip geliyor ama belli etmemeye çalışıyorduk.
İkilem diyorum, çünkü evde zaman geçirdikçe ve zaman ayıramadığımız bazı şeylere zaman ayırdıkça bir yandan da yaşadığımız bunca olumsuzluğun arasında bir nefes almaya durup soluklanmaya fırsat yaratabilmiştik. Hiç görüşmediğimiz arkadaşlarla, internet üzerinden sohbet edebiliyorduk, dizi saatleri, izlenmeyen filmlerin sıraya konuşu, hareket etmeye spor yapmaya zaman ayırabilmek ve belki de uzun süredir çaldığımız ama zaman bulamayıpta elimize alamadığımız müzik aletini tekrar elimize almamız. Kimilerimiz de evde çalışmanın farklı tadını alıyordu. Günü planlamak gerekiyordu, çünkü ne yapacağımızı şaşırmıştık.
Tüm bu gelgitlerin arasında yaptıklarımız ile dünyada yaşanan reel gerçeklik arasında gidip geliyorduk. Hiç bu kadar sağlığımız üzerinde düşünmemiştik, vitaminler, takviyeler hiç bu kadar araştırılmamıştı, çünkü herkes bir şey söylüyor ve bizlerde doğal olarak kendimizi bilmediğimiz bir şeyden korumaya çalışıyorduk. Birçoğumuz belki de ilk defa maske takıyorduk. Ne kadar da zordu nefes almak ve bir şeyler yapmaya çalışmak maske ile. Ama insan zorunluluklar arasında sıkışınca mecbur alışıyor. Şimdi geriye dönüpte tüm bu yaşadıklarımıza baktığımızda, o anda hiç bitmeyecekmiş gibi gelen şeylerin bittiği, geçmeyecek sandığımız üzüntülerin geçip gittiği ebetteki geçip giderken hepsinin de bir iz bıraktığı gerçeğiyle bugünkü yaşamlarımıza devam ediyoruz… Sahi biz ne yaşadık? Yaşananlar unutulmalı mı? Yaşananlar unutuldu mu?
Arzu SEZGİN
Yorum yap